Aydın, JES’lerden doğaya salınan atıklarla her geçen gün zehirlenirken, Aydın Valiliği Mimar Sinan Mahallesinin hemen yanında yer alan Çiftlik sahası olarak tanımlanan alanı Güriş’e kiraya vermek için ihaleyi gerçekleştirdi. Önümüzdeki günlerde sözleşmenin imzalanacağı tarafların katıldığı basın toplantısı ile duyuruldu.

Aydın Valiliği ve AKP Milletvekilleri ve bürokratlar ısrarla JES lerin Aydına zararının olmadığını, bu hususta herhangi bir bilimsel bilginin olmadığı ifade ediyor.

Bu konuda maalesef bir bilgi kirliliği var. Yapılan çalışmalar görmemezlikten geliniyor! O nedenle bugünkü yazımızda bu çalışmaların ilkinden bahsetmek istiyorum.

 

Alangüllü (Aydın) Bölgesindeki Jeotermal Kaynakların Kimyasal Özelliklerinin ve İçerdikleri Radyoaktif Maddelerin Su Kaynakları, Tarım Toprakları ve Kültür Bitkilerine Etkilerinin Multidisipliner Yaklaşımla Saptanması Üzerine Araştırmalar” başlığı ile 2010 yılında TÜBİTAK desteği ile gerçekleştirilen araştırma.

Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü ve Ege Üniversitesi Nükleer Bilimler Enstitüsü’nce ortaklaşa yürütülen bu proje ile multidisipliner bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Proje kapsamında TÜBİTAK’ın da desteğiyle tarımda nükleer tekniklerin kullanılmasına ilişkin bir laboratuar oluşturulmuştur.

Bu proje, Doç Dr. Mustafa BOLCA, Prof. Dr. Rafet KILINÇ, Prof. Dr. Ünal ALTINBAŞ, Yard. Doç. Dr. Müslim Murat SAÇ, Prof. Dr. Mehmet N. KUMRU, Araş. Gör. Bihter ÇOLAK ESETLİLİ, Dr. M. Tolga ESETLİLİ ve Araş. Gör. Fulsen ÖZEN tarafından gerçekleştirilmiştir.

Bu bilimsel incelemenin tamamı 415 sayfa. Fakat ben önemli bölümlerini sizlere aktaracağım.

Bu araştırma Germencik Alangüllü de gerçekleştirilmiştir. 4000 hektarlık Alangüllü Yan Havzasından, 37 noktadan 2 yıl boyunca ve dört dönem şeklinde 112 toprak, 78 su, 20 sediment ile 78 adet bitki örneği alınmıştır. Örneklemeler jeotermal kaynaklar ve bunların karıştığı su kaynakları ile bu kaynaklardan sulanan toprak ve bitkilerden yapılmıştır.

Bu çalışmada elde edilen araştırma bulguları ile jeotermal suların bor ve diğer elementlerden kaynaklanan tuzluluk etkisi ve ağır metallerin yarattığı toksite yanında insan sağlığını doğrudan ilgilendiren bazı radyonüklidlerin su, toprak ve bu yolla tarımsal ürünlere bulaşma düzeyleri belirlenmiştir. Toprak, su, bitki ve sediment örneklerinin analiz sonuçlarından yararlanılarak jeotermal kaynakların etki alanları ve etki dereceleri saptanmış, coğrafi bilgi sisteminde katman mantığı çerçevesinde sorgulamalar yapılarak tematik zarar-etki haritaları üretilmiştir.

Raporun sonucu 5 ana başlıkta toplanmış;

 

1.Toprak örneklerinin analiz sonuçları incelendiğinde

 

Jeotermal kaynaklar ve bunların boşalım gösterdiği dere ve yan derelerin suları Hıdırbeyli sulama barajında toplanmaktadır. Sulama ihtiyacının yüksek olduğu yaz aylarında baraj suları ve jeotermal suların yoğun olarak karıştığı derelerden su çekilerek sulama yapılması ile bu sular içinde bulunan yüksek oranda bor elementi, tuzluluk-alkalilik gibi tarımsal kullanımı engelleyen zararlı etmenlerin, drenaj ağları ve DSİ’nin kanal ve kanaletleri aracılığı ile taşınarak geniş tarımsal alanları olumsuz olarak etkilediği saptanmıştır. Bu bağlamda Hıdırbeyli sulama barajından beslenen kanal ve kanaletler yardımıyla sulama yapılan alanlarda toprakta bitki yetişmesini engelleyecek oranlarda bor elementi ve suda çözünebilir tuz birikimi başlangıcı olduğu belirlenmiştir.

Jeotermal kaynakların birinci zararlı etkisi içerdikleri yüksek tuz konsantrasyonları nedeniyle etkiledikleri topraklarda tuzluluk ve alkaliliğe dolayısıyla çoraklığa neden olmakta, bunun yanında kültür bitkilerinin yetişmesini de olumsuz olarak etkilemektedirler[1].

Jeotermal kaynaklar çevresindeki sıcak suyun etkisi altında kalan topraklarda yüksek Sodyum (Na+) içeriğine rastlanılmıştır. Sodyum elementin yüksekliğine bağlı olarak bu arazilerde yoğun olarak tuzlulaşma ve alkalileşmeye bağlı olarak çoraklaşma başlamıştır.

Bu alanlarda artık herhangi bir tarımsal üretim yapılması söz konusu değildir.

Jeotermal kaynakların etkiledikleri toprakların yüzeyaltı horizonlarında yüksek Na+ elementi içeriğinden dolayı dispersiyon artmakta, agregatlaşma ve toprak stürüktür oluşumu olumsuz olarak etkilenmektedir [2].

Yaz aylarında yağış azlığı ve yüksek sıcaklık ile yoğun buharlaşmadan dolayı jeotermal kaynakların etkisi altında olan alanlarda tarımsal kullanımı ve toprakları olumsuz yönde etkileyen çoraklaşma etkisinin de arttığı gözlenmiştir [3].

Özellikle termal kaynakların çevresindeki arazilerden ve Hıdırbeyli sulama barajından kanal ve kanaletler yardımıyla sulanan arazilerden alınan toprak örneklerinde Ni elementi konsantrasyonunun sınır değerin oldukça üzerinde olan yüksek değerlerde olduğu belirlenmiştir [4]. Nikel elementi fazlalığından dolayı bitkilerde meydana gelen toksite simptomlarının genç yaprakların damar aralarının sararması ve dengesiz kök sistemi oluşması ile ortaya çıktığı gözlenmiştir.

Termal kaynak çevresinden alınan toprak örneklerinin toplam krom (Cr) elementi içeriklerinin yüksek olması dikkat çekicidir. Jeotermal kaynaklar çevresindeki topraklarda Cr toksisitesi görülmektedir. Bu şekilde jeotermal suların bulaştığı dere, baraj gibi su kaynaklarından yapılacak olan devamlı sulamalarla topraklarda Cr elementi birikiminin meydana gelmesi ve toksik seviyelere gelmesi kaçınılmaz olacaktır.

Araştırma bölgesinden alınan toprak örneklerinin bor elementi konsantrasyonları genellikle yüksektir. Özellikle termal kaynakların çevresindeki tarım arazilerinde bor elementi konsantrasyonu toksite sınırı olan ve ancak bor elementi toksisitesine dayanıklı bitkilerin yetişebileceği 3 ppm sınırının oldukça üstünde bulunmuştur. Bu şekilde jeotermal kaynak sularının bulaştığı dere, baraj gibi su kaynaklarından yapılacak olan devamlı sulamalarla yöre topraklarında geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde bor elementi kirliliği meydana gelmeye başlamıştır. Bu alanlarda yoğun olarak biriken bor elementinin topraktan uzaklaştırılması mümkün olmadığı için bitkilerde toksik etki yapmaktadır. Bor elementi toksisitesinin görüldüğü alanlarda bitki yapraklarının sarardığı, kuruduğu ve ileriki zaman süreçlerinde bitkinin tamamen kuruyarak öldüğü gözlenmiştir.

Toprak örneklerinin alınabilir demir, bakır, çinko ve mangan elementi içeriklerinin sınır değerlerden oldukça yüksek olduğu saptanmıştır [5].

Topraklarda toplam Cr elementi için uluslararası yapılan çalışmalar sonucunda elde

edilen kriter değer 100 mg/kg olarak saptanmıştır. Bu değere göre toprak örneklerinin genelinin Cr içeriklerinin bildirilen değerin çok üzerinde olduğu ve jeotermal suyun akış alanında Cr elementinin birikim gösterdiği belirlenmiştir [6]. Özellikle termal kaynak çevresinden alınan bu örneklerin toplam Cr içeriklerinin yüksek olması dikkat çekicidir.

Toprak örneklerinin 232Th, 226Ra ve40K radyometrik analiz sonuçlarına bakıldığında toprak örneklerinin doğal radyasyon içeriklerinin dünya topraklarındaki doğal radyasyon içeriği ortalamalarından daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Özellikle jeotermal kaynak çevresindeki topraklarda dünya ortalamalarının çok fazla üzerinde değerlerin bulunması tarım yapılan ve devamlı olarak jeotermal suların bulaştığı topraklarda bu zararlı etkilerin gün geçtikçe artacağının bir göstergesidir.

Özellikle termal kaynağa yakın topraklarda 226Ra değerleri olması gereken normal sınırların çok üstündeki değerlerde saptanmıştır. Jeotermal kaynakların devamlı ve uzun süreli etkisi altında kalan topraklarda bu zararlı radyoaktif elementlerin tarımı yapılan bitkilere ve bunlarla beslenen insan ile hayvanlara besin zinciri yoluyla geçmesi kaçınılmazdır.

 

 

2.Su örneklerinin analiz sonuçları incelendiğinde

 

Jeotermal kaynakların iyi bir çözgen olması sonucu içeriğinde ayrımlı oranlarda çözünebilir tuzlar ve ağır metaller yoğunlaşmıştır. Bu zararlı etmenler çevredeki akarsu, yeraltı su kaynakları ve toprakları günden güne kirleterek onların kullanılmaz şekle dönüşmelerine neden olurlar. Kirlenen sularda canlı yaşamı için çok önemi olan fotosentez ve solunum işlevleri bozulur ve sonuçta toprakların dinamizmini sağlayan iyon dengeleri altüst olur.

Alangüllü Yan Havzasında bulunan jeotermal kaynaklardan ve bunların etkilediği su kaynaklarından 4 ayrı dönemde 97 adet su örneği alınmıştır. Bora dayanıklı bitkiler için 3.75 ppm’lik ölçüt kullanılamaz sınır iken yörede bazı jeotermal kaynak ve bunların karışım gösterdiği dere ve Hıdırbeyli sulama göletinden alınan su örneklerinde saptanan veriler bunun 4 ile 10 katı arasında değişmektedir [7].

Araştırma alanındaki su örneklerinden sıcaklıkları yüksek olanlarının bor içeriklerinin de yüksek olduğu görülmektedir. Özellikle Germencik jeotermal alanı içindeki su noktalarının bor konsantrasyonları normal sulama suyu için sınır değer olan 1 ppm’in oldukça üstünde yüksek değerler taşımaktadır [8].

Jeotermal atık sular Büyük Menderes Nehri sularında bor elementi artışına sebep olduğu gibi, sıcaklık artışına tuzluluk ve sodyum artışlarına da sebep olmaktadır [9].

Araştırma alanından alınan ve sulamada kullanılan hemen hemen tüm örnekleme dönemlerine ait su örneklerinde toksik-zararlı etkiye sahip klor (Cl-) elementi miktarları saptanmıştır. Tüm dönemlerde alınan su örneklerindeki Cl- elementi konsantrasyonu incelendiğinde, genellikle yaz aylarında Cl- elementi miktarının artış gösterdiği bahar aylarında ise değerlerin düştüğü görülmüştür.

Yüksek sodyum içeriğine sahip sularla sulanan topraklarda, strüktür oluşumunun zayıfladığı, toprağın hava ve su geçirgenliğinin azaldığı, toprak reaksiyonunun zararlı düzeyde alkaliye konuma geldiği belirlenmiştir [10].

EPA (Enviromental Protection Agency), su örneklerinin doğal sularda 226Ra toplam aktivitesinin sınırını 5 pCi/lt olarak belirlemiştir [11].

 

 

3. Bitki örneklerinin analiz sonuçları incelendiğinde

 

Alangüllü yan havzasından, 2007 ve 2008 yıllarında alınan toplam 78 farklı bitki örneğinde ağır metal ve iz element ile radyoaktif elementlerden olan 232Th, 226Ra ve 40K analizleri yapılmıştır. Bitki örnekleri jeotermal kaynak suları ile veya bunların karıştığı dere, yan dere, baraj suları ile sulanan tarım arazilerinde yetişen bitkilerden yaprak ve meyve örnekleri şeklinde alınmıştır. Bitki örneklerinde yapılan laboratuvar analizleri ile jeotermal suların karıştığı sulama suları yoluyla bitkilere geçen ağır metal ve iz elementler ile 232Th, 226Ra ve 40K radyonuklid element miktarları belirlenmiştir[12].

Araştırma alanımız içinde yer alan ve devamlı akış gösteren üç jeotermal su kaynağının direkt etkisi altında bulunan topraklar belirli aralıklarla gridlere bölünerek parsellenmiş örnekleme yapılmıştır. Jeotermal su kaynaklarının çevresindeki topraklarda kaynağa uzaklık, eğim, akış yönü gibi arazi özelliklerine de bağlı olarak özellikle Ra ve diğer radyonuklidlerin yüksek olduğu gözlenmiştir.

Jeotermal su kaynağı etrafındaki toprakların radyoaktivite seviyesinin ortalama değerleri aştığı gözlenmiştir. Toprakta bulunan radyoaktif elementler bitkilerin bünyelerine taşınabilinir. Bu açıdan incelendiğinde, bu alanlarda yetişen bitkilerin radyoaktif içerikleri yüksek olabileceği ve canlılar için sağlık riski yaratabileceğinden, bu bitkilerin tüketilmesinin uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.

 

 

4.Radon gazı ölçüm sonuçları incelendiğinde

 

Alangüllü jeotermal kaynağında kurulmuş olan termal tesiste yer alan 11 ayrı kapalı mekânda dört ay boyunca havada radon ölçümleri yapılmıştır. Mayıs ve Temmuz ayında oldukça yüksek radon konsantrasyonları belirlenmiştir. Özellikle kaplıca ve termal kaynakların insanlar tarafından alternatif tedavi ve şifa amacıyla kullanıldığı düşünüldüğünde bu mekanlarda havada ve sulardaki radon konsantrasyonlarının sürekli olarak ölçülmesinde fayda olduğu açıktır. Bundan dolayı kapalı ortamların sürekli havalandırılması gerekmektedir. Kaplıcalardan tedavi amacıyla yararlanılmak istenildiğinde radon gazının yoğun olarak bulunabileceği hamam gibi kapalı alanlarda, uzmanlar tarafından belirlenen belirli saat dilimlerinde kür şeklinde kalınmalıdır.

 

 

5.Veri tabanı oluşturulması ve potansiyel risk alanlarının belirlenmesi sonuçları incelendiğinde

 

Alangüllü yan havzasından alınan jeotermal kaynak sularının direkt ve dolaylı etkisi altında bulunan alanlardan alınan toprak, sediment ve bitki örneklerinde fiziksel, kimyasal analizler ile radyoaktif madde analizleri yapılmıştır. Elde edilen laboratuar analiz verileri ile uzaktan algılama tekniği ve coğrafi bilgi sistemi kullanılarak jeotermal suların etkisi altında bulunan arazilerdeki kirlilik etmenlerine ait tehlike zonları belirlenmiştir. Bu amaçla toprak, su ve bitki örneklerin alındığı noktaların ait laboratuar analiz verilerinin veri tabanına aktarılması, bu verilerin katman mantığı çerçevesinde sorgulamalarının yapılması ile güncel ürün deseninin belirlenmesinde uydu görüntüleri ve coğrafi bilgi sistemi kullanılmıştır [13].

 

Sonuç olarak jeotermal kaynakların etkisi altında bulunan araştırma alanı topraklarının toplam zarar-etki indeks değerleri ve bu sınıflara ait alanların yüzdesel dağılımlarına bakıldığında, araştırma alanı içerisinde; risksiz-az riskli alanların % 46.80, orta riskli alanların % 15.03, yüksek riskli alanların % 17.83, çok yüksek riskli alanların ise % 20.34 oranında yer kapladığı belirlenmiştir.

Jeotermal kaynaklar ve etkisi altında bulunan su kaynaklarının toplam zarar-etki indeks değerlerinin yüzdesel dağılımları incelendiğinde ise; risksiz-az riskli alanların % 24.16, orta riskli alanların % 20.64, yüksek riskli alanların % 41.05, çok yüksek riskli alanların ise % 14.15 oranlarında dağılım gösterdiği saptanmıştır.

Bu bağlamda jeotermal kaynaklar ve bunların etkisi altında bulunan alanlardaki toprak ve su kaynaklarından alınan örneklerinin laboratuar analiz verilerine göre uzaktan algılama, coğrafi bilgi sistemi ve jeoistatiksel tekniklerin kullanılmasıyla hazırlanan zararetki haritalarına göre araştırma alanındaki jeotermal kaynaklardan köken alan tehlikenin boyutları açıkça görülmektedir.

Yaklaşık 25.000 km2 ‘lik bir yağış toplama alanına sahip olan Alangüllü yan havzasının yıllık su potansiyeli 16,3x109 m3, havzaya can veren Büyük Menderes Nehri’nin taşıdığı yıllık su miktarı ise 2,3x109 m3 civarındadır. Ayrıca Aydın ili sınırları içinde 18 milyon adet zeytin ağacı, 6 milyon adet incir ağacı, 1,4 milyon adet narenciye ağacı ve 90 bin hektar pamuk alanı ile büyük bir tarımsal potansiyele sahiptir. Oldukça verimli tarım arazilerine sahip olan çalışma alanındaki bu zararlı etkilerin en az düzeye indirilmesi, ortadan kaldırılması için acil önlemlerin alınması gereklidir. Bu önlemler alınmadığı takdirde şu an bile çok büyük alanları içeren zararlı etmenlerin etkilediği alanlar ilerleyen zaman sürecinde daha hızlı bir şekilde artarak bu toprakların tarımsal olarak kullanımları ve üretkenlik özelliklerini ortadan kaldıracaktır.

Yüksek bor elementi konsantrasyonuna sahip sıcak özellikteki jeotermal suların soğuk yer altı veya yüzey sularına karışıyor olması tarımsal alanlar için büyük tehlikeler yaratmaktadır. Bu tehlikenin yayılmadan ortadan kaldırılması için kısa vadede jeotermal kaynak sularının çevredeki su kaynaklarına ve topraklara bulaşması önlenmelidir[14].

 

2010 yılında gerçekleştirilen bilimsel inceleme sonucunda ayrıntıları ile Alangüllü yöresinde bulunan jeotermal elektrik santrallerinin ekolojik dengeye etkileri ortaya konulmuştur. Bu raporun değerlendirmesini kamuoyuna bırakıyorum.

2010 yılı sonrasında sayıları katlanarak artan JES ler sonrasında, 2018 yılında çevresel tahribatın boyutu da çok daha fazla artmıştır.

 

Bu bilimsel incelemenin gerçekleştiği 2010 yılında Alangüllü yöresinde hangi firma veya firmalar faaliyettedir?

 

2010 yılı itibariyle Aydın Valiliği tarafından hangi denetimlerin yapıldığını, tespit edilen aykırılıkların bulunup bulunmadığını, tespit edildi ise hangi idari işlemlerin yapıldığının açıklanması gerekmektedir.

 

Unutmadan bir hususu daha sormak gerekiyor. Aydın Valiliği’nin Çiftlik alanını kiraya vermeye hazırlandığı Güriş’in 2010 yılında Germencik Alangüllü’de jeotermal elektrik santrali var mıydı?

 

 

 

[1] Jeotermal kaynakların toprakta yüksek kireç ve tuz birikimlerine neden olmalarından dolayı, toprak tepkimesinin (pH) oldukça yüksek değerler olan çok kuvvetli alkali sınırlarına çıktığı belirlenmiştir. Bu toprak tepkimesinde bitkiler hayatlarını devam ettirebilmeleri için gerekli olan bitki besin elementlerini topraktan alamamaktadırlar. Bu yüksek pH ve tuz içeriğinin çevredeki bitkilerin kurumasına ve ileri aşamalarda da ölümlerine neden oldukları gözlenmiştir.

[2] Bunun sonucunda toprakların yüzeyaltı horizonlarında stürüktür bozulmasına bağlı olarak bitki yaşamını olumsuz yönde etkileyen redüksiyon koşullarının meydana geldiği belirlenmiştir.

[3] Jeotermal suların karıştığı suların özellikle yaz aylarında tarımsal sulama amaçlı kullanılması sonucunda önlem alınmadan yapılan sulamalarla I ve II. sınıf arazi kullanım yetenek sınıfı içerisinde yer alan oldukça verimli tarım arazilerimizin ilerideki süreçlerde tarımsal olarak kısıtlı veya tamamen kullanılamaz şekle dönüşmesi kaçınılmazdır.

[4] Çok su ihtiyacı gösteren tarımsal bitkilerin yetiştirildiği topraklarda daha fazla sulama yapılması nedeniyle daha fazla nikel elementi taşınımı ve birikimi olduğu saptanmıştır.

[5] Jeotermal kaynakların yüksek sıcaklık derecesine sahip olması direkt olarak etkilediği kaya ve mineraller ile toprak içindeki Fe, Zn, Mn, Cu elementlerinin çözünebilirliklerini arttırmışlardır. Toprak içinde bitkilerce alınabilir yararlı formda olan bazı elementlerin normal sınırların üzerinde olması diğer alınabilir yararlı formda olan elementlerin alınabilirliklerini olumsuz yönde etkiledikleri belirlenmiştir.

[6] Jeotermal kaynak çevresindeki topraklarda toksik olabilecek düzeylerde Cr elementi birikimleri saptanmıştır. Yüksek krom içeriği bitkilerde krom toksitesine yol açmaktadır. Bitkilerde krom toksitesinin belirtileri genç yapraklarda kloroz oluşumu ve dengesiz kök gelişimi şeklinde kendini göstermektedir. Jeotermal kaynakların çevresinde derin kök yapısına sahip zeytin ağaçlarında yapraklarda kloroz belirtileri açıkça görülebilmektedir.

 

[7] Çalışma alanında, özellikle yaz aylarında yoğun olarak kullanılan, jeotermal kaynakların etkisi altındaki sulama suları nedeniyle topraklara bol miktarda suda çözünmüş halde bor elementi akışı olmaktadır. Sulamanın her yıl sürekli olması sonucu topraklarda birikim gösteren bor elementi önce bitkilerde toksik etkilere neden olmakta sonraki yıllarda da toprakların çoraklaşıp tamamen tarım yapılamaz konuma gelmesine neden olmaktadır.

[8] Ayrıca Hıdırbeyli sulama göletinden farklı dönemlerde alınan su örneklerinin tümünde oldukça yüksek ve bitkilere toksik etki yapabilecek bor konsantrasyonları analiz sonuçları ile saptanmıştır. Elde edilen sonuçlar, bu alandaki sıcak jeotermal kaynak sularının Hıdırbeyli göletinin sularına karıştığını göstermektedir. Ayrıca, Hıdırbeyli sulama göletinin sularıyla sulanan incir bahçelerinde bor konsantrasyonu yüksek olduğu için verim düşüklüğü görülmektedir. Jeotermal suların karıştığı ve toplandığı Hıdırbeyli sulama göletinden yapılan sulamalarla Alangüllü yan havzasında incir ağaçlarında önce sürgünlerde kurumalara ve daha sonra kalite bozulmaları şeklinde zararlar verdiği arazi çalışmalarında saptanmıştır. Aynı zararlı etkiler çevredeki tek yıllık sebze ve yem bitkileri gibi ürünlerde de gözlenmektedir.

Su örneklerinin büyük bir çoğunluğunun elektriki geçirgenliği (EC) değerlerinin C.3 Fazla Tuzlu Sular ile C.4 Çok Fazla Tuzlu Sular sınıflarında olduğu görülmektedir. Sulama suyu kalitesi yönünden aşırı tuzlu sular sınıfı olan suların tarımsal açıdan herhangi bir sulama suyu olarak kullanımı söz konusu değildir.

[9] Büyük Menderes Havzası’ nın can damarı olan Büyük Menderes Nehri’nin değişik noktalarından alınan su örneklerinde yüksek bor elementi seviyelerine rastlanmıştır (ALTINBAŞ ve ark.,1999).

[10] Araştırma alanından alınan su örneklerinin sodyum adsorpsiyon oranı (SAR) değerlerine bağlı olarak toprakta meydana gelebilecek alkali (sodyum) zararının ölçüsü olan toprağın değişebilir sodyum yüzdesi (ESP) değeri % 15’in üzerinde olduğundan bu sularla sulanan topraklarda değişebilir sodyumdan ileri gelen alkali zararları ve çoraklaşma açıkça görülmektedir.

[11] Bu analiz sonuçlarına göre su örnekleri değerlendirilecek olursa EPA tarafından verilmiş olan kriter değer göz önüne alınarak özellikle sıcak sularda 226Ra konsantrasyonunun çok yüksek olduğu saptanmıştır. I. ve II. dönemdeki 226Ra konsantrasyonları karşılaştırılacak olursa, II. dönemdeki sonuçların daha yüksek olduğu görülmektedir. II. dönemde sonuçların yüksek oluşu mevsimsel etkilerden kaynaklanmaktadır.

 

[12] Araştırma alanı bitki örneklerinin kadmiyum (Cd) elementi analiz sonuçları dikkate alındığında genellikle Cd içerikleri düşük bulunmakla beraber bazı örneklerin Cd elementi içerikleri kritik konsantrasyon değerinin üzerinde olduğu belirlenmiştir. Bitki örneklerinde nikel (Ni) elementi için kriter değeri 5 mg/kg kabul ettiğimiz taktirde bazı örnek alma noktalarında bu değerin üstünde Ni elementi saptanmıştır. Yüksek Ni elementi değerleri zeytin örneğinde ve tek yıllık bitkilerden ise buğday, biber, yonca ve kabak örneklerinde bulunmuştur. Alınan bitki örneklerin genelinin bor elementi içerikleri kritik konsantrasyon değerlerinin üzerinde olduğu saptanmıştır.

[13] Quickbird uydu görüntüleri kullanılarak tarım yapılan alanların sınırları ve bitki örtüsü çeşitleri, uydu görüntüleri üzerinde ekran sayısallaştırılması (screen digitize) yöntemiyle belirlenerek veri tabanına girilmiştir. Jeotermal kaynakların direkt veya dolaylı olarak etkilediği su kaynakları, toprak ve tarımsal bitkilerden örneklemeler yapılmıştır.

GPS aleti kullanılarak belirlenen koordinatlı örnekleme noktalarına ait analiz sonuçları temel alınarak sayısal altlık haritaya aktarılmıştır. Elde edilen analiz verileri veri tabanına, toprak, su ve bitki örneklerinin alındığı örnekleme noktalarının öznitelik bilgileri olarak girilmiştir.

Araştırma süresince elde edilen analiz verilerine göre coğrafi bilgi sistemi mantığı ile sorgulamalar yapılarak, jeotermal kaynak sularının direkt veya dolaylı etkisinin bulunduğu alanlarda birikim gösteren zararlı element tipi ve birikim düzeyleri saptanmıştır. Çalışma sürecinde iki yıl ve dört ayrı örnekleme dönemi içeriğinde alınmış olan toprak ve su örneklerinin jeoistatistik yöntemde kullanılması için her birinin ortalama değerleri alınmıştır. Ölçülmüş analiz sonuçlarından yararlanılarak ölçülmemiş noktaların tahmin edilmesinde Kriging Enterpolasyon tekniği kullanılmıştır. Kriging yöntemi ile ve normal sınır değerlerin üstünde bulunan ve çevreye zararlı etkileri olan toprak özelliklerinden; pH, suda çözünebilir toplam tuz, bor, Na, K, Cr, Ni, Ra-226, K-40, Th-232 parametreleri ile su örneklerinde pH, elektriki geçirgenlik, ESP, SAR, bor, Cl, Cd, Pb, Ni ve radyum elementi parametrelerinin ortalama değerleri alınmıştır. Ortalaması alınan değerlerin x, y koordinat verileri kullanılarak, her bir örneğe ait farklı sınıflandırma kriterlerine göre analiz sonuçları ArcGIS 9.3 CBS yazılımının Geostatistical Analyst modülü ile ayrı ayrı enterpolasyon yapılarak her bir parametre için zarar-etki poligonları oluşturulmuştur.

Toprak örneklerinin her bir parametresinin değişik seviyeleri için, toprak kullanımı, tarımsal bitki yetiştirme olanakları, ürün miktarı ve kalite özellikleri de dikkate alınarak zarar indeks değerleri oluşturulmuş ve veri tabanına girilmiştir. Her bir poligonda yer alan toprak ve su örnekleri analiz parametrelerinin farklı seviyeleri için bulunan indeks değerleri toplanarak o poligon için “zarar-etki” değerini gösteren toplam sonuç indeks değerleri hesaplanmıştır. Toprak ve su örneklerinin farklı indeks gruplarının ayrı ayrı toplamları alınmış ve alınan indeks seviyelerinin her birinde yer alan en yüksek toplam indeks değerleri toplanarak aritmetik ortalama değerleri bulunmuştur. Bu aritmetik ortalama değerleri, sonuç haritasının oluşturulmasında kullanılan zarar etki derecelerinin belirlenmesi için oluşturulan risk sınıflarının üst sınır değerlerini oluşturmuştur. Elde edilen toplam indeks değerlerine göre araştırma alanında jeotermal kaynak sularının toprak ve diğer su kaynaklarına olan zarar-etki düzey sınıfları ve bunların etkiledikleri alanların risk haritaları üretilmiştir.

 

[14] Havzadaki yüzey akış sularının toplandığı Hıdırbeyli sulama barajına jeotermal suların akışının önlenmesi ile yöre çiftçisinin bu konuda bilinçlendirilmesi gereklidir. Özellikle sulama ihtiyacının fazla olduğu yaz aylarında sulama amaçlı yapılan ve havzanın önemli bir bölümünde dağılmış halde bulunan kanal ve kanaletlere su verilmeden önce Hıdırbeyli göletinden su örneği alınarak tarımsal üretim için sakınca teşkil eden pH, EC, Na ve bor elementi gibi parametrelerin analizleri yapılmalıdır.

Uzun süreçli alınacak önlem olarak ise Denizli-Kızıldere, Germencik-Ömerbeyli, Sultanhisar-Salavatlı, Aydın-Ilıcabaşı ve İmamköy jeotermal alanlarında yapılması planlanan üretimlerde atık sıcak suların yer altına (hazneye) geri verilmesi (reenjeksiyon) mutlak olarak gereklidir. Toprak yüzeyine çıkan jeotermal suların tekrar litosfer (taşküre) tabakasının derinliklerine verilmesi (reenjeksiyon) havzadaki oldukça üretken tarım topraklarının olası bor ve diğer zararlı elementlerce kirlenmesinin önüne geçilmesinde oldukça önemlidir.