T.C.

         AYDIN

1.İDARE MAHKEMESİ

ESAS NO   :2020/587

KARAR NO:2021/215

DAVACILAR                                 : 1- HİLMİ KESİCİOĞLU

                                                       2- ZİYA TOPCU

VEKİLİ                                            : AV. AKIN YAKAN

DAVALI                                          : ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI

VEKİLİ                                            : AV. ….

MÜDAHİL                                      : ….A.Ş. (Davalı)

VEKİLİ                                            : AV. …. 

                                                         DAVANIN ÖZETİ      :Davacı tarafından, Aydın ili, Kuyucak ilçesi, Yöre Mahallesi 1276 nolu parsel mevkiindeki …. A.Ş. tarafından yapılması planlanan Pamukören JES 5 (32 MWe/32 MWm) projesi ile ilgili olarak ÇED Yönetmeliğinin 14.maddesi uyarınca 01.07.2020 tarihli duyuru ilan edilen “Çevresel Etki Değerlendirilmesi Olumlu” kararının; ÇED sürecinde ilgili tüm kurum ve kuruluşların görüş ve önerilerinin alınması gerektiği, zeytin sahaları içinde ve bu sahalara 3 km mesafede zeytin yağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamayacağı, jeotermal enerjinin Türkiye’de kullanılan teknoloji nedeniyle temiz bir enerji olmadığı, jeotermal tesislerden doğaya salınan sıvı ve gazların doğaya ve ekolojik dengeye zararının bilimsel çalışmalarla ortaya konulduğu, Çevresel Etki Değerlendirme Belgesi dosyasında yer alan acil müdahale planı uyarınca alt yapı çalışmalarının gerçekleştirilmediği, acil durum havuzunun ölçüleri ve özelliklerinin açıklanmadığı, çamur havuzlarının yetersiz olduğu, Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanuna ve 5403 Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununa açıkça aykırı olduğu, santral alanının zeytin ve incir bahçeleri arasında olduğu, jeotermal santrallerin faaliyete geçmesi nedeniyle yeraltı ve yerüstü su kaynakların kirlendiği, halkın katılım toplantısında jeoterlam santralin istenmediğinin açıkça belirtildiği, kurulacak santral ve tesislerin birlikte oluşturacağı kümülatif etkilerin dikkate alınması gerektiği, havaya salınan gaza ve sıvıya maruz kalan alanlarda kanser oranın yüksek olduğu, hukuka aykırı olduğu iddiasıyla iptali istenilmektedir.

                                                         SAVUNMANIN ÖZETİ         : Usul yönünden, süresinde açılmayan ve kişisel menfaati bulunmayan davacılar tarafından açılan davanın reddi gerektiği; esas yönünden ise, Pamukören JES 5 projesi kapsamında gerek inşaat, gerekse işletme dönemine ilişkin çevresel etkilerin kapsamlı ve detaylı olarak incelendiği, olumsuz etkilerin giderilmesi için alınacak önlemlerin çevre mevzuatı çerçevesinde öngörülen modelleme çalışmaları ile desteklendiği, hesaplamaların ve değerlendirmelerin yeterli düzeyde veri, bilgi ve belgeye dayandırıldığı öngörülerek Yönetmeliğin 14.maddesi gereğince Bakanlıkça ÇED olumlu” kararı verildiği, ÇED sürecinde proje konusu faaliyetle ilgili tüm yetkili ve görevli kurum ve kuruluşlarının görüşlerinin istenildiği, kurum ve kuruluş temsilcilerinin katılımıyla oluşturulan İnceleme Değerlendirme Komisyonu’nun belirlediği özel format ve ÇED raporu kapsamında yeterlilik sahibi uzman bir firma tarafından hazırlanan ÇED raporunun değerlendirilmesi üzerine dava konusu işlemin tesis edildiğinden bahisle haksız ve mesnetsiz olarak açılan davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

                                                         MÜDAHİL SAVUNMA ÖZETİ        :Uyuşmazlık konusu ÇED olumlu raporunun ilgili kurum ve kuruluşların olumlu görüşleri alındıktan sonra tesis edildiği, ÇED Yönetmeliğinin 9.maddesi uyarınca gerek davalı idare web sayfasında gerekse ulusal ve yerel duyurular sonucu gerçekleştirilen halk toplantılarında herhangi bir görüş ve öneri ileri sürülmediği,  jeotermal tesiste elektrik üretimi amacıyla ORC adı verilen teknolojinin kullanılacak olması nedeniyle 3573 sayılı Yasa yönünden davacıların beyanlarının kabulünün mümkün olmadığı, Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyesi tarafından verilen rapor ile Türkiye Akreditasyon Kurumundan lisanslı Laboratuvar tarafından düzenlene koku ölçüm raporlarının Koku Oluşturan Emisyonların Kontrolü Hakkında Yönetmeliğin 9.maddesine uygun olduğu, Büyük Menderes Nehrindeki kirliliğin temel sebebinin sanayi tesisleri, evsel kullanımlar ve sulu tarımda kullanılan kimyasal gübre ve ilaçlardan kaynaklandığı, proje kapsamında gerek üretim gerekse reenjeksiyon kuyularına ait koordinatların ÇED Raporunda yer aldığı, dosya kapsamındaki bertaraf belgesi uyarınca sondaj çamurlarının bertaraf işlemlerinin yapılması dolayısıyla davacıların sondaj çamur havuzunun yetersiz olduğu ve kirlilik oluşturduğu yönündeki iddialarının asılsız olduğu, proje kapsamında modelleme çalışması ile hava kalitesine etki değerleri açısından bakıldığında, projenin işletme aşamasında kaynaklanacak muhtemel emisyonların Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliği Kontrol Yönetmeliği sınır değerleri arasında kalması dolayısıyla insan ve çevre sağlığı açısından herhangi bir tehlike oluşturmayacağı, 6446 ve 5346 sayılı Kanunların amaçları çerçevesinde üstün kamu yararı bulunduğu, bu anlamda ülkeye elektrik üretimi ve arzı sunan santralde aynı zamanda iş istihdamının da yaratılacağından bahisle davanın reddi gerektiği savunulmaktadır. 

                                                         TÜRK  MİLLETİ  ADINA

                                                         Karar veren Aydın 1. İdare Mahkemesi’nce, duruşma için önceden belirlenerek taraflara tebliğ edilen 26.05.2021 günü saat 10:40’da davacı asil Ziya Topçu ve davacılar vekili Av. Akın Yakan ile davalı idare vekili Av…. ve müdahil şirket vekili Av….’ın geldiği görülerek başlanan duruşmada, taraflara usulüne uygun olarak söz verilip açıklamaları dinlenmek suretiyle duruşma tamamlandıktan sonra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İvedi Yargılama Usulü” başlıklı 20/A maddesi uyarınca  dava dosyasında yer alan bilgi ve belgeler incelenerek işin gereği görüşüldü:

                                                         Davalı idare tarafından, davanın süresinde açılmadığı ve davacıların davaya konu işleme ilişkin menfaati ve dava açma yetkisinin bulunmadığından bahisle davanın reddi gerektiği ileri sürülmekte ise de; çevreyi ilgilendiren projelerin yapımının planlandığı yörede ikamet eden ya da o yörede taşınmazları bulunanların dava açma ehliyetlerinin varlığının kabulü gerektiği, zira  dava konusu edilen işlem ile davacı arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunduğu ve söz konusu menfaat ilişkisinin kişisel, meşru, güncel nitelikte olduğu,  uyuşmazlık konusu olayda da, Ulusal Yargı Ağı Portalı (UYAP) kayıtlarına göre, davacıların, davanın açıldığı tarihte ve devamında söz konusu alanda ikamet ettiği görülmekle işbu dava yönünden davacıların davayı açmakta menfaati bulunduğu, öte yandan Bakanlık tarafından 01.07.2020 tarihinde karar verilen uyuşmazlık konusu nihai ÇED kararına karşı 27.07.2020 tarihinde  (süresinde) dava açıldığı sonucuna varılmakla, davalı idarenin usule ilişkin itirazları yerinde görülmeyerek işin esasına geçildi.

                                                         Uyuşmazlık, Aydın ili, Kuyucak ilçesi, Yöre Mahallesi 1276 nolu parsel mevkiindeki …. A.Ş. tarafından yapılması planlanan Pamukören JES 5 (32 MWe/32 MWm) projesi ile ilgili olarak ÇED Yönetmeliğinin 14.maddesi uyarınca 01.07.2020 tarihli duyuru ile ilan edilen “Çevresel Etki Değerlendirilmesi Olumlu” kararının iptali isteminden kaynaklanmaktadır.

                                                         Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ nın 56. maddesinde; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.” hükmüne,

                                                         2872 sayılı Çevre Kanununun “Tanımlar” başlıklı 2.maddesinde; çevresel etki değerlendirmesi, gerçekleştirilmesi plânlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar olarak tanımlanmış, “Çevresel etki değerlendirilmesi” başlıklı 10.maddesinin 1.fıkrasında, gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmelerin, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlü oldukları, 2.fıkrasında, Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemeyeceği; proje için yatırıma başlanamayacağı ve ihale edilemeyeceği, 4.fıkrasında, Çevresel Etki Değerlendirmesine tâbi projeler ve Stratejik Çevresel Değerlendirmeye tâbi plân ve programların ve konuya ilişkin usûl ve esasların Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle belirleneceği hüküm altına alınmıştır.

                                                         25/11/2014 tarih ve 29186 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin 4. maddesinde; Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı: Seçme Eleme Kriterlerine Tabi Projeler hakkında yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararı,  Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı: Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hakkında Kapsam Belirleme ve İnceleme Değerlendirme Komisyonunca yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun saptanması üzerine gerçekleşmesinde sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararı olarak tanımlanmış, 6. maddesinde; “(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla yükümlüdürler. (2) Kamu kurum/kuruluşları, bu Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi sürecinde proje sahiplerinin veya Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşların isteyeceği konuya ilişkin her türlü bilgi, doküman ve görüşü vermekle yükümlüdürler. (3) Bu Yönetmeliğe tabi projeler için “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. (4) Bu Yönetmelik hükümlerine göre karar tesis edilmeden önce, projenin gerçekleştirilmesinin mevzuat bakımından uygun olmadığının tespiti halinde, aşamasına bakılmaksızın süreç sonlandırılır.” hükmüne, 7. maddesinde; “Bu Yönetmeliğin; a) EK-I listesinde yer alan projelere b) “ÇED Gereklidir” kararı verilen projelere, c) Kapsam dışı değerlendirilen  projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi Ek-1 listesinde belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere, ÇED Raporu hazırlanması zorunludur.” hükmüne, 15. maddesinde;  “Bu Yönetmeliğin; a) EK-I listesinde yer alan projelere b) “ÇED Gereklidir” kararı verilen projelere, c) Kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi Ek-1 listesinde belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere, ÇED Raporu hazırlanması zorunludur.” hükmüne, 17. maddesinde ise; “Bakanlık, Proje Tanıtım Dosyalarını ek-4’te yer alan kriterler çerçevesinde inceler ve değerlendirir. Bakanlık, bu aşamada gerekli görülmesi halinde Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlardan proje ile ilgili geniş kapsamlı bilgi vermesini, araç gereç sağlamasını, yeterliği kabul edilebilir kuruluşlarca analiz, deney ve ölçümler yapmasını veya yaptırmasını isteyebilir. (2) Bakanlık on beş (15) iş günü içinde inceleme ve değerlendirmelerini tamamlar. Proje hakkında “ÇED Gereklidir” veya “ÇED Gerekli Değildir” kararını beş (5) iş günü içinde verir, kararı Valiliğe, proje sahibine ve Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara bildirir. Valilik, bu kararı askıda ilan ve internet aracılığıyla halka duyurur.” düzenlemesine yer verilmiştir.

                                                         03/04/1996 tarih ve 22600 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Zeytinciliğin Islahı Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmeliğin (03/04/2012 günlü ve 28253 sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan Yönetmelikle değiştirilen) 4. maddesinde; ”Zeytinlik Saha: Orman sınırları dışında bulunan ve Devletin hüküm ve tasarrufunda olan yabani zeytinlik, antepfıstığı ve harnupluklar ve her nevi sakız çeşitleri veya şahıs arazisi olan tapuda bu şekilde kayıtlı sahalar ile orman sınırları dışında olup da 17/10/1983 tarihli ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun kapsamında bulunmayan zeytin yetiştirmeye elverişli makilik ve fundalıklardan oluşan en az 25 dekarlık alan” olarak tanımlanmış, (03/04/2012 günlü ve 28253 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelikle değiştirilen) 23. maddesinde ise; Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytin ağaçlarının bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal işletmelerin yapımı ve işletilmesi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın iznine bağlıdır. Ancak; alternatif alan bulunmaması ve Çevresel Etki Değerlendirme Raporu (ÇED)’na uygun olması, bitkilerin vegetatif ve generatif gelişimine zarar vermeyeceği Bakanlık araştırma enstitüleri veya üniversiteler tarafından  belirlenmesi durumunda; 

                                                         a) Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları,

                                                         b) Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plan ve yatırımlar,

                                                         c) Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesisleri,

                                                         ç) İlgili Bakanlıkça kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri,

                                                         d) Savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar,

için, yukarıda belirtilen faaliyetlerde bulunmak isteyenler, ilgili Bakanlıkların onaylı belgeleri ile mahallin en büyük mülki amirine başvurur. Müracaat sahibi, çevrede oluşabilecek ÇED raporu ile belirlenmiş zararları önleyecek tedbirleri almak koşulu ve dikim normlarına uygun, eşdeğer büyüklükte il/ilçe müdürlüğünce uygun görülecek alanda zeytin bahçesi tesis eder.

                                                         Olumsuz cevap başvuru sahibine yazı ile tebliğ edilir. İzin alınmaksızın yapılan faaliyetlerin yürütülmesi yetkililerce men edilerek, umumi hükümlere göre kanuni takibat yapılır.

                                                         Bu madde kapsamında valiliklerce verilen kararlara yapılan itirazlar, Bakanlık tarafından değerlendirilerek karara bağlanır. ” hükmüne yer verilmiştir.

                                                         03.07.2009 günlü 27277 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği’nin 1.maddesinde, Yönetmeliğin amacı, sanayi ve enerji üretim tesislerinin faaliyeti sonucu atmosfere yayılan is, duman, toz, gaz, buhar ve aerosol halindeki emisyonları kontrol altına almak; insanı ve çevresini hava alıcı ortamındaki kirlenmelerden doğacak tehlikelerden korumaya, hava kirlenmeleri sebebiyle çevrede ortaya çıkan umuma ve komşuluk münasebetlerine önemli zararlar veren olumsuz etkileri gidermeye ve bu etkilerin ortaya çıkmasını engellemeye ilişkin usul ve esasları belirlemek olarak tanımlanmış; 5.maddede, hava emisyonu olan ve Çevre Kanununca Alınması Gereken İzin ve Lisanslar Hakkında Yönetmelik kapsamında yer alan işletmelerin kurulması ve işletilmesi için çevre izni alınmasının zorunlu olduğu ve bu işletmelerden kaynaklanan hava emisyonlarının değerlendirilmesinde bu Yönetmelik hüküm esas ve sınır değerlerine göre iş ve işlemlerin yapılacağı düzenlenmiş; “Hava emisyonu kapsamında değerlendirilen işletmelerin kurulması ve işletilmesinde uyulması gereken esaslar” başlıklı 6.maddesinde,

                                                         “(1) Hava emisyonu kapsamında değerlendirilen işletmelerin kurulması ve işletilmesinde;

                                                         a) İşletmenin çevreye zararlı etkilerinin mevcut en iyi üretim ve/veya arıtım teknikleri uygulanarak azaltılmak suretiyle kirlilik oluşturmaması,

                                                         b) Bu Yönetmelikte belirtilen şartlara uyulması,

                                                         c) Bu Yönetmelikte belirtilen emisyon sınırlarının aşılmaması,

                                                         ç) Tesis etki alanında Ek-2’de verilen hava kalitesi sınır değerlerinin aşılmaması,

                                                         d) İşletmede bulunan mevcut tesislerin baca gazı emisyonlarının bu Yönetmelikte belirtilen usullere uygun olarak işletmeci tarafından ölçtürülmesi, baca dışından emisyon yayan tesisler için hesaplama yöntemi kullanılarak saatlik kütlesel debilerin tespit edilmesi, (kg/saat)

                                                         e) İşletmede bulunan tesislerin bütünü için; Ek-2 Tablo-2.1’deki kütlesel debilerin aşılması halinde işletmeci tarafından, tesislerin etki alanında, Ek-2’de belirtilen esaslar çerçevesinde hava kirliliği seviyesinin ölçülmesi ve işletmenin kirleticiliğinin değerlendirilmesi amacıyla uluslar arası kabul görmüş bir dağılım modeli kullanılarak, hava kirlenmesine katkı değerinin hesaplanması,

                                                         f) Yeni kurulacak işletmelerde bulunan tesislerin baca gazı emisyonlarının kütlesel debi ve konsantrasyon olarak ve baca dışından emisyon yayan tesislerin atmosfere verdiği emisyonların saatlik kütlesel debilerinin tespit edilmesi,

                                                         g) Yeni kurulacak işletmede bulunan tesislerin bütünü için; Ek-2 Tablo-2.1’deki kütlesel debilerin aşılması halinde işletmeci tarafından; tesislerin etki alanında, işletmenin kirleticiliğinin değerlendirilmesi amacıyla bir dağılım modeli kullanılarak hava kirlenmesine katkı değerinin hesaplanması, işletmenin kurulacağı alanda hava kirliliğinin önemli boyutlara ulaştığı kuşkusu varsa, hava kalitesinin bu Yönetmelikte belirtilen usullere uygun olarak ölçülmesi,

                                                         ğ) İşletmenin kurulu bulunduğu bölgede hava kirleticilerin Ek-2’de belirlenen hava kalitesi sınır değerlerini aşması durumunda işletmeci tarafından, Valilikçe hazırlanan eylem planlarına uyulması gerekmektedir” hükmü ile;

                                                          Ek-2’nin 1.maddesinin (d) bendinde, “Mevcut ve yeni kurulacak tesislerin etki alanında Hava Kirlenmesine Katkı Değeri (HKKD)’nin dağılım modellemesi kullanılarak hesaplanması, tesis etki alanında hava kalitesinin ölçülmesi ve ölçüm metotlarının belirlenmesi aşağıdaki esaslara göre yapılır: (1) Kurulması planlanan tesislerde; kütlesel debisi Tablo 2.1 deki eşik değeri aşan parametreler için; tesis etki alanında bu yönetmelik Ek-2 Tablo 2.2 de yer alan hava kalitesi sınır değerlerinin sağlanması gerekmektedir, (2) Mevcut tesislerde; kütlesel debisi Tablo 2.1 deki eşik değeri aşan parametreler için; tesis etki alanında Tablo 2.2 de yer alan hava kalitesi sınır değerlerinin sağlanması gerekmektedir. Ancak; tesis etki alanındaki hava kalitesi değerleri Tablo 2.2 de yer alan hava kalitesi sınır değerlerinin aşması durumunda; mevcut tesisler, hava kalitesi katkı değerleri Tablo 2.2 de yer alan hava kalitesi sınır değerlerinin %60’ını aşmamak koşuluyla, tesis etki alanında ölçüm cihazlarıyla hava kalitesini sürekli izleyerek faaliyet gösterebilir.” hükmü düzenleme altına alınmıştır.

                                                         Diğer yandan, Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkındaki Yönetmeliğin 1.maddesinde, Yönetmeliğin amacı, iyi durumda olan yeraltı sularının mevcut durumunun korunması, yeraltı sularının kirlenmesinin ve bozulmasının önlenmesi ve bu suların iyileştirilmesi için gerekli esasları belirlemek olarak ifade edilmiş, “Yeraltı sularının izlenmesi” başlıklı 9.maddesinde, YAS kütle veya kütlelerinin miktar ve kimyasal durumunun izlenmesi, belirlenen YAS kütlelerinin karakterizasyonundan sonra YAS kütlesinin durumu dikkate alınarak DSİ tarafından Ek-5’e uygun olarak gerçekleştirileceği düzenlenmiş; 10.maddede, yeraltı suyu kimyasal durum değerlendirmesi için metodlardan bahsedilmiş, 11.maddenin birinci fıkrasında, yeraltı suyunun kimyasal kalitesinin iyileştirilmesine başlayabilmek için, risk altında olan YAS kütle veya kütlelerinde bulunan kirletici ve kirletici grubu konsantrasyonlarında veya kirlilik göstergelerinde önemli ve sürekli artan eğilimlerin tespitinin 9 uncu maddeye göre gerçekleştirilen izleme programı sonuçları esas alınarak Ek-7’ye göre SYGM tarafından belirleneceği hükmü ile 12.maddenin (k) bendinde, düzenli depolama tesislerinden kaynaklanan sızıntı sularının yeraltı suyuna sızması ve muhtemel olumsuz etkilerinin önlenmesi için tesis sahibi tarafından gerekli teknik tedbirlerin alınacağı, düzenli depolama yeri seçiminin ardından, yeraltı suyuna gelecekte olabilecek etkilerin tespiti maksadıyla tesis sahibince, tesis işletmeye alınmadan önce, tesis alanı tabanında yer alan yeraltı sularının, sızıntı suyu parametreleri dikkate alınarak izleneceği, izlemelerin, tesisin faaliyeti esnasında yılda bir kez olmak üzere tekrarlanacağı ve tesisin kapatılmasını müteakiben en az beş yıl boyunca da yılda bir kez olmak üzere izlemenin tekrarlanacağı hükmüne yer verilmiş olup,;

                                                         “Yeraltı Sularının İzlenmesi” başlıklı EK-5’te ise, “

                                                         1)Yeraltı suyu izleme ağı

                                                         DSİ, SYGM’nin görüşünü alarak kirleticilerin konsantrasyonlarındaki önemli ve artan eğilimleri içerecek şekilde bir YAS izleme programı hazırlar. YAS izleme noktalarının seçimi, izlemenin sıklığı ve izleme parametreleri ilgili programda belirlenerek DSİ tarafından uygulanır.

                                                         Yeraltı suyu temin etmek için kullanılan YAS kütlelerinin kimyasal ve miktar yönünden durumunun ve koruma alanlarının izlenmesi için DSİ tarafından SYGM’ nin görüşü alınarak YAS izleme ağı kurulur. İzleme ağı, bütün YAS kütlesi ya da kütle grubunun kimyasal ve miktar durumlarının güvenilir bir değerlendirmesini sağlayacak ve insan faaliyetleri sonucu oluşan kirleticilerdeki artan eğilimi tespit edebilecek şekilde oluşturulur.

                                                         2)Genel maksatlı izleme

                                                         Genel maksatlı izleme, hem doğal şartlardaki değişikliklerin sonucu olarak, hem de insan faaliyetleri sonucu oluşan kirletici konsantrasyonlarında uzun dönem artan eğilimlerin değerlendirilmesinde kullanılmak üzere bilgi sağlamak için gerçekleştirilir.

                                                         Genel maksatlı izleme için YAS kütlelerinde aşağıdaki ana parametreler izlenir:

                                                         – Oksijen içeriği,

                                                         – pH değeri,

                                                         – İletkenlik,

                                                         – Nitrat,

                                                         – Amonyum.

                                                         YAS izleme noktalarının seçimi, YAS kimyasal durumunu kolay anlaşılabilir ve kapsamlı bir şekilde ortaya koyabilecek şekilde yapılmalıdır. İzlemenin sıklığı ise analiz sonuçlarının temsili izleme verisini sağlayacak şekilde olmalıdır.

                                                         Ayrıca, iyi YAS durumuna ulaşamama riski tespit edilen YAS kütlelerinde, ana parametrelere ilave parametreler eklenebilir.

                                                         3)Operasyonel izleme

                                                         Operasyonel izleme, genel maksatlı izleme programları arasında kalan dönemlerde aşağıdaki maksatlar için gerçekleştirilir:

                                                         – Risk altında olduğu belirlenen bütün YAS kütleleri ya da kütle grubu için kimyasal durum değerlendirmesi yapmak,

                                                         – Herhangi bir kirletici konsantrasyonunda uzun dönem insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan artış eğiliminin varlığını belirlemek.

                                                         a)İzleme yerlerinin seçimi

                                                         Operasyonel izleme, risk altında olduğu belirlenen bütün YAS kütleleri ya da kütle grubu için uygulanır. İzleme istasyonlarının seçimi, istasyondan elde edilecek izleme verisinin ilgili YAS kütlesi ya da kütlelerinin kalitesini ne kadar temsil ettiğinin değerlendirmesini de yansıtır.

                                                         b)İzleme sıklığı

                                                         Operasyonel izleme, genel maksatlı izleme programları arasındaki dönemde, YAS kütlesi üzerindeki baskıların etkilerini tespit etmek için yılda en az bir kez olmak üzere DSİ tarafından, SYGM’nin görüşünü alarak belirlenen yeterli sıklıkta uygulanır.

                                                         4)Yeraltı suyunun miktar durumunun izlenmesi

                                                         a)Yeraltı suyu seviyesi izleme ağı

                                                         YAS seviye izleme ağı DSİ tarafından kurulur. DSİ tarafından kurulan izleme ağı, bütün YAS kütlesi ya da kütlelerinin miktar durumlarının güvenilir bir şekilde değerlendirilmesini sağlayacak şekilde oluşturulur ve YAS izleme ağı harita ya da haritalar üzerinde gösterilir.

                                                         b)İzleme noktalarının yoğunluğu

                                                         DSİ, ağı oluştururken her bir YAS kütlesi yada kütlelerindeki YAS seviyesini, beslenimdeki kısa dönem ve uzun dönemli değişiklikleri ve YAS kalite standartlarını sağlayamama olasılığı olan YAS kütleleri için, YAS seviyesi üzerinde beslenim ve boşalımların etkisini değerlendirmek için yeterli yoğunlukta izleme noktasını DSİ, SYGM’ nin görüşünü alarak belirler.

                                                         c)İzleme sıklıkları

                                                         Gözlemlerin sıklığı, beslenimde kısa dönem ve uzun dönemli değişimleri dikkate alacak şekilde her bir YAS kütlesi ya da kütlelerinin miktar olarak değerlendirmesine izin verecek kadar yeterli sayıda belirlenir. Özellikle, YAS kalite standartlarını sağlayamama riski taşıdığı belirlenen YAS kütleleri için, YAS seviyesi üzerinde su alımları ve boşaltımlarının etkisini değerlendirmek için yeterli sıklıkta ölçüm yapılır” hükmü düzenleme altına alınmıştır.

                                                         Çevresel etki değerlendirmesi ile gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlendiği, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin irdelendiği, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirildiği, ayrıca projelerin uygulanmasının izlendiği ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaların belirlendiği bir süreç öngörülmüş olup,  projenin gerçekleştirileceği yer ile alternatif alanlar belirlenerek projenin hizmet amacı, önem ve gerekliliği kapsamında yerin ve etki alanının çevresel özellikleri, çevresel etkiler ve alınacak önlemlerin tartışılması, faaliyet yerinin belirlenmesinde ise, faaliyetin büyüklüğü, amacı, ulaşım, iklim, toprağın ve çevrenin özellikleri, olası etkiler ve etkilerin azami giderilme olanakları gibi unsurların etkili olması, bu bağlamda, sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir çevre dengesinin sağlanması yolunda belirtilen nitelikteki bir faaliyete en uygun yerin seçilmesi esastır. Diğer yandan; ÇED sürecinde verilen kararların iptali istemiyle açılacak davalarda, ÇED kararlarının bir bütün olarak çevresel etkilerinin irdelenmesi gerekmektedir (Danıştay 6. Dairesi’nin 03/04/2019 günlü, E:2019/2366, K:2019/2069 sayılı kararı).

                                                         Dava dosyanın incelenmesinden; Aydın ili, Kuyucak ilçesi, Yöre Mahallesi 1276 nolu parsel mevkiindeki taşınmaz üzerinde, davalı yanında …. A.Ş. tarafından yapılması planlanan Pamukören JES 5 (32 MWe/32 MWm) projesi ile ilgili olarak ÇED Yönetmeliğinin 14.maddesi uyarınca 01.07.2020 tarihli duyuru ilan edilen “Çevresel Etki Değerlendirilmesi Olumlu” kararının iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

                                                         Bakılan uyuşmazlıkta, Mahkememizin 11.09.2020 tarihli ara kararı ile, uyuşmazlık konusu projenin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesi, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesine ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünün sürdürülmesine yönelik gerekli ve yeterli bilimsel, teknik ve hukuki çalışmaların yapılıp yapılmadığının, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olup olmadığının, projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca bulunup bulunmadığının belirlenmesi, yapılması planlanan JES 5 (32 MWe/32 MWm) projesi ile ilgili olarak araştırmalar ve olası çevresel etkiler ile alınacak önlemlerin jeolojik ve hidrojeolojik açıdan yeterli olup olmadığının, işletme aşamasında jeotermal akışkanın kullanılan teknolojik sistem nedeniyle toprakla etkileşime geçip geçmeyeceği değerlendirilerek, üretim kuyularından santrale taşınan jeotermal akışkan ve jeotermal akışkan vasıtasıyla santralde elektrik enerjisi üretimine ilişkin sistemde kullanılan teknolojinin çevresel etkisine ilişkin incelemelerin, hesaplamaların, değerlendirmelerin yeterli düzeyde veri, bilgi ve belgeye dayandırılıp dayandırılmadığının,  enjeksiyon ve santralle ilgili herhangi bir problemle karşılaşılması sonucu santralin devre dışı kalması ihtimaline karşı proje kapsamında çekilecek olan akışkanın depolanmasına ilişkin depolama havuzu ile çamur havuzuna ilişin taahhütlerin, bilgi veya belgelerin proje kapsamında yeterli olup olmadığı, planlanan santral tarafından atmosfere verilecek olan  muhtemel emisyonların bölgedeki hava kalitesi üzerine etkileri ile insan ve çevre sağlığına etkilerinin değerlendirilip değerlendirilmediği, insan ve çevre sağlığı açısından tehlike oluşturup oluşturmadığı, söz konusu emisyonların mevzuatta belirtilen sınır değerlerin altında kalıp kalmadığı, çevre ve insan sağlığı açısından yeterli önlemin alınıp alınmadığının belirlenmesi amacıyla yukarıda aktarılan hususların birden fazla uzmanlık dalında inceleme ve değerlendirmeyi gerekli kıldığı dikkate alınarak bir makina mühendisi, bir hidrojeoloji mühendisi, bir jeoloji mühendisi, bir ziraat mühendisi ve bir çevre mühendisinden oluşan beş kişilik bilirkişi heyetiyle dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş olup, davacılar vekili tarafından 22.09.2020 havale tarihli dilekçe ile tesis alanının yakınında tarım arazileri ve incir bahçelerinin bulunduğundan bahisle (dava dilekçesi 15.sayfa) keşif yapılmaksızın dosya üzerinden bilirkişi incelemesi yapılmasının yasaya aykırı olduğu yönündeki itirazına karşılık, çevresel etki değerlendirilmesi kararlarının projeyi yürüten şirket tarafından dosya üzerinden verilen taahhütler esas alınarak tesis edildiği ve iddia edilen tarım arazilerinin proje alanına olan mesafesinin keşif yapılmasına gerek olmaksızın yaygın olarak kullanılan uydular ile topografik uygulamalar ve haritalar vasıtasıyla tespitinin mümkün olduğu anlaşılmakla, uyuşmazlığın çözümlenebilmesi açısından keşif yapılmasının zorunluluk arz etmediği değerlendirilerek davacıların bu yöndeki iddiasına itibar edilmemiştir.

                                                         Mahkememizin 11.09.2020 tarihli ara kararına istinaden uyuşmazlığın çözümü amacıyla dosya üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen 12.04.2018 havale tarihli bilirkişi raporunda özetle; “…Proje kapsamında 6 adet üretim, 5 adet reenjeksiyon amacı 11 adet kuyu açılması ve yıllık yaklaşık 256.000.000 kwh elektrik üretilmesinin planlandığı,

                                                         Proje Yeri ve Alternatifleri

                                                         Aynı ruhsat sahası içerisinde mevcutta 3 adet jeotermal enerji santralinin olması, ayrıca sahada bulunan jeotermal kaynağın elektrik üretimi için yeterli olması ve sahanın karayoluna yakın olması, topografik açıdan uygun olması ve hakim rüzgar yönü gibi sebeplerin saha seçiminde etken olduğu,

                                                         …söz konusu projenin mevcutta üretime devam eden Pamukören JES alanı ile yan yana bulunduğu,

                                                         …santral alanının Pamukören Mahallesine 240 m ve Yöre Mahallesine yaklaşık 500 m, Kuyucak İlçesine yaklaşık 6,6 km, Aydın İline 61 km mesafede bulunduğu, proje alanına en yakın yerleşim yerinin, alanın kuzeydoğusunda yaklaşık 240 m mesafede bulunan Pamukören Mahallesine ait konutlar olduğu, proje alanına Denizli-Aydın yolu ile ulaşıldığı,

                                                         …ÇED Raporunda, Pamukören JES-5 projesi yer seçimi konusunda, yasal düzenlemeler çerçevesinde Kurumlar ile yapılan yazışmalar ve taahhütler doğrultusunda gerekli şartların sağlandığının görüldüğü, herhangi bir faaliyetten kaynaklanan üretim sonucu çevresel etkiler olmasının olağan bir durum olduğu, önemli olan hususun, çevresel etkiler ile ilgili olarak önlemler alınarak, bu etkilerin kontrol edilebilir hale gelmesi, çevre ve insan sağlığını etkilemeyecek düzeyde faaliyetin yürütülmesini sağlamak olduğu,

                                                      Jeotermal Santralin Teknoloji Seçimleri  

                                                         a)Elektriğe Dönüştürme Teknolojisi:Türkiye’de işletmede olan jeotermal enerji santrallerinin ‘Doğrudan Buharlaşma –Yoğuşma Çevrimli Santral’ (Flash-F) ve ‘İki Akışkan Çevrimli Santral’ (Binary-B) olarak iki farklı tipte olduğu, ayrıca dünyada gelişmiş jeotermal sistemlerin (sıcak kuru buhar  jeotermali) kullanılmaya başlanılmış olup, bu sistemlerde derinlerde sıcak bir katmanda yapay bir rezervuar oluşturularak ısı kaynağından yararlanılmaya çalışıldığı, proje kapsamında kullanılan teknolojinin hali hazırda dünyada uygulanan çevresel etkileri en düşük teknoloji olduğu,

                                                         b)Soğutma Teknolojisi: Jeotermal santralin yer seçiminde en önemli unsur jeotermal kaynağın konumuyla sınırlandırıldığından, bir nehir veya göl suyu ile soğutmanın genelde mümkün olmadığı, soğutma kulelerinde, hava soğutmalı sistemlerde su tüketiminin su soğutmalı sistemlere göre çok daha az olduğu, projede kullanılan hava soğutmalı sistemin dünyada halihazırda uygulanan çevresel etkileri en düşük teknoloji olduğu,

                                                         c)Sondaj Teknolojiisi: Projede dünyada en sık uygulanan teknik olan rotary (döner) sondaj tekniğinin kullanılacağının görüldüğü, ayrıca muhafaza boruları ile çimentolama işlemleri sayesinde gerçekleştirilen tecrit işlemi ile çevresel etkilerin minimum düzeyde olacağının beklendiği,

                                                         Çevresel etkiler, dönüştürme, soğutma ve sondaj teknolojilerine bağlı olarak sonucun farklı olacağı, dava konusu projede, jeotermal akışkanın kullanıldığı yukarıda bahsi geçen teknolojiler arasında çevreye etkileri en düşük teknolojilerin kullanıldığının görüldüğü,

                                                         Çevresel Etkileri 

                                                         -Hava Kirliliği:…Raporda ‘Modelleme çalışmalarında yatırımcı firmanın bugüne kadar sahada yapmış olduğu çalışmalar neticesinde kullanılan jeotermal akışkan içerisindeki NCG gazı ve bunun da içerisinde yer alan hidrojen sülfür gazı orantılanarak kütlesel debiler bulunmuştur’ ifadesi yer almakta olup, kütlesel debi tablosunun sunulduğu ancak bu değerleri gösteren analiz raporunun sunulmadığı,

                                                         Toplam kirletici emisyon hesaplamalarında, veri olarak SO2 emisyonu, NO2 emisyonu, yoğuşmayan gaz oranı yüzdelerinin kullanıldığı, ancak bu verilere ilişkin, raporda herhangi bir kaynak (analiz raporu vb) gösterilmediği, ayrıca H2S oranı %0,44 alınmış olup, kütlesel debiye ilişkin tablo 91’de bu oranın %0,0041 olduğunun görüldüğü, bu nedenle verilerde çelişki bulunduğu,

                                                         ÇED raporu düzenlenmesinin amacının, verilerden yararlanarak kirlenme düzeyine yönelik tahminler yapmak, kirlenmeye karşı önlem geliştirmek olduğu, veri olarak kullanılan yoğuşmayan gaz oranının, analiz raporu vb kaynak belgeler ile açık bir biçimde belirtilmiş olması gerektiği,

                                                         ÇED raporunda belirtilen, özellikle koku oluşumuna sebebiyet veren H2S gazının kütlesel debi hesaplamalarında, akışkanın yoğuşmayan gaz oranı ve yoğuşmayan gazın içeriğindeki gazların oranının önem arz ettiği, kaynak gösterilmeksizin alınan bir veri ile hesaplama yapılmasının doğru bir yaklaşım olmadığı,

                                                         …Raporda ‘bu kapsamda planlanan projeden kaynaklı hidrojen sülfür kütlesel debi değerlerinin Ek-11’de yer alan rapor dikkate alınarak 1 kg/saat olup’ ifadesinin kullanıldığı ve Tablo-106’da 1 kg/sat olarak H2S kütlesel debi belirtildiği, ancak ÇED raporunda belirtilen ve hesaplama ile belirlenen H2S kütlesel debi oranının 396,0 kg/saat tespit edildiği, şu halde bu iki ifadenin de birbiriyle çelişkili olduğu,

                                                         …Akışkanın yoğuşmayan gaz oranı oranının %1 kabulü ile ÇED raporunda yapılan kütlesel debi hesapları sonucu, SKHKKY madde 6.g ye göre gerçekleştirilen hava kirlenmesine katkı değerlerinin AERMOD modeli kullanılarak belirlenen H2S emisyon miktarlarının da güvenilirliğinin tartışmalı olduğu…

                                                         …Raporun bazı bölümlerinde ‘gaz emisyonları ve kimyasal kirleticilerin oluşumu söz konusu olmayacaktır’ ifadesi kullanılırken, bazı bölümlerinde yoğunlaşmayan gazları atmosfere verilmesine ilişkin ifadelerin kullanıldığı, birbiriyle çelişen bu ifadelerin ÇED raporunda olmaması gerektiği,

                                                         …Sonuç olarak; ÇED raporunda akışkan içerisinde yoğunlaşmayan gaz oranının %1 olarak kabulü ile yapılan H2S kütlesel debi hesaplamalarında ve buna bağlı olarak model çalışmasıyla belirlenen hava kirlenmesine katlı değerlerine ilişkin sonuçların güvenilirliği konusunda tereddüte düşüldüğü, şu halde NCG oranına ilişkin beyan edilen %1 değerinin kaynağının açıklanması gerektiği, dava konusu projenin hayata geçirilmesi ile hava kirliliği açısından limit değerlerin aşılmasını sağlayacak bir kirlilik yükü oluşup oluşmayacağı hususunda sonuca varılabilmesi için NCG oranı verisine ilişkin kaynak bilgi/belge sunulması gerektiği,

                                                         -Koku Kirliliği:…Ülkemizde yer alan Koku Oluşturan Emisyonların Kontrolü Hakkında Yönetmelik kapsamında jeotermal kaynak kullanım faaliyetlerinin tanımlanmadığı, Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği’ne göre H2S limit değerlerinin mevcut olmadığı, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği, Ek 2-Tesis Etki Alanında Hava Kalitesi sınır değerlerine göre H2S limiti, kısa vadeli limit değerlerin koku eşiği için baz alınmadığı ve kirlilik eşiğine (hava kalitesine) göre belirlenmiş limitler olduğu, Dünya Sağlık Örgütü’nce koku rahatsızlığının oluşmaması için H2S gazının havadaki konsantrasyonunun 30 dakikalık ortalamada 7 g/m3 ü geçmemesinin öngörüldüğü,

                                                         …ÇED raporunda verilen taahhütlerin belirtildiği, bu taahhütlerden birinin kokuyla ilgili Yönetmelik kapsamında ölçümler yaptırılacağı olduğu, ÇED raporunun hazırlandığı tarihte, Koku Oluşturan Emisyonların Kontrolü Hakkında Yönetmelik kapsamında jeotermal kaynak kullanım faaliyetlerinin tamamlanmadığı, SKHKKY’de belirlenen H2S limitlerinin ise koku eşiği baz alınarak belirlenmediği, hava kalitesi eşiğine göre belirlenmiş olması nedeniyle koku açısından yetersiz limitler olduğu, bu nedenler söz konusu taahhüdün bir karşılığının bulunmadığı,

                                                         …ÇED raporunda koku hususuna ilişkin çok detaylı bir açıklama bulunmadığı, kuyuların ve santralin işletilmesi sırasında kokunun oluşacağı birim ekipman vb noktalar ile koku oluşumu gözlenen her bir nokta için izleme ölçüm çalışmaları, koku giderici hangi önlemler alınacağının ayrıntılı olarak açıklanması gerektiği, ayrıca santral işletmeye alındığında baca için filtre sistemi kullanılacağı konusunda bir taahhüdün yer aldığı, kullanılacak olan sistemin koku giderim verimi ve mekanizması hakkında bilgilerin yer almadığı, bu sistemin kurulmasına rağmen koku şikayeti olması durumunda KOEKHY gereği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından değerlendirme yapılacağı,

                                                         …Koku kirliğinin, eşik sınırından sonra psikolojik olarak insan sağlığını etkileyeceği, bu nedenle H2S ile ilgili emisyonların doğru hesaplanması ve buna göre alınacak önlemlerin belirlenmesi gerektiği,

                                                         Sonuç olarak, koku hususu jeotermal tesislerde endişe edilen bir husus olarak karşımıza çıktığı, insan sağlığına (psikolojik eşik) karşı olabilecek etkilerin tespit edilmesi için, doğru emisyon hesapları ve neticesinde titiz bir yaklaşım ile detaylı açıklanan koku giderim önlemlerinin belirtilmesi gerektiği, söz konusu faaliyet ile ilgili olarak koku konusunda şikayet olması durumunda Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından değerlendirme yapılacağı, bu yönüyle raporun koku kirliliği yönüyle yeterli olduğu kanaatine varıldığı,

                                                         -Su  Kirliliği:…

                                                         Santralin İşletme Aşamasında; …Reenjeksiyon yapılamadığı takdirde, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 27.maddesine göre, Bakanlık tarafından belirlenen uygun parametreler ve limit değerlerine göre deşarj işlemi gerçekleştirilmesi uygun olup, bu nedenle işletme aşamasında deşarj işleminden dolayı olumsuz bir çevresel etki gözlemlenemeyeceği kanaatine varıldığı,

                                                         Sondaj/Test Aşamasında; …ÇED raporunda, proje kapsamında hiçbir şekilde deşarj yapılamayacağının taahhüt edildiği, ayrıca ‘planlanan proje kapsamında Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu Uygulama Yönetmeliği doğrultusunda gerekli izinler alınacak olup, jeotermal suyun kullanımından sonra reenjeksiyon ve deşarj kriterleri yerine getirilecektir’ ifadesine yer verildiği, bahsi geçen Yönetmeliğin madde 24/1, 2 ve 3 hükümleri gereği çevre limitleri dahilinde deşarj işlemi yapılabileceğinin belirtildiği, çevre limitleri ifadesine göre, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nde belirtilen Tablo 9.5’e göre deşarj işlemi yapılması gerektiği, ancak Tablo 9.5 de yer alan parametrelerin oldukça yetersiz olması nedeniyle test suları için şu halde arıtma işlemi gerektirmeyeceğinin öngörüldüğü, her ne kadar mevzuat ile deşarj işlemine izin verilmiş ise de ÇED raporunda sondaj/test aşamasında açığa çıkan jeotermal suların reenjekte edilmesine öncelik verilmesi gerektiğinin düşünüldüğü, ayrıca deşarj işlemi yapılması durumunda mevzuatta belirtilen tablo-9.5 yerine 27.madde şartlarının sağlanarak Bakanlık tarafından parametrelere göre deşarj işleminin gerçekleştirilmesinin uygun olacağının düşünüldüğü, tablo 9.5’a göre deşarj yapılması durumunda test süreci sınırlı bir süre dahi olsa, bölgede çok sayıda kuyu açılması faaliyeti nedeniyle, aynı alıcı ortama (dere vb) yapılan deşarjların zaman içerisinde çevresel etkileri olacağı kanaatine varıldığı, ancak mevcut mevzuat doğrultusunda değerlendirildiğinde tablo 9.5’a göre deşarj işleminde sakınca bulunmadığı,

                                                         …

                                                         Çamur Havuzları; ÇED raporunda çamur havuzlarının yerlerinin belirtilmediği, Sondaj Çamurları ve Krom Madeninin Fiziki İşleme Tabi Tutulması Sonucu Ortaya Çıkan Atıkların Bertarafına İlişkin 2012/15 sayılı Genelge uyarınca jeolojik veriler kapsamında yaklaşık çamur miktarı hesaplanarak, bu miktarın 2 katı olacak şekilde her kuyu lokasyonunda çamur havuzlarının konumlandırılması gerektiği kanaatine varıldığı, …

                                                         Test Havuzu; Sondaj/test aşamasında açığa çıkan suların depolanması için, test suyu depolama havuzlarına ilişkin hacim, konum vb bilgilerin raporda bulunmadığı, …şu halde test sularının test suyu depolama havuzlarında mı acil durum havuzunda mı depolanacağı konusunda çelişki bulunduğu, bu çelişkinin giderilmesi için test suyu depolama havuzlarına ilişkin hacim, konum vb bilgilere raporda yer verilmesi gerektiği kanaatine varıldığı,

                                                         Acil Durum Havuzu; Raporun farklı kısımlarında teknik arızalarda kullanılacağından bahisle havuzların isimleri, adil durum havuzu, tahliye havuzu, reenjeksiyon havuzu, sızdırmasız betonarme havuz, depolama havuzu gibi farklı isimler ve farklı hacimler ile anıldığı,

                                                         Ayrıca üretim ve reenjeksiyon debilerine ilişkin raporun farklı kısımlarında farklı debi bilgileri verilmesi nedeniyle bu durumun çelişki oluşturduğu, mevcut tesislere ait (ORC 1-2-3-4) ve ORC-7 santraline ilişkin üretim-reenjeksiyon debilerinin bir tabloda anlaşılır halde verilmesi gerektiği,

                                                         …mevcutta açılmış herhangi bir kuyu bulunmadığı, açılacak olan kuyuların muhtemel derinliklerinin 3000+/- 250 m olması planlandığı, çıkarılan jeotermal akışkanın kuyu başı sıcaklığının 150-175 derece arasında, debisinin ise 200-600 ton/saat arasında değişkenlik gösterdiği, derinlik ve debi çelişkileri bulunduğu,

                                                         Reenjeksiyon kuyularının kapasitesinin oldukça yüksek ve diğer santralin havuzuna ek sadece 800 m3 olmasının havuzların yeterli olmayacağını düşündürdüğü, acil durum havuzları yapılırken oluşabilecek maksimum debiye göre hesap yapılması gerektiği, gerekli detaylı hesaplar ile teknik verilerle havuzların yeterliliğinin ispatlanması gerektiği, zira tablo 92’deki acil durum havuz bilgilerinde üç santral için toplam 4300 m3 acil durum havuzunun kullanılacağı gösterilmiş olup, havuzların 35 dakikada dolacağının belirtildiği, santrallerde beklenmeyen acil bir durum olması halinde yeterli olmayacağını düşünüldüğü, net veri ve hesapların verilmesi halinde yeterlilik ile ilgili bir yorum yapılabileceği,

                                                         Söz konusu havuzların boyutları, teknik yapımı, sızdırmazlık özelliklerine dair herhangi bir veri ve hesap bulunmadığı,

                                                         Ayrıca proje kapsamında planlanan ünitelerin gösterildiği vaziyet planında yapılması bahsedilen havuzun gösterilmediği, havuzun konumuna ilişkin bir ibarenin de raporda yer almadığı,

                                                         ÇED raporunda santral işletme aşamasında meydana gelebilecek acil durumlarda kullanılacak acil durum havuzlarına ilişkin verilen taahhütlere göre, ÇED raporunda bildirilen acil durum depolama havuz bilgilerinde çelişkiler bulunduğu, havuz adlandırmaları, konumu, debi hacim hesapları, boyutları, teknik yapımı, sızdırmazlık özelliklerine dair bilgilendirmelerin çelişkili ve yetersiz olacağı kanaatine varıldığı,

                                                         Jeolojik ve Hidrojeolojik Değerlendirmeler:

                                                         1.Bölgenin Jeotermal Akışkan Rezervinin Hesaplanması;

                                                         Raporda işletilmek istenilen jeotermal rezervuar için herhangi bir bütçe hesabı yapılmadığı, rapor içinde bölgede bulunan bir çok maddenin rezerv değerleri verilirken firmanın kendi projesi için rezerv hesabı yapmamış ve ÇED raporunda bu duruma yer verilmemiş olmasının önemli bir eksiklik olarak görüldüğü,

                                                         2.Kaynak Koruma Alanı;

                                                         Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanununda öngörülen ve ÇED raporunda bulunması gereken kaynak koruma alanına ait raporun olmaması dolayısıyla rezervuar konumu ile ilgili herhangi bir yorum yapılamadığı, Raporun 105.sayfasında, ‘İleride ilgili Valilik Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı’nca proje alanı için bir jeotermal kaynak ile koruma alanı etüt raporu hazırlanması ve onaylanması aşamalarında mutlaka DSİ kurum görüşünün alınacağı ve bir jeotermal koruma alanı ilanı durumunda tüm DSİ projeleri ile sulama kooperatiflerine ait hakların saklı kalacağı, izleme programı kapsamında proje etki alanında bulunan tüm yeraltı suyu yapılarında (soğuk su akiferi, su kaynakları, sondaj kuyuları, çeşme, kaptaj vb) gözlemlenecek herhangi bir olumsuzluk durumunda işletme faaliyetlerinin durdurulacağı, oluşacak tüm zararın firma tarafından karşılanacağı ve DSİ direktifleri doğrultusunda hareket edileceği’ şeklinde beyan verilerek, sadece reenjeksiyon yapılarak korunacağından bahsedildiği,

                                                         Raporda, ‘Proje alanında yer alan üretim kuyuları 2 farklı aralıkta 2500 m ve 3500 m derinliklerdeki rezervuar seviyeleri test edilecektir. Enjeksiyon kuyuları toplam derinlik ölçüleri basen içerisinde rezervuar seviyelerin yayılımına göre yapılmaktadır. Enjekte edilen akışkan üretim kuyuları ile aynı rezervuar seviyelere basılmamaktadır. Akışkanın belirli bir mesafe kat ederek ısınması sonrasında üretim rezervuarı ile etkileşim haline geçmesi düşünülerek derinlik planlanmaktadır’ şeklinde beyan verilmekle yetinildiği,

                                                         Raporda rezervuar ile ilgili hiçbir teknik veri bulunmadığı, tamamen varsayımsal olarak beyan verildiği,

                                                         3.Reenjeksiyon;

                                                         4.Gözlem Kuyuları;

                                                         Nihai ÇED raporu ve ekinde sunulan Hidrojeolojik Etüt Raporu incelendiğinde, gözlem kuyusu yerlerinin belirlenmediği ve yerlerinin hidrojeoloji haritalarına işlenmediğinin görüldüğü, gözlem kuyularının, bölgenin mevcut yeraltı suyu kalitesinin saptanması ve ileride projeden kaynaklanacak muhtemel kirliliklerin hızlı şekilde tespit edilebilmesini sağlayacak en önemli unsur odluğu, mevcut durumda raporda sadece taahhüt olduğu, gözlem kuyuları ve bu kuyuların açılacağı yerin su kirliliğinin anında tespiti konusunda en önemli unsurlardan bir tanesi olduğu,

                                                         5.Projenin İçme Suyu ile Nehir ve Göllere Etkisi;

                                                         5.1.İçme Suyuna Etkileri: Projenin etki alanında Büyük Menderes nehri bulunduğu ve bu nehrin bir kolu üzerinde Aydın Efeler’in içme suyunun temin edildiği İkizdere Barajının yer aldığı, bununla birlikte, ‘Nazilli ve Çevresi Yerleşim Yerleri İçme Suyu Projesi’nin de ruhsat alanı içerisinde kaldığı, bu kadar önemli bir konumda olan santralin yeraltı ve yerüstü suyuna olumsuz etkileri ile herhangi bir çalışma yapılmadığı, buradaki bir kirliliğin, içme suyunu direkt etkileyeceğinden temiz su kaynağı ve dolayısıyla insan sağlığı açısından geri dönüşü olmayan zararlar doğuracağı, projenin bölgenin içme suyu kaynaklarına ve soğuk su akiferlerine muhtemel olumsuz etkileri hakkında ciddi çalışmaların yapılıp, elde edilecek sorunların rapor içinde sunulması gerektiği,

                                                         5.2.Nehir ve Göllere Etkisi: Raporda belirtildiği gibi, yas akım yönünün proje alanından bölgenin en önemli nehri olan Büyükmenderese doğru olduğu (kuzeyden güneye), Büyük Menderes Nehri sanayi atıklarından dolayı mevcut durumda kirlenmiş durumda olduğu, endüstriyel kirliliğe sebep olan sektörlerden tekstil ve deri sanayinin Denizli ve Uşak’ta yoğunlaştığı, üst havzadaki kirlilik kaynaklarının etkisi ile Aydın iline ulaşan ve Buharkent ilçe sınırlarından giriş yapan Büyük Menderes Nehrinde, DSİ 21.Bölge Müdürlüğünce yapılan izleme çalışmalarına göre su kalitesi açısından görülen en ciddi sorunların; Gökpınar Çayında Denizli’den kaynaklanan aşırı derecede organik madde, azot, ph, ağır metal kirliliği ve oksijen azlığı, Çürüksu Çayı’nda ve Büyük Menderes Nehri’nde Denizli-Sarayköy-Kuyucak hattında devam eden organik madde ve azot kirliliğine eklenen tuzluluk problemi ile Dokuzsele Deresi’nde (Banaz Çayı öncesi) Uşak’tan kaynaklanan aşırı derecede organik madde ve azot kirliliği, tuzluluk ve oksijen azlığı olduğu, proje alanında olabilecek ekstra bir kirliliğin, nehri ve havzasındaki nehirleri önemli derecede etkileyecek durumda olduğu, bununla birlikte, etki alanındaki göller ve barajların da risk altında olduğu, zira, gölün beslenmesinin, göl alanına düşen yağışlar, mevsimlik akarsular, kıyılardan çıkan pınarlar, dip kaynaklar ve Büyük Menderes Nehri ile olan bağlantı kanalıyla olduğu, bu alanlarda firma tarafından reenjeksiyonun yapılmaması ve söz konusu işlenmiş akışkanın dere yataklarına deşarj edilmesi halinde Büyük Menderes Nehri’ndeki kirliliğin daha da artacağı, bu alanların korunacağına dair firma tarafından verilmiş bir taahhüt ve alınmış herhangi bir Kurum görüşü bulunmadığı, bölgenin önemli su kaynaklarında oluşacak olumsuz etkilerin anında tespitinin en önemli konu olduğu, sürekli veri kaydetme ve aktarma özelliği bulunan cihazların izleme kuyularına indirilmesi ve bu şekilde istenilen zaman aralıklarında okuma alınabilmesi, ayrıca anlık okuma alınabilmesi, belirli aralıklarla verilerin sağılabilmesi ve analizinin yapılmasının sağlanabileceği, bu tip sürekli ve anlık veri aktarımına sahip bir izleme sistemi sayesinde olası kaçak ve kirlenme problemlerine anında müdahale etme şansı olacağı,

                                                           Sonuç olarak; Hidroelektrik Etüd Raporu’nda, projenin, içme suyuna, barajlara, göllere, nehirlere ve sulamaya etkisine hiç değinilmediği, gözlem kuyuları, suyun mevcut kalite sınıfını gösterecek herhangi bir analiz sonucunun bulunmadığı, çevredeki su kuyularına dair herhangi bir bilgi, çalışma ve veri bulunmadığı,

                                                         5.3.İçme Suyu ve Sulama Kuyularına Etkileri;

                                                         Raporda, kuyuların sadece sayıları ile yerlerinin belirtildiği, çevredeki su kuyuları ve içme suyu kuyularına ilişkin herhangi bir bilgiye yer verilmediği, santralin su kuyularını nasıl etkileyeceğine dair herhangi bir çalışmanın (su kalitesi, statik seviye, EC vb) olmadığı,

                                                         6.Acil Durum Eylem Planı;

                                                         Bir jeotermal projenin sondaj ve işletme aşamalarında kuyu patlamalarının meydana gelebileceği, bu kazaların ise kimyasal ve ağır metal içeren zehirli sıvıların ve gazların (örneğin hidrojen sülfit) çevreye salınmasına  ve sondaj ve işletme aşamalarında boru hattı delinmelerine yol açabileceği, bu arızaların da minerallerin çökelmesine (silis ve kalsiyum karbonat) ve ağır metaller, asitler ve başka kirleticiler içeren jeotermal sıvının ve buharın yüzey çevreye yayılmasına sebep olabileceği, bu bakımdan, kuyu patlamasına karşı, jeotermal sıvı dökülmelerinin kontrol alınmasına yönelik önlemler içeren bir acil durum müdahale durum planının hazırlanması gerektiği, Raporda verilen Şekil 123-Acil Durum Müdahale Planında, sondaj açımı sırasında meydana gelmesi muhtemel olan kuyu patlaması olayına ve böyle bir olay karşısında alınacak önlemler konusuna hiç değinilmediği, ayrıca proje sahasında meydana gelmesi muhtemel acil durum vakaları için rapor içinde veya ekleri arasında Önlemler Planı tablosu bulunmadığı,

                                                         …Kuyu patlaması sonucu kontrolsüz ve çok büyük debide (yaklaşık minimum 40-50 lt/s) yeryüzüne çıkan jeotermal akışkanın çok hızlı bir şekilde tarımsal toprak ve soğuk su akiferleri üzerinde ciddi kirliliğe neden olduğu, bu nedenle kuyu patlama olayının firma tarafından göz ardı edilmemesi ve acil durum eylem planına dahil edilmesi ve konuyla ilgili ekipmanlarının şantiyelerde daima hazır bulundurulması, çalışacak personele bu konuda alınacak önlemler ve yapılması gerekenler hakkında gerekli eğitimlerinin verilmesinin uygun olacağı, aksi takdirde müdahalede bulunmak için geç kalınan her saat bölgenin tarımsal toprağı, soğuk su akiferlerinin kirliliği açısından geri dönüşü olmayan önemli bir zaman kaybı olacağı,

                                                         Mevcut durumda acil eylem planının kuyu patlamaları için oldukça yetersiz durumda olduğu,

                                                         7.Santral Binası İmar Planına Esas Jeolojik ve Jeoteknik Raporu, Depremsellik Raporu, Borular, Heyelan;

                                                         Santral binası için, İmar Planına Esas Jeolojik ve Jeoteknik Raporun hazırlanmadığı, yüksek yeraltı suyuna sahip gevşek zeminin, önemli derecede sıvılaşma riski ve şişme-oturma potansiyelinin olma ihtimalinin bulunduğu, santralin kurulumu sırasında zeminde iyileştirme gerekebileceği , bununla birlikte deprem risk analiz raporunun da hazırlanmadığı, 1.derece deprem bölgesinde yer alan proje için hazırlanması gereken bu raporun, deprem riskine karşı alınacak önlemler, deprem sırasında oluşacak hasarların önüne geçilmesi ve dolayısıyla sızdırmazlığın sağlanması açısından çok önemli olduğu,

                                                         Raporda, borular ile ilgili herhangi bir teknik verinin de bulunmadığı, yeraltından ve yerüstünden geçecek boruların özelliklerinin bilinmesinin sızdırmazlık açısından çok önemli olduğu,

                                                         8.Soğuk Su Akiferlerinin Durumu;

                                                         ÇED Raporu ve ekindeki hidrojeolojik Değerlendirme Raporu’nda, hidrojeolojik verilerin yetersiz olduğu, açılması planlanan kuyuların üretim ve işletmesinde aşamasında yeraltı suyu akiferlerine etkisinin (akifer kalınlığı, hidrolik parametreleri, yeraltı suyu kalitesi, geçirimlilik gibi paramerteler) araştırılması gerektiği,

                                                         …Proje kapsamında, jeotermal akışkanın çıkarılması, işletilmesi, reenjekte edilmesi ve borularla taşınması sırasında sızdırmazlığın oldukça büyük önem arz ettiği, aksi takdirde, soğuk su akiferlerinin geri dönüşümü mümkün olmayan bir kirlenmeye maruz kalacağı, bu durumla ilgili her türlü taahhüdün verilmesi, Kurum görüşlerinin alınması ve teknik çalışmaların yapılması gerektiği, ÇED Raporunda sadece taahhüt verilmiş olmakla birlikte, yapılan teknik çalışmaların mevcut durumu görmek açısından yetersiz kaldığı ve ayrıca Kurum görüşünün de alınmadığı,

                                                         9.Sızdırmazlık;

                                                         …Yerleşim yerine oldukça yakın mesafede bulunan kuyuların etkileri ile ilgili herhangi bir veri ve araştırma olmadığı gibi, ifadelerden de anlaşılacağı gibi kapalı boru ile geçilecek seviyelerin et olmamakla birlikte, teknik bir çalışmaya da dayanmadığı,

                                                         Türkiye’de jeotermal projelerin yürütülmesinde gözlenen risk ve sorunlara en iyi örneklerden birinin 2012 yılında Alaşehir’de meydana gelen fışkırma olayının olduğu ve bu olayın çevresel olarak önemli bir alanı etkilediği, bu olayın, rezervuar basıncına dayanamayan gevşek yapılı bir formasyonun yırtılması ile önemli miktarda bir sıcak akışkanın çevreye yayılması olarak tanımlanabileceği, jeotermal kuyularda termal etki nedeni ile kuyu içerisine ve muhafaza borusuna ekstra yükler geldiği, söz konusu yüklerin hem muhafaza borusunun mukavemetini azalttığı hem de bazı durumlarda formasyonun yırtılmasına neden olabildiği, sondaj açılırken ortaya çıkan Alaşehir’de yaşanan sorunlara ek olarak inşası tamamlanan üretim veya re-enjeksiyon sondajlarında muhafaza borularının uygun derinliklere indirilmemesi sonucu veya çimentolamada yaşanan problemlere bağlı olarak ortaya çıkan sorunların da söz konusu olduğu, muhafaza borusunun yeterli dayanımda olmaması veya uygun çimentolama yapılmaması durumunda, yüksek sıcaklık ve basınca sahip olan sıcak akışkan, muhafaza borusunun indirilemediği derinliklerden kuyu anülüs boşluğu veya çimento ara yüzeyi boyunca kaçabildiği, bu kaçışın yer yer yüzeye kadar ulaşabildiği ve bazen de kuyu derinliği dahilinde bir noktada kaldığı, bu kaçış ile ortama yayılan kızgın ve yüksek basınçlı gaz veya sıvı akışkanın temas ettiği formasyonları tahrip ettiği ve kimi zaman yüzeyde bir patlama olarak ortaya çıkabildiği,

                                                         Ege Bölgesi’nde buna benzer bir problemin de Turgulu-Urganlı jeotermal sahasında bir kuyuda yaşandığı, üretim kuyusundaki çimentonun zamanla zayıflaması ile anulus boşluğundan akışkan çıkışı oluştuğu ve kontrolsüz bir şekilde alıcı ortama aktığı, bu esnada ciddi miktarda akışkanın yerüstü ve yeraltı suyuna karıştığının bilindiği,

                                                         Bir diğer sorunun ise, bu tip problemlerin ancak yüzeyde fark edilebilir noktaya ulaştığında ortaya çıktığı, söz konusu sorunların uzun zaman sürebildiği halde yüzeyde bir emare vermediği sürece fark edilmesinin oldukça güç olduğu,

                                                         Problemin varlığının ortaya çıkarabilmesi için alınabilecek en uygun tedbirin, saha genelinde yaygın bir izleme ağı kurularak gerek jeotermal rezervuarın gerekse üzerindeki soğuk su akiferlerinin sürekli olarak izlenmesi ve takip edilmesi olduğu, bunu sağlayabilmek için sürekli veri kaydeden sensörlerden (sıcaklık, elektriksel iletkenlik, ph, basınç, deb, vb) oluşan bir izleme ağının kurulması, toplanan verilerin gerek tesis içinde gerekse denetimden sorumlu kurum ve kuruluşlarla paylaşılması ve kritik eşiklerin aşılması durumunda alarm sistemlerinin aktive edilmesi suretiyle erken uyarı mekanizmalarının oluşturulmasının gerekli olduğu,

                                                         …

                                                         Öte yandan Raporda; kapalı geçilmesi gereken jeolojik birimlerin 2750 metreye kadar çıkabildiği, bununla birlikte, beklenir kuyu kesitleri olmadığından ve raporun birçok yerinde farklı kalınlık değerleri verildiğinden hangi kuyularda hangi jeolojik birimlerin geçileceğine ilişkin bir bilgi bulunmadığı, yukarıda da anlatıldığı gibi, jeotermal kuyularda fışkırma meydana gelmesinin nedeninin, jeolojik yapının iyi analiz edilmemesi, teçhiz borusunun uygun derinliğe kadar indirilmemesi, uygun derinliklerde çimentolama işleminin yapılmamasından kaynaklandığı, dolayısıyla raporda litolojik yapının iyi analiz edilmesinde büyük yarar bulunduğu, bununla birlikte, bir jeotermal sahanın geliştirilmesi ve planlanmasında dikkate edilmesi gereken en temel unsurun sahanın jeolojik koşullarının iyi şekilde incelenmesi olduğu, jeolojik yapının iyi analiz edilmesi ve delme işleminin yapılacağı alandaki jeolojik yapının üç boyutlu olarak net biçimde ortaya konulmasının önemli olduğu, bu kapsamda yapılacak jeolojik etüdlerde birimlerin derinlikleri, litolojik ve yapısal özelliklerin detaylı olarak incelenmesi ve raporlanması gerektiği, özellikle birim kalınlıklarının doğru tespit edilmesinin açılacak sondajın başarısı üzerinde doğrudan etkili bir faktör odluğu, sondajın delinmesi sırasında veya ilerleyen aşamalarda sondajın teçhizi esnasında yapılacak teçhiz derinliği, uygulanacak çimentolama kalitesi ve kurulacak kuyu başı donanımlarının litolojik yapıya veya rezervuar basıncına göre planlanmasının büyük önem arz ettiği, bunun için gerekli durumlarda sondajın delinmesi esnasında karot örnekleri alınarak mukavemet testlerine tabi tutulmasına da yarar bulunduğu, bu tür problemlerin en aza indirilmesinde uygulanabilecek en iyi yolun ise, jeotermal sondajın delinmeye başlanmasından önce aynı noktada karotlu bir sondaj açılarak sistemin derinli bazlı olarak iyi bir şekilde tanımlanması ve daha sonra üretim sondajına geçilmesi olduğu, bu tip bir yaklaşımın süre ve maliyet olarak küçük de olsa bir ekstra yük de getirse, jeolojik ve hidrojeolojik yapı ile ilgili tüm verilerin elde edilmesine katkı sağlayarak ilerleyen aşamalarda yaşanabilecek sorunların önüne geçilmesini sağlayacağı,

                                                         SONUÇ VE KANAAT

                                                      …Dava konusu projenin hayata geçirilmesi ile hava kirliliği açısından limit değerlerin aşılmasını sağlayacak bir kirlilik yükü oluşup oluşmayacağı hususunda sonuca varılabilmesi için NCG oranı verisine ilişkin kaynak bilgi/belge sunulması gerektiği,

                                                         …Raporun koku kirliliği yönüyle yeterli olduğu…

                                                         …Su kirliliği yönünden, işletme aşamasında deşarj işlemi nedeniyle olumsuz bir çevresel etki gözlemlenemeyeceği, tablo 9.5’e göre deşarj yapılması durumunda test süreci sınırlı bir süre dahi olsa, bölgede çok sayıda kuyu açılması faaliyeti nedeniyle, aynı alıcı ortama (dere vb) yapılan deşarjların zaman içerisinde çevresel etkileri olacağı kanaatine varılmış olup, ancak mevcut mevzuat doğrultusunda değerlendirildiğinde tablo 9.5’e göre deşarj işleminde sakınca bulunmadığı,

                                                         …Seçilen yer ile teknoloji alternatiflerine ilişkin değerlendirmeler: Çevresel etkilerin,  dönüştürme, soğutma ve sondaj teknolojilerine bağlı olarak farklı olacağı, dava konusu projede, jeotermal akışkanın kullanıldığı teknolojiler arasında çevreye etkileri en düşük teknolojilerin kullanıldığının görüldüğü, ÇED raporunda, Pamukören JES-5 projesi yer seçimi konusunda, yasal düzenlemeler çerçevesinde kurumlar ile yapılan yazışmalar ve taahhütler doğrultusunda gerekli şartların sağlandığının görüldüğü, herhangi bir faaliyetten kaynaklanan üretim sonucu çevresel etkiler olmasının olağan bir durum olduğu, önemli olan hususun, çevresel etkiler ile ilgili önlem alınarak, bu etkilerin kontrol edilebilir hale gelmesi, çevre ve insan sağlığını etkilemeyecek düzeyde faaliyetin yürütülmesini sağlamak olduğu,

                                                         …Projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünün sürdürülmesine yönelik gerekli ve yeterli bilimsel ve teknik çalışmaların yapılıp yapılmadığı; Raporda bir izleme programı oluşturulmadığı ancak izleme ve kontrol aşamaları hakkında bilgilerin yer yer verildiği görülmekle, bu hususun yeterli olduğu kanaatine varıldığı,

                                                         …Projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeyde olup olmadığı; Hava kirliliğine ilişkin emisyon hesaplamalarında kullanılan verinin (NCG %1 oranı) kaynağının belirtilmemesi nedeniyle emisyon hesaplarındaki sonuçlar hakkında şüphe oluştuğu, bu veriye göre değerlendirme yapılacak olursa, insan ve çevre sağlığı açısından tehlike oluşturmadığı, söz konusu emisyonların mevzuatta belirtilen sınır değerleri altında kaldığı, ancak ÇED süreçlerinde değerlendirme yapılabilmesi için, hesaplamalarda kullanılan verilerin kaynaklarına ilişkin bilgilendirme yapılmasının önem arz ettiği, söz konusu verinin kaynağının belirtilmiş olması halinde bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olup olmadığı hususunda doğru değerlendirme yapılabileceği,

                                                         …Projenin gerçekleştirilmesinde çevre açısından sakınca bulunup bulunmadığı; hava kirliliği ile ilgili olarak emisyon hesaplamalarında kullanılan verinin kaynağının açıklanması halinde hava kirliliği açısından sakınca olup olmadığı kanaatine varılabileceği; su kirliliği ile ilgili olarak, sondaj/test aşamasında test sularının deşarj işleminde mevzuat ile uygun görülen ancak bilimsel olarak yetersiz olan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği tablo 9.5’e göre deşarjın gerçekleşmesi halinde, bölgede bulunan çok sayıda kuyu faaliyeti nedeniyle aynı alıcı ortama bu suların verilmesi durumunda, ileride çevresel açıdan etkilerinin açığa çıkabileceği, bu nedenle çevre açısından sakınca olduğu kanaatine varıldığı,

                                                         …3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun hükümleri ile yapılması planlanan jeotermal santralin üretim teknolojisi alınarak dava konusu tesisi ÇED raporunda yer alan önlemler değerlendirilerek kimyevi atık bırakan veya toz ve duman çıkaran tesis kapsamında olup olmadığı;

                                                      -Toz emisyonları: ÇED raporunda oluşacak toz emisyonlarına dair önlemlerin yeterli olduğu,

                                                         -Gaz emisyonları: Hava kirliliği bölümünde bahsi geçtiği üzere, emisyon hesaplamalarında kullanılan verinin kaynağının gösterilmemesi nedeniyle, havaya bırakılan kimyevi atıklar açısından yeterli önlem alınıp alınamadığı hususunun netlik kazanmadığı,

                                                         -Su deşarjları: Sondaj/test aşamasındaki suların, mevzuatta belirtildiği üzere tablo 9.5’e göre (yetersiz parametreler içeren) deşarjın yapılması halinde, gerek yüzeysel su alıcı ortamında gerekse etrafında etkileşim içinde bulunduğu yeraltı suyu, arazi ve toprakta etkilerin olacağı kanaatine varıldığı, bu nedenle reenjeksiyon işleminin yapılmasının şart koşulması veya Bakanlık tarafından belirlenen parametreler doğrultusunda (madde 27’de olduğu gibi) arıtma işlemi yapılmasının şart koşulması gerektiği kanaatine varıldığı,

                                                         …Projenin tüm aşamalarında Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği ve Jeotermal Kaynaklar ve Doğam Mineralli Sular Kanunu Uygulama Yönetmeliği’ne uygun hareket edilip edilmediği, bu Yönetmeliklerde reenjeksiyonun mümkün olmadığının bilimsel olarak ispatlanması halinde, alıcı ortama deşarj edilecek suyun jeokimyasal analizlerinin sonucuna göre Bakanlıkça belirlenecek deşarj standartları esas alınarak izin verileceğinin düzenlendiği dikkate alındığında bu yönüyle taahhüdün yeterli olup olmadığının değerlendirilmesi; projenin tüm aşamalarında ilgili Yönetmeliklere uygun hareket edildiği,

                                                         …Proje ile ilgili yapılan araştırmalar ve olası çevresel etkiler ile alınacak önlemlerin jeolojik ve hidrojeolojik açıdan yeterli olup olmadığı; ÇED raporunda yapılmış olması gereken birçok teknik çalışmanın yapılmadığı, kaynak, yeraltı suyu, yüzey suyu ve içme suyundan bahsedilmekle birlikte hidrojeolojik özellikleri (yeraltı suyu seviyeleri, halen mevcut her türlü keson, derin, artezyen vb kuyular, proje alanına mesafeleri, emniyetli çekim değerleri, çevresel durum tespiti açısından yeraltı suyunun fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik özellikleri ile mevcut ve planlanan kullanımı) hakkında herhangi bir etki değerlendirme çalışması yapılmadığı, kuyu patlamaları, santral arızası, deprem, taşkın durumunda detaylı bir acil eylem planı bulunmadığı, havuzlar, borular, kuyular, su kalitesi, kaynak rezervi, projenin (içme suyuna, nehirlere, baraj ve göletlere) etkisi, izlenebilirlik, hidrojeolojik çalışmalar, su analizleri ile ilgili gerekli ve yeterli çalışmaların yapılmadığı, sadece taahhütler verildiğinin görüldüğü, ÇED raporunun bu haliyle yeterli olmadığı ve dolayısıyla yeterli teknik donanıma sahip olmayan rapordaki beyanlar ile yeraltı suyu, yüzey suyu, içme suyu kaynaklarının korunamayacağı kanaatine varıldığı,

                                                         …İşletme aşamasında jeotermal akışkanın kullanılan teknolojik sistem nedeniyle toprakla etkileşime geçip geçmeyeceği değerlendirilerek, üretim kuyularından santrale taşınan jeotermal akışkan ve jeotermal akışkan vasıtasıyla santralde elektrik enerjisi üretimine ilişkin sistemde kullanılan teknolojinin çevresel etkisine ilişkin incelemelerin, hesaplamaların, değerlendirmelerin yeterli düzeyde veri, bilgi ve belgeye dayandırılıp dayandırılmadığının, enjeksiyon ve santralle ilgili herhangi bir problemle karşılaşılması sonucu devre dışı kalması ihtimaline karşı proje kapsamında çekilecek olan akışkanın depolanmasına ilişkin depolama havuzu ile çamur havuzuna ilişkin taahhütlerin, bilgi ve belgelerin proje kapsamında yeterli olup olmadığı; kapalı sistem olarak işletilen tesiste, işletme aşamasında jeotermal akışkanın tamamının reenjeksiyon ile yeraltı rezervuarına geri gönderilmesi nedeniyle toprakla herhangi bir iletişime geçilmeyeceği, proje için kullanılan teknolojilerin hali hazırda dünyada uygulanan çevresel etkileri en düşük olan sistemlerden olduğu,

                                                         -Sondaj Çamurları ve Krom Madeninin Fiziki İşleme Tabi Tutulması Sonucu Ortaya Çıkan Atıkların Bertarafına İlişkin 2012/15 sayılı Genelge uyarınca jeolojik veriler kapsamında yaklaşık çamur miktarı hesaplanarak, bu miktarın 2 katı olacak şekilde her kuyu lokasyonunda çamur havuzlarının konumlandırılması gerektiği,

                                                         -Sondaj/test aşamasında açığa çıkan suların depolanması için test suyu depolama havuzlarına ilişkin hacim, konum vb bilgilerin Raporda bulunmadığı, Raporda yer alan ifadelerden test sularının test suyu depolama havuzlarında mı yoksa acil durum havuzunda mı depolanacağı hususunda çelişki bulunduğu,

                                                         -ÇED raporunda bildirilen acil durum depolama havuzlarına ilişkin adlandırmalar, konum, debi hacim hesapları, boyutları, teknik yapımı, sızdırmazlık özelliklerine dair bilgilendirmelerin çelişkili ve yetersiz olduğu,

                                                         …Planlanan santral tarafından atmosfere verilecek olan muhtemel emisyonların bölgedeki hava kalitesi üzerine olan etkileri ile insan ve çevre sağlığına etkilerinin değerlendirilip değerlendirilmediği, insan ve çevre sağlığı açısından tehlike oluşturup oluşturmadığı, söz konusu emisyonların mevzuatta belirtilen sınır değerleri altında kalıp kalmadığı, çevre ve insan sağlığı açısından yeterli önlemin alınıp alınmadığının belirlenmesi; hava kirliliğine ilişkin emisyon hesaplarındaki kullanılan verinin (NCG %1 oranı) kaynağı belirtilmemiş olup, emisyon hesaplarındaki sonuçlar hakkında şüphe oluştuğu, bu veriye göre değerlendirme yapılacak olursa, insan ve çevre sağlığı açısından tehlike oluşturmadığı, söz konusu emisyonların mevzuatta belirtilen sınır değerlerin altında kaldığı, çevre ve insan sağlığı açısından yeterli önlemin alındığı sonucunun ortaya çıkacağı,

                                                         …Kurulacak santralde reenjeksiyon ve sonrasında oluşacak korozyona ilişkin ÇED raporunda yeterli önleme yer verilip verilmediği; santralde reenjeksiyon ve sonrasında kuyu ekipmanı ve iletim hatlarında oluşacak korozyona ilişkin ÇED raporunda verilen bilgilendirmelerin yeterli olduğu” görüş ve kanaatine yer verildiği görülmektedir.

                                                         Taraflara tebliğ edilen söz konusu bilirkişi raporuna karşı davacı ve davalı idare ile müdahil şirketin teknik itirazlarının karşılanması amacıyla Mahkememizin 01/02/2020 tarihli ara kararıyla ek rapor alınmasına karar verilmesi üzerine düzenlenen bilirkişi ek raporunda özetle; “…Özet olarak, ÇED raporunun bu haliyle yeterli olmadığı ve dolayısıyla yeterli teknik donanıma sahip olmayan rapordaki beyanlar ile yeraltı suyu, yüzey suyu, içme suyu kaynaklarının korunamayacağı” görüş ve kanaatine yer verilmiştir.

                                                         Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED), gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar bütünü olup, Ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeye engel olmaksızın çevre değerlerini koruyarak, yapılması planlanan ve ÇED Yönetmeliğine tabi projelerin çevreye olabilecek sürekli veya geçici potansiyel etkilerinin ilgili tüm tarafların görüş ve önerilerini de dikkate alarak işletme öncesi, işletme dönemi ve işletme sonrasını da içine alarak değerlendirilmesinin, izlenmesinin ve denetlenmesinin yapıldığı bir süreç olan ÇED ile ilgili düzenlemeye ÇED Yönetmeliği’nde yer verilmiştir.

                                                         Öte yandan, jeotermal kaynak, yerkürenin çeşitli derinliklerinde birikmiş halde bulunan ısının oluşturmuş olduğu, sıcaklık değerleri devamlı olarak bölgedeki atmosferik ortalama sıcaklık değerinin üzerinde olan ve çevresindeki normal yerüstü ve yeraltı sularına göre daha fazla çeşitli mineral, tuz ve gaz ihtiva edebilen sıcak su ve buhar olarak tanımlanmakta ve jeotermal enerji ise bu kaynaklardan elde edilen dolaylı veya doğrudan her türlü yararlanmayı kapsamakta olup; jeotermal kaynaklar ile elektrik enerjisi üretimi, merkezi ısıtma ve soğutma, sera ısıtması ve soğutması, minerallar içeren içme suyu ile termal turizm dahil olmak üzere pek çok alanda kullanımı gerçekleşmektedir. Bu itibarla, jeotermal tesis santrali projelerinde, arazi hazırlık, inşaat, işletme ve kapanış aşamalarında meydana gelen çevresel etkiler ile bu etkileri azaltıcı önlemlerin belirlenmesi önem arz etmektedir.

                                                         Jeotermal enerji santrallarine ilişkin yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri ile Bilirkişi Raporunda yer verilen tespitler doğrultusunda uyuşmazlık konusu ÇED Raporunun mevzuata uygun olup olmadığı noktasında aşağıda ayrıntılı olarak değerlendirme yapılması uygun görülmüştür;

                                                         Zeytinciliğin Islahı Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmelikte tanımlanan “Zeytinlik Saha” ile aynı Yönetmeliğin 23. maddesinin  iptali  istemiyle açılan davada; Danıştay Sekizinci Dairesinin 19/02/2015 günlü, E:2012/4992, K:2015/996 sayılı kararıyla: “…Zeytinciliğin Islahı, Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmeliğin dava konusu edilen 4. maddesindeki “zeytinlik saha” tanımı ile, bir alanın zeytinlik saha olarak belirlenebilmesi için asgari 25 dekarlık bir büyüklüğe sahip olma şartı getirilmiştir. Oysa, Yönetmeliğe temel olan 3573 sayılı Kanun’da, zeytinlik saha tanımı açık olarak yapılmamakla birlikte, bir alanın zeytinlik saha olarak belirlenebilmesi için asgari bir büyüklük koşulu bulunmamaktadır. Her ne kadar 3573 sayılı Kanun’un 3. maddesinde, “…tespit edilen alanlar yerel koşullar dikkate alınmak suretiyle Bakanlık tarafından belirlenecek esaslara göre en az 25 dönümlük parseller halinde parsellenir ” ifadesi yer almakta ise de, bu ifade, zeytin yetiştirmeye elverişli  olduğu  tespit edilmiş alanlardan ilgililere  tahsis edilecek parsellere ilişkin olarak getirilmiş olup, zeytinlik alanlar hakkında asgari büyüklük şartı getiren bir hüküm içermemektedir. Bu durumda; Kanun’un zeytinlik alanları korumaya, iyileştirmeye ve yeni zeytinlik alanlar kurmaya yönelik hükümleri gereği zeytinlik alanların daraltılması, küçültülmesi mümkün olmadığından ve Kanun’da bir alanın zeytinlik saha olarak saptanabilmesi için asgari bir büyüklük şartı getirilmediğinden, Kanunun lafzına ve ruhuna aykırı olarak, Kanun metninde olmayan bir sınırlama getirdiği görülen Zeytinciliğin Islahı, Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmeliğin dava konusu edilen 4. maddesindeki “zeytinlik saha” tanımında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

                                                         Yönetmeliğin dava konusu edilen 23. maddesi hükmüne bakıldığında; maddenin 1. fıkrasının ilk iki cümlesinde yer verilen düzenlemelerin Yönetmeliğin dayanağı Kanun’un yukarıda bahsedilen 20. maddesinde de yer aldığı görülmekte olup dolayısıyla maddenin bu kısmı itibarıyla hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Diğer taraftan maddenin kalan kısmında getirilen düzenleme ile, alternatif alan bulunmaması ve Çevresel Etki Değerlendirme Raporu (ÇED)’na uygun olması koşuluyla, zeytinlik sahalarda, jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımlarının yürütülebilmesi, enerji üretim tesislerin kurulabilmesi, madencilik, petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetlerinin yapılabilmesi mümkün hale gelmekte; ayrıca, çerçevesi ve sınırları belirtilmeksizin, Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plan ve yatırımlar ile savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçların gerçekleştirilmesi imkanı getirilmektedir. Yönetmeliğe temel olan 3573 sayılı Kanun’un yukarıda alıntısı yapılan 20. maddesine bakıldığında, zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesisin yapılamayacağı ve işletilemeyeceği, bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmelerinin kurulmasının ise Bakanlığın iznine tabi olduğu görülmektedir. Bir başka ifadeyle, 3573 sayılı Kanun’un geneline yaygın koruyucu hükümler de dikkate alındığında, zeytinlik sahalarda ve bu sahalara üç kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası ve küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri dışında kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran bir tesisin yapılması mümkün değildir. Kaldı ki, 3573 sayılı Kanun’da Yönetmeliğin 23. maddesinde sayılan tesislere belli şartlar altında dahi izin verilebileceği yönünde hiçbir hükme yer verilmemiştir. Bununla birlikte, zeytinlik alanların daraltılamayacağı yönündeki hükme istisna olarak gösterilen belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması hâlinde altyapı ve sosyal tesisler dahil toplam yapılaşmanın zeytinlik alanının % 10’unu geçemeyeceği hükmü de dikkate alındığında; elektrik üretim tesisi, petrol ve doğal gaz arama işletmeleri gibi büyük ölçekli tesislerin anılan yapılaşma oranını ne şekilde sağlayacağı da açıklanabilir olmaktan uzaktır. Sonuç olarak, Yönetmeliğin 23. maddesinin yukarıda belirtilen kısmı, Yönetmeliğin temel aldığı Kanun hükümlerini aşan ve Kanun’un gözettiği koruma amacına aykırı hükümler içermektedir…”  gerekçeleriyle 23. maddenin ilk fıkrasının ”Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytin ağaçlarının bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal işletmelerin yapımı ve işletilmesi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın iznine bağlıdır.” cümleleri bakımından davanın reddine; 4. maddede yer alan “Zeytinlik Saha” tanımının ve 23. maddenin diğer kısımlarının iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.

                                                         Zeytinlik alanlarda yürütülecek faaliyetlere ilişkin olarak öncelikle dikkate alınması gereken özel düzenlemenin 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun hükümleri olduğuna kuşku bulunmamaktadır. Anılan Kanun’un 20. maddesinin, gerekli tedbirler alınmış olsa bile,  zeytinlik sahalarda ve bu sahalara 3  kilometre  mesafede  zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri hariç kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran ya da sayılan olumsuz sonuçlara yol açma ihtimali bulunan tesislerin yapılmasını ve işletilmesini önlemeyi amaçladığı açıktır. Diğer taraftan; Danıştay Sekizinci Dairesinin 19/02/2015 günlü, E:2012/4992, K:2015/996 sayılı kararı karşısında, artık kamu yararı kararı alınarak dahi kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesislerin zeytinlik sahalara 3 kilometre mesafe içerisinde yapılması mümkün olmamakla birlikte bu tip alanlarda yapılacak projeler için verilen ÇED kararlarının iptali istemiyle açılan davalarda, dava konusu projenin, zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakıp bırakmadığının, toz ve duman çıkarıp çıkarmadığının öncelikle ele alınması gerekmektedir. Zira söz konusu proje, zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan veya toz ve duman çıkaran bir tesis kapsamında değerlendirilirse, bu çerçevede zeytinlik alanlara 3 km mesafe içinde projenin gerçekleştirilmesine olanak bulunmayacak, aksi halde ise projenin gerçekleştirilmesi durumunda diğer çevresel etkiler yönünden taahhütlerin yeterli olup olmadığının incelenmesi gerekecektir (Danıştay 6. Dairesi’nin 23/01/2020 günlü, E:2019/21956, K:2020/395 sayılı kararı).

                                                         Bakılan uyuşmazlıkta, ÇED Raporu ekleri içerisinde bulunan ve Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr.Mustafa Sürmen tarafından JES-5 santraline ilişkin akademik raporda, Aydın İli, Kuyucak İlçesi, Yöre Mahallesi mevkiinde 34.272,85 m2 yüzölçümlü 1276 numaralı parselde yapılması planlanan Pamukören JES-5 inşaat sahasında yapılan yerinde incelemede, inşaat sahasının çevresinde zeytin plantasyonunun bulunduğu, kurulacak jeotermal tesiste elektrik üretimi amacıyla ORC adı verilen Organik Rankine Çevrimi teknolojisi kullanılacağının şirket yetkililerince beyan edildiği, bu sistemde ısı yüklü akışkanın kapalı bir boru hattı ile döngü (loop) şeklinde yeraltından çıkarıldıktan sonra elektrik üretim tesisine aynı şekilde kapalı boru hattı ile taşınacağı, yeraltından çıkan su ısı yüklü akışkanın ORC sistemindeki ısı değiştiricilerde (eşanjörler) ısısı türbin sistemine aktarıldıktan sonra yine kapalı hat içerisinde yeraltına geri pompalanacağı (reenjeksiyon), bu akışkanın inşaatı düşünülen jeotermal elektrik santralinde sıcak sıvı yakıt kaynağı olarak kullanılacağı için yakıt maliyetinin olmayacağı, ayrıca hiçbir şekilde yanma gerçekleşmeyeceğinden ORC enerji sisteminde atmosfere herhangi bir gaz salınımı olmayacağı, sahanın yakın çevresinde yapılan gözlemler neticesinde Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabında listelenen ve koruma kapsamında yer alan herhangi bire bitki türünün proje alanında bulunmadığı, buna göre belirtilen hususlar dikkate alındığında Pamukören JES-5’in kurulum ve işletilmesi sonucunda yakın çevrede bulunan zeytin ağaçları ve diğer bitkisel plantasyonların vejetatif ve generatif gelişiminde herhangi bir olumsuz durumun oluşmayacağı ve zara meydana getirmeyeceğinin ifade edildiği görülmektedir.    

                                                         Alangüllü (Aydın) bölgesindeki jeotermal kaynakların kimyasal özelliklerinin ve içerdikleri radyoaktif maddelerin su kaynakları, tarım toprakları ve kültür bitkilerine etkilerinin multidisipliner yaklaşımla saptanması üzerine araştırmalar.” (Mustafa Bolca, Rafet KILINÇ,Ünal ALTINBAŞ, MÜSLİM MURAT SAÇ, Mehmet N. KUMRU,  Bihter Çolak ESETLİLİ,  M.Tolga ESETLİLİ,  Fulsen ÖZEN” çalışmasında ise özetle;  “Proje içeriğinde toprak, su, bitki ve sediment örneklerinin analiz sonuçları değerlendirilerek veriler arasında faktör ve coğrafi analizler yapılarak toprak ve bitkilerin termal sulardan etkilenme düzeyleri araştırılmıştır. … (Yöntem başlıklı 84. sayfada) Örnekleme jeotermal kaynaklardan belli uzaklıklar ve jeomorfolojik yapılanmalar göz önüne alınarak yapılmıştır. Elde edilen bu analiz verilerine göre sorgulamalar jeotermal sularla sulama yapılan alanlarda bulunan toprak ve tarımsal bitkilerdeki zararlı element tipi ve birikim düzeyleri de saptanmıştır. Bu bağlamda insanlara ve diğer canlılara beslenme yoluyla jeotermal kaynaklardan gelebilecek zararlı etkiler belirlenmiştir. …(ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA) Jeotermal sular doğal veya mekanik yolla yeryüzüne çıkması sırasında yeraltı ve yerüstü sularına karışarak, bu suların kirlenmesine, debi ve sıcaklıkları ile kimyasal bileşimlerinin değişmesine yol açarlar. Jeotermal suların etkisi altındaki bu suların tarımsal alanlarda sulama suyu amaçlı kullanılmasıyla ağır elementler ile radyonüklidlerin toprağa ve aynı zamanda bitkilere geçmesinin yanında besin zinciri yoluyla insan ve diğer canlılara geçmesine neden olabilmektedir. …4000 hektarlık Alangüllü Yan Havzasında jeotermal kaynakların etkisi altında bulunan 37 noktadan 2 yıl boyunca dört dönem şeklinde 112 toprak, 78 su, 20 sediment ve 78 bitki örneği alınmıştır. Örneklemeler jeotermal kaynaklar ve bunların karıştığı su kaynakları ile bu kaynaklardan sulanan toprak ve bitkilerden yapılmıştır. Jeotermal kaynağın direkt veya dolaylı etkisinin olmadığı hiçbir toprak, bitki ve su kaynağından örnekleme yapılmamıştır. …Hıdırbeyli sulama barajının altında ise Alangüllü yan havzasının büyük bir bölümünü bir ağ gibi saran kanal ve kanaletler bulunmaktadır. Özellikle yaz aylarında tarımsal amaçlı sulama ihtiyacı için bu kanal ve kanaletler yardımıyla baraj suyu sulamada kullanılmaktadır. … Jeotermal kaynaklara çok uzak olan ve asla etki altında kalmayacak olan arazi ve topraklarda barajdan salınan ve jeotermal su karışmış sularla sulanmaktadır. Bu bağlamda jeotermal suların olumsuz etkileri çok uzaklardaki arazi ve topraklara tarımsal sulama yoluyla taşınmaktadır. … Uzun vadeli önlem olarak ise …jeotermal alanlarında yapılması planlanan üretimlerde atık sıcak suların yer altına (hazneye) geri verilmesi (reenjeksiyon) mutlak olarak gereklidir. Toprak yüzeyine çıkan jeotermal suların tekrar litosfer (taşküre) tabakasının derinliklerine verilmesi (reenjeksiyon) havzadaki oldukça üretken tarım topraklarındaki olası bor kirlenmesinin önüne geçilmesi yanı sıra haznedeki jeotermal rezervin beslenmesi açısından önemlidir. (sayfa 190) …(Veri Analizleri ve Değerlendirme) Araştırma süresince dört dönem şeklinde jeotermal kaynaklardan belli uzaklıklar ve jeomeorfolojik yapılanmalar göz önüne alınarak örneklemeler yapılmıştır. Elde edilen analiz verilerine göre coğrafi bilgi sistemi mantığı ile sorgulamalar yapılarak, jeotermal kaynak sularının direkt veya dolaylı etkisinin bulunduğu alanlarda birikim gösteren zararlı element tipi ve birikim düzeyleri saptanmıştır. …Arazi çalışmaları ve uydu görüntüleri kullanılarak araştırma alanında yer alan jeotermal kaynaklar ve bunların etkiledikleri çay, dere, kuru dere, sulama kanalı gibi su kaynakları ve doğal bitki örtüsü belirlenmiştir. …Jeotermal sular doğal veya mekanik yolla yeryüzüne çıkması sırasında yeraltı ve yerüstü sularına karışarak, bu suların kirlenmesine, debi ve sıcaklıkları ile kimyasal bileşimlerinin değişmesine yol açarlar. Jeotermal suların etkisi altındaki bu suların tarımsal alanlarda sulama suyu amaçlı kullanılması sonucunda ağır elementler ile radyonüklidlerin toprağa ve aynı zamanda bitkilere geçmesinin yanında besin zinciri yoluyla insan ve diğer canlılara bulaşmasına neden olmaktadır… Yüksek bor elementi konsantrasyonuna sahip sıcak özellikteki jeotermal suların soğuk yer altı veya yüzey sularına karışıyor olması tarımsal alanlar için büyük tehlikeler yaratmaktadır. Bu tehlikenin yayılmadan ortadan kaldırılması için kısa vadede jeotermal kaynak sularının çevredeki su kaynaklarına ve topraklara bulaşması önlenmelidir.”Toprak yüzeyine çıkan jeotermal suların tekrar litosfer (taşküre) tabakasının derinliklerine verilmesi (reenjeksiyon) havzadaki oldukça üretken tarım topraklarının olası bor ve diğer zararlı elementlerce kirlenmesinin önüne geçilmesinde oldukça önemlidir.” şeklinde sonuca ulaşıldığı, ilgili çalışmanın yöntem ve araştırma değerlendirmeleri incelendiğinde, söz konusu çalışmanın jeotermal kaynak suyuna ilişkin olduğu, başka bir anlatımla çalışmanın jeotermal kaynak suyun doğrudan hava ve toprakla teması halinde çevreye etkisine ilişkin bir değerlendirme içerdiği, araştırmanın sonuç kısmında; “Sonuç olarak Büyük Menderes Nehri’ne deşarj edilen jeotermal atıksular, hem sulama suyunda hem de bu su ile sulanan topraklarda olumsuz etkiler oluşturmakta dolayısıyla bu alanlarda tarımı yapılan bitkilere özellikle de Bor’a çok duyarlı olan narenciye ağaçlarına zarar vermektedir. Bu nedenle, jeotermal santrallerin atıksuları kesinlikle yüzey ve yeraltısularına deşarj edilmemeli, bu suların re-enjeksiyon yoluyla akiflere tekrar geri basılması olanakları araştırılmalıdır. Bu yöntem, jeotermal atıksuların olumsuz çevresel etkilerinin ortadan kaldırılması, aynı zamanda jeotermal rezervuar basıncının korunması ve kapasitesinin sürdürülebilirliği bakımından en akılcı yol olarak düşünülmektedir.” şeklinde değerlendirmeye yer verildiği anlaşılmaktadır. 

                                                         Yukarıda yer verilen bilimsel görüşler değerlendirildiğinde; kurulması planlanan jeotermal santralde re-enjeksiyon sistemi kullanılacağı, dolayısıyla yoğuşmayan gazlar haricinde doğrudan çevreye sıvı ve gaz salınımının gerçekleşmeyeceği, jeotermal santralden atmosfere salınacak olan yoğuşmayan gazların doğrudan zeytin bitkisine zarar verdiğine ilişkin herhangi bir bilimsel tespitin bulunmadığı, yukarıda alıntısı yapılan Alangüllü bölgesine ilişkin çalışmanın, jeotermal atık sularının doğrudan alıcı ortama verilmesi sonucu oluşan çevresel etkiyi incelediği ve araştırmanın sonuç bölümünde de re-enjeksiyon yönteminin kullanılmasının tavsiye edildiği, ÇED raporu ekinde yer alan bölgeye ilişkin Prof.Dr.Mustafa Sürmen tarafından hazırlanan raporda, yeraltından çıkan su ısı yüklü akışkanın ORC sistemindeki ısı değiştiricilerde (eşanjörler) ısısı türbin sistemine aktarıldıktan sonra yine kapalı hat içerisinde yeraltına geri pompalanacak (reenjeksiyon)  olması nedeniyle Pamukören JES-5’in kurulum ve işletilmesi sonucunda yakın çevrede bulunan zeytin ağaçları ve diğer bitkisel plantasyonların vejetatif ve generatif gelişiminde herhangi bir olumsuz durumun oluşmayacağı ve zarar meydana getirmeyeceğinin belirtildiği görülmekle, davaya konu ÇED Raporunun ve ÇED olumlu kararının 3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun ve ilgili Yönetmelik kapsamında hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır.

                                                         Bakılan davada, dosya üzerinden yapılan bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanan Raporun “Sonuç ve Kanaat” kısmında yer alan Projenin Gerçekleştirilmesinde Çevre Açısından Sakınca Bulunup Bulunmadığı” başlıklı bölümde, su kirliliği ile ilgili olarak sondaj/test aşamasında test sularının deşarj işleminde mevzuat ile uygun görülen ancak bilimsel olarak yetersiz olan Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği Tablo 9.5’e göre deşarjın gerçekleşmesi halinde, bölgede bulunan çok sayıda kuyu faaliyeti nedeniyle aynı alıcı ortama bu suların verilmesi durumunda, ilerde çevresel açıdan sakınca olduğu belirtilmesine rağmen; aynı Raporun santralin işletme aşamasındaki su kirliliğine ilişkin 16 ve 17.sayfalarında, santralin işletme aşamasında reenjeksiyon yapılamadığı takdirde, Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliğinin 27.maddesine göre, Bakanlık tarafından belirlenen uygun parametreler ve limit değerlerine göre deşarj işlemi gerçekleştirilmesinin uygun olduğu ve bu nedenle işletme aşamasında deşarj işlemi nedeniyle olumsuz bir çevresel etki gözlemlenemeyeceği kanaatine varıldığı, sondaj/test aşamasına ilişkin 18.sayfada ise, Tablo 9.5’e göre deşarj işlemlerinde sakınca bulunmadığının belirtildiği görülmekle, bilirkişi raporunda esas itibariyle Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği Tablo 9.5’deki parametrelerin bilimsel olarak yetersiz olduğu gerekçesiyle çevresel açıdan sakınca bulunduğuna ilişkin sonuca varıldığı, ancak santrale ilişkin test sularının yürürlükte olan mevzuatta düzenlenen parametrelere uygun olduğu anlaşılmakla, Bilirkişi Raporunun aksine nihai ÇED raporu ve ÇED olumlu kararının bu yönüyle usul ve yasaya uygun olduğu sonucuna varılmıştır.

                                                         Dosya üzerinden yapılan bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanan Bilirkişi Raporunda, sondaj/test aşamasında açığa çıkan suların depolanması için, test suyu depolama havuzlarına ilişkin hacim, konum vb. bilgilerin bulunmadığı, ÇED raporundaki ifadeler nedeniyle test sularının test suyu depolama havuzlarında mı yoksa acil durum havuzunda mı depolanacağı hususunda çelişki bulunduğu görüşüne yer verilmekle birlikte; jeotermal akışkanın karakteristiğinin belirlenmesi amacıyla çeşitli test çalışmaları için kullanılacak olan havuzun, acil durum havuzlarında olduğu gibi  mutlak anlamda yapılmasına ilişkin mevzuatta bir yükümlülüğe yer verilmediği gibi ÇED özel formatında da bu hususa ilişkin bir başlık ve/veya taahhüt bulunmadığı, ÇED Raporunun farklı kısımlarında test suyu depolama havuzları ifadesine yer verildiği görülmekle, bu anlamda test suyunun depolama yerinin (acil durum havuzu, çamur havuzu vs) belli olmasının yeterli olduğu, nitekim, aynı ÇED Raporunun 225.sayfasında, gerek proje kapsamında yer alan kuyuların sondajı esnasında gerekse kuyu çalıştırma, kaynak tespiti için ortaya çıkan kuyu test sularının, JES projesine bağlı inşa edilecek acil durum havuzuna aktarılıp buradan da reenjeksiyon kuyular vasıtasıyla yeraltına reenjekte edilecek şekilde gerekli borulama+pompa+havuz tertibatının  eş zamanlı olarak inşa edilip işletmeye alınacağı ve bu suların alıcı ortama verilmeyeceğinin belirtilmesi dolayısıyla test sularının geçici bir süre acil durum havuzunda depolanacağının (acil durum havuzları, santralde teknik bir arıza oluşması durumunda arıza giderilinceye kadar belli bir süre akışkanın depolanması amacıyla planlanmış olup, bu husus dışında başka bir kullanım amacı bulunmadığından acil durumlar dışında bu havuzların başkaca kullanım zorunluluğu bulunmamaktadır) ifade edilmesi dolayısıyla, nihai ÇED Raporu ile ÇED olumlu kararının test havuzlarının hukuka uygun olduğu sonuucna varılmıştır.

                                                         Dava dosyasında mevcut Bilirkişi Raporu’nda, ÇED Raporu’nda olması gereken kaynak koruma alanına ait raporun bulunmadığı ve ÇED Raporunda rezervuar ile hiçbir teknik veri hususunun belirtilmediği görülmekle birlikte; Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu’nun “Kaynak rezervuarının korunması” başlıklı 14.maddesinde, Kanuna tâbi faaliyetlerde kaynağı oluşturan jeotermal sistemin korunması, kaynağın israf edilmemesi ve çevrenin korunmasının esas olduğu, işletme faaliyeti öncesinde kaynağın koruma alanları etüdünün ruhsat sahibi tarafından yaptırılmasının zorunlu olduğu, aksi takdirde faaliyetlerin durdurularak koruma alanlarının belirlenmesi için ruhsat sahibine uygun süre verileceği ve bu süre sonunda da koruma alanının belirlenmemesi halinde 11 inci madde hükümlerinin uygulanacağı düzenlemesine yer verilmiş olup; 11.maddesinin 2.fıkrasında, ruhsat sahibince, kaynak koruma alanı etüdü yapılmadan işletmeye geçilmesi veya koruma alanı etüdünde öngörülen tedbirlere uyulmamasının tespiti halinde faaliyetlerin durdurularak teminatın irat kaydedileceği, altı ay içerisinde gerekli tedbirlerin alınması ve teminatın tamamlattırılmasının istenileceği, altı ay sonunda teminat verilmez ve tedbirler alınmaz ise faaliyetlerin durdurulacağı hükmüne yer verilmesi dolayısıyla, ÇED Raporunda kaynak koruma alanına ilişkin raporun bulunmamasına ilişkin eksikliğin mutlak anlamda bir eksiklik olmadığı ve sonradan tamamlanabileceği, zira eksikliğin tespit edilmesi halinde faaliyetlerin durdurularak koruma alanlarının belirlenmesi için ruhsat sahibine uygun süre verileceği ve bu süre sonunda da koruma alanının belirlenmemesi halinde idari yaptırımların uygulanacağı, kaldı ki, müdahil şirket tarafından 25.01.2021 tarihli dilekçe ekinde sunulan ve Aydın İl Özel İdaresinin müdahil şirketi  muhatap 06.12.2013 tarihli 19866 sayılı yazı içeriğinden, aynı şirkete ait aynı işletme ruhsat sahası içerisinde yer alan J-451 nolu sahaya ait hazırlanan kaynak koruma etüd raporunun onaylandığı görülmekle, Bilirkişi Raporunun aksine davaya konu nihai ÇED Raporunun ve ÇED olumlu kararının bu yönüyle hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır.

                                                         Müdahil şirket  tarafından Mahkememize sunulan 22.04.2021 havale tarihli dilekçe içeriğinde, ilk imar planında Zemin Etüd Raporu olarak mevcut olduğu iddia edilen ve Ek-5’te sunulan ancak ilk 24 sayfası bulunmayıp 25,26,27,28.sayfaları ibraz edilen Raporun, uyuşmazlık konusu ÇED raporu ve eklerinde yer almaması dolayısıyla hangi santral için tanzim edildiği anlaşılmamakla birlikte, Bilirkişi Raporunda santral binası için İmar Planına Esas Jeolojik ve Jeoteknik Raporu hazırlanmadığı yolundaki görüşe karşın, işbu davanın devamı sürecinde Zemin ve Temel Etüd Raporunun (Aralık 2020) dosyaya ibraz edildiği görülmekle, ÇED özel formatı kapsamında taahhüt edilen ve Raporda bulunması gereken eksikliğin tamamlanması dolayısıyla, davaya konu nihai ÇED Raporu ile ÇED olumlu kararının bu yönüyle hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır.

                                                         Dava dosyasına sunulan Bilirkişi Raporunda, deprem risk analiz raporu bulunmadığı görüşüne yer verilmekle birlikte; ÇED Özel formatının “Bölüm II: Proje Yeri ve Etki Alanının Mevcut Çevresel Özellikleri” başlıklı kısmında II.2.2. Jeolojik özellikler (Bölgesel jeoloji, sahanın 1/25.000 ölçekli genel jeoloji haritası, stratigrafik kolon kesitleri, Proje alanı jeolojisi, inceleme alanına ait büyük ölçekli (1/25.000 ya da varsa 1/100.000 ölçekli) jeoloji haritası ile proje kapsamındaki ünitelerin kesitleri, Kitle hareketleri (heyelan/moloz akması), duyarlılık analizi, heyelan risk haritası, heyelan yağış ilişkisi, yamaç stabilitesi, kayma analizi; Depremsellik ve doğal afet potansiyeli, varsa projenin jeoteknik etüt raporu) olarak ana başlığın bulunduğu, nihai ÇED Raporunun 82.sayfasının“depremsellik” başlıklı bölümünde, Afet İşleri Genel Müdürlüğü Deprem Araştırma Dairesi Başkanlığı (AFAD) tarafından Ulusal Deprem Araştırma Programı (UDAP) kapsamında desteklenen UDAP-Ç-13-06 kod no’lu ‘’Türkiye Sismik Tehlike Haritasının Güncellenmesi’’ başlıklı projenin sonuçları kullanılarak hazırlanan harita Şekil-37 ile Harita-38’de Türkiye deprem tehlike haritası ile Aydın ili deprem bölgeleri haritalarına yer verildiği, 2012 yılından itibaren proje alanının 100 km yakınında yaşanan deprem verilerinin tablo halinde gösterildiği, proje alanı çevresinin 1/250.000 ölçekli Yenilenmiş Diri Fay Haritaları’na göre Denizli paftasında yer aldığı ve Büyük Menderes Graben Sistemi’ne yaklaşık 2 km mesafede olduğu belirtilerek Büyük Menderes Grabeni diri fayına ilişkin bilgilere yer verilerek Tablo-25’te Kuyucak ilçesinde yaşanan en büyük depremlerin gösterildiği, öte yandan proje kapsamında, 14.07.2007 tarih ve 26582 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanarak yürürlüğe giren “Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik” hükümlerine ve 18.03.2018 tarih ve 30364 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği” hükümlerine uyularak, proje kapsamında inşaat tekniğine uygun hareket edilerek ihtiyaç halinde gerekli zemin iyileştirme çalışmalarının yapılacağının taahhüt edildiği, aynı şekilde ÇED Raporu’na ekli Hidrojeolojik Raporun 31 ve devamı sayfalarında “İnceleme Sahasının Depremselliği” başlıklı bölümde, inceleme alanının 0.4 ile 0.5 yer ivme değerleri arasında yer aldığı belirtilerek Türkiye Deprem Tehlike Haritasına işaretlendiği, bölge tektoniği ile aktif tektonik hareketlerine ilişkin ayrıntılı bilgilere yer verildiği gibi, ÇED Raporu Ek 2.9’da, deprem tehlike haritasına yer verilerek Türkiye                                            Deprem Tehlike Haritaları İnteraktif Web Uygulamasında Aydın ili, Kuyucak ilçesinin PGA (en büyük yer ivmesi) değerinin 0.563 g olduğu görülmekle, projenin bulunduğu alanın depremsellik ve tehlike durumuna ilişkin analizlere yer verilmesi dolayısıyla nihai ÇED Raporu ile ÇED olumlu kararının bu yönüyle hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır.

                                                         Dosyada mevcut Bilirkişi Raporunda, ÇED Raporu ve ekinde sunulan Hidrojeolojik Raporda gözlem yerlerinin belirlenmediği ve yerlerinin haritalara işlenmediği, bu hususa ilişkin sadece taahhüt vermekle yetinildiği görüşüne yer verildiği anlaşılmış olup; müdahil şirket tarafından sunulan 22.04.2021 havale tarihli dilekçe içeriğinden, gözlem kuyularının jeotermal sahada sürdürülen faaliyetlerin yeraltı suyuna olabilecek olası etkilerinin saptanması amacıyla açılacak sığ kuyular olduğu ve bu çerçevede jeotermal işletmeciliğin ayrılmaz bir parçası olduğu, ilk kuyu olan AP-16 kuyusunun üretim amaçlı açıldığı ancak gözlenen performans düşüklüğü nedeniyle sonrasında bir gözlem kuyusuna dönüştürüldüğü, bu kuyuda sürekli olarak kuyu için basınç kaydedilerek rezervuarın üretim/re-enjeksiyon operasyonlarına etkisinin gözlemlendiği, ikinci kuyu olan AP-44’ün önceleri üretim kuyusu olarak kullanılmasına rağmen düşen üretim performansı ve re-enjeksiyona olan ihtiyaç nedeniyle re-enjeksiyon kuyusuna çevrildiği, JES-5 santralinde gözlem kuyularının mevcut olduğu, AP-6 ve AP-18 kuyularının halihazırda gözlem kuyusu olarak açıldığı ve kuyuların tanımları-koordinatları-kuyu açma izinlerinin Ek-1 ile EK-2 sayılı belgelerden anlaşıldığı, bilirkişi raporundaki tespitlerin aksine kuyular yönünden herhangi bir karışıklık bulunmadığı iddia edilmekte ise de; itiraz dilekçesi ekinde sunulan Ek-2 nolu Aydın İl Özel İdaresi Ruhsat ve Denetim Müdürlüğü’nün Kuyucak Kaymakamlığı’nı muhatap 22.06.2012 tarihli E.9998 yazı içeriğinden, 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu kapsamında verilmiş olan Aydın ili, Kuyucak ilçesi, Pamukören beldesinde müdahil şirket …..A.Ş.’ye ait J-451 numaralı işletme ruhsatlı sahada Y=634415, x=4198676 koordinatlarında AP-18 numaralı yeni bir kuyu açılmasının planlandığının bildirildiği, Aydın İl Özel İdaresi Jeotermal Müdürlüğü’nün müdahil şirketi muhatap 28.10.2013 tarihli kuyu koordinatlarını belirtir Ek-1 nolu yazı içeriğinden ise, J-451 nolu jeotermal kaynak işletme sahasında, Kuyucak Pamukören Yöre Köyünde yapımı tamamlanan (devreye alınmayan) 45 MW elektrik üretim santralinde kullanılacak olan üretim ve reenjeksiyon kuyuları olarak öngörülen ve AP2, AP3, AP4, AP5, AP6, AP7, AP8, AP10, AP11, AP12, AP13, AP14, AP15, AP16, AP17, AP20, AP21, AP,18, AP22, AP23, AP19, AP25 olarak kuyu numaraları belirtilen 22 adet kuyunun ruhsat sınırları içerisinde kaldığının belirtildiği, uyuşmazlık konusu ÇED raporunun, müdahil şirket …. A.Ş. tarafından, Aydın İli, Kuyucak İlçesi, Yöre Mahallesi sınırlarında, 1276 numaralı parselde, J-451 Ruhsat Numaralı alanda “Pamukören JES – 5” projesinin yapılması ve işletilmesine ilişkin olduğu ve proje kapsamında bölgenin jeotermal enerji potansiyelinin binary (ikili çevrim) teknolojisine sahip 26,5 MWe ve 5,5 MWe olmak üzere toplam 32 MWe gücündeki santralde değerlendirilmesinin planlandığı, itiraz dilekçesi ekinde sunulan kuyu koordinatlarını gösterir belgelerin ise aynı jeotermal saha içerisinde müdahil şirket tarafından işletilmekte olan 2013 yılında alınmış J-451 sahasındaki 45 MW güce sahip santral için açılması planlanan 22 adet kuyuya ilişkin olduğu, J-451 sahasındaki santrale ilişkin kuyular arasında geçen AP-6 ve AP-18 kuyularının ise gözlem kuyusu olarak değil, jeotermal kaynak arama faaliyeti için (üretim ve re-enjeksiyon) açıldığı ve 1158 parselde kayıtlı taşınmazda faaliyet gösteren 45 MW güce sahip başka bir santrale ilişkin olduğu, uyuşmazlık konusu ÇED raporunun ise 1276 parselde kayıtlı taşınmaz üzerinde 2020 yılında yapılacak  JES-5 projesi adına düzenlendiği ve proje kapsamında 6 adet üretim, 5 adet reenjeksiyon amaçlı 11 adet kuyu açılması planlandığı, müdahil şirket tarafından ilk kuyu olan AP-16 kuyusunun üretim amaçlı açıldığı ancak gözlenen performans düşüklüğü nedeniyle sonrasında bir gözlem kuyusuna dönüştürüldüğü belirtilmesine rağmen, binlerce metre derinlikte kapalı sistem olarak geçen üretim kuyularının yeryüzüne çok yakın su kaynaklarının izlenmesi amacıyla kullanılmasının da teknik olarak mümkün olmaması nedeniyle anılan iddialara itibar edilmemiştir. Öte yandan, nihai ÇED Raporunun 101.sayfasında mevcut Şekil-52 başlıklı haritada eşyükselti eğrileri ve izleme kuyuları haritalarına yer verilerek, Tablo-32’de AP-6, AP-18 ve ZK-1 dışında 6 adet izleme kuyusunun koordinatlarının belirlendiği anlaşılmakla, Bilirkişi Raporunun aksine gözlem kuyularının koordinatlarının belirlenerek haritalara işlendiği görülmekle nihai ÇED Raporu ile ÇED olumlu kararının bu yönüyle usul ve yasaya uygun olduğu sonucuna varılmıştır. 

                                                         Uyuşmazlık konusu ÇED Raporu ekinde yer alan Pamukören JES 5 (32MWe/32MWm) Projesi ÇED Raporu Özel Formatı’nın “Bölüm II: Proje Yeri ve Etki Alanının Mevcut Çevresel Özellikleri” başlıklı bölümünde; “II.2.3. Hidrojeolojik özellikler (yer altı su seviyeleri; halen mevcut her türlü keson, derin, artezyen vb. kuyu emniyetli çekim değeri, suyun; fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik özellikleri, yeraltı suyunun mevcut ve planlanan kullanımı, debileri, proje alanına mesafeleri), II.2.4. Hidrolojik özellikler (yüzeysel su kaynaklarından göl, akarsu ve diğer sulak alanların fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik ve ekolojik özellikleri, bu kapsamda akarsuların debisi ve mevsimlik değişimleri, taşkınlar, su toplama havzası oligotrofik, mezotrofik, ötrofik, distrofik olarak sınıflandırılması, sedimantasyon, drenaj, tüm su kaynaklarının kıyı ekosistemleri), II.2.5. Jeotermal kaynağın özelliklerine (Jeotermal kaynağın potansiyeli, seviyeleri, bölgede bulunan diğer jeotermal kaynaklar ve havzayla olan ilişkisi) ilişkin ana başlıkların belirlendiği, dava dosyasında yer alan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Etüt, Planlama ve Tahsisler Dairesi Başkanlığı’nın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü’nü muhatap 27.04.2020 tarihli E.242518 sayılı yazısında, proje etki alanında varsa su sondaj kuyusu, keson suyu, kaynak, çeşme, kaptaj, yeraltı suyu derinliği, akifer birimler, yeraltı suyu sulama kooperatifi vb hakkında detay bilgi verilmesi gerektiği, 13.07.2020 tarihli E:393727 sayılı yazısında ise, gözlem yerlerinin harita ve kesitlerde gösterilmesi gerektiği, kuyuların açımında DSİ 21.Bölge Müdürlüğü’nün onayının alınacağı ve faaliyete başlamadan önce gözlem kuyularının açılması işleminin tamamlanarak faaliyet öncesi durumu ortaya koyacak referans ölçümlerinin elde edileceği hususu taahhüt edilerek, varsa mevcut kaynak, çeşme ve su sondaj kuyularından da numune alınarak gereken analizlerin aynı periyotlarla gerçekleştirilmesi gerektiği hususunun bildirildiği, ÇED Raporuna ekli Hidrojeolojik Değerlendirme Raporunda, Adıgüzel Barajı mansabından gelen suların Orta Menderes alt havzasının membasını oluşturduğu, Adıgüzel Barajının mansabında Cindere Barajı ile Dandalas alt havzasında Karacasu Barajının bulunduğu, Orta Menderes alt havzasını oluşturan Dandalas Çayı ile Büyük Menderes Nehrinden toplam 5 numune (N-32, N-33, N-34, N-35, N-44) alınarak EC, PH, TDS ve T (C) gibi parametrelerin ölçüldüğü, ayrıca aynı havzada yer alan Dağmarmara (Çal), Ağlayan Kaya (Çal), Ahmetli Mevkii Sarayköy, Babacık Kaynağı, İnaltı Kaynağından numune alınarak ölçüm yapıldığının (Tablo-3) görüldüğü, Hidrojeolojik Raporun bölgenin genel hidrojeolojik durumunu açıklayan 34 ve 35.sayfalarında, Orta Menderes Havzasında yer alan sığ kuyulara yer verildiği, Feslek Köyünde 60 adet keson kuyu, Bayındır ve Bereketli Köylerinde 130 adet sığ kuyu, Hamzalı Köyünde 100 adet sığ kuyunun tespit edildiği, Palamutçuk, 5 Eylül, Ataeymir, Geyre, Bozyurt, Yöre ve Horsunlu Köylerinde DSİ sulama kooperatiflerine ait kuyuların sulama amaçlı olarak çalıştığı, arazi gözlemleri ile Orta Menderes Alt Havzasında 1534 adet yeraltı suyu sondaj kuyusunun tespit edildiği, keson ve sığ kuyuların yerlerinin haritada işaretlendiği, yeraltı su kaynaklarının yerleri ve sayılarının raporda ayrıntılı olarak belirtilmesine rağmen yeraltı suyunun fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik özelliklerine ilişkin herhangi bir numune ölçüm verilerine yer verilmemekle birlikte, aynı havzada sayıları binleri bulan her bir yeraltı suyundan numune alınmasının fiilen de mümkün olmadığı, kaldı ki, nihai ÇED Raporunun 220.sayfasında, “sondaj çalışmalarında yüzeyde bulunan gevşek formasyonu ve varsa yeraltı suyunu izole etmek amacıyla, kazılan kuyuya boru dizisi (surface casing) indirilerek çimentolanır. Ardından bu boru dizisi içerisinden sondaja devam edilerek tekrar bir boru dizisi indirilir ve çimentolanır. Ara boru (intermadiate casing) dizisi olarak isimlendirilen bu diziden sonra hedeflenen rezervuar düzeyine kadar sondaja devam edilir ve üretim boru dizisi kuyuya indirilerek arkası çimentolanır. Kuyu başı güvenliği sağlandıktan ve belli testler yapıldıktan sonra hedeflenen düzey (üretim veya reenjeksiyon yapılacak rezervuar) kazılarak gerekiyorsa bu düzeye delikli borular indirilir. Ardından kuyu üretime alınarak gerekli testlerin yapılmasına geçilir” ifadelerine yer verildiği görülmekle, sondaj çalışmaları aşamasında yer altı suyuna zarar verilmemesi için kazılan kuyuya borular indirildikten sonra çimentolama yapılmak suretiyle derinlere inildikçe aynı işleme devam edilmesi dolayısıyla gerek toprakla gerekse suyla etkileşimin ortadan kaldırıldığı, üretim aşamasında da kapalı sistemle geçen borular vasıtasıyla reenjeksiyon sistemi uygulanarak aynı tehlikenin bertaraf edilmesinin amaçlandığı, bu nedenle işletme ve üretim aşamasında yeraltı suyu akiferlerinin maruz kalması muhtemel tehlikenin de ortadan kaldırıldığı, öte yandan Bilirkişi Raporunda hidrojeolojik verilerin yetersiz olduğu görüşüne yer verilmekle birlikte, bu hususa ilişkin genel ve yüzeysel ifadelere yer verilmekle yetinildiği ve yetersizliğe ilişkin teknik anlamda bir veri ortaya konulamadığı anlaşılmakla, Bilirkişi Raporunun aksine nihai ÇED Raporu ile ÇED olumlu kararının bu yönüyle hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır. 

                                                         Dosyaya sunulan Bilirkişi Raporunda, kuyu patlamalarına karşı jeotermal sıvı dökülmelerinin kontrol altına alınmasına yönelik önlemler içeren bir acil durum müdahale planı hazırlanması gerektiği, raporda verilen Şekil 123-Acil Durum Müdahale Planı’nda, sondaj açımı sırasında meydana gelmesi muhtemel kuyu patlaması olayına ve böyle bir olay karşısında alınacak önlemler konusuna hiç değinilmediği, ayrıca proje sahasında meydana gelmesi muhtemel acil durum vakaları için Önlemler Planı Tablosu bulunmadığı, konuya ilişkin olarak rapor içinde sadece, “herhangi bir acil durumun meydana gelmesi durumunda, santralin inşaat ve işletme aşamasında çalışacak personellerin kullanacağı telefonlar ve telsizler vasıtasıyla haberleşme sağlanacağı, santral yönetiminin, jandarma ve emniyet birimleri ile direkt haberleşeceği, ayrıca Belediye ile Kaymakamlık arasında haberleşmenin her an yapılabileceği, herhangi bir kaza durumunda santralden sorumlu kişinin en yakın mahalli güvenlik birimlerine ve mülki amire olayı haber vereceği” ifadelerine yer verildiği belirtilmekle birlikte; ÇED Raporunun, III.2.24 “Projenin işletilmesi aşamasındaki faaliyetlerden insan sağlığı ve çevre açısından riskli ve tehlikeli olanlar” başlığı altında 311.sayfada, kuyu patlamasına  (Kuyunun Kontrolsüz Akışa Geçmesi) yer verilmiş, “Jeotermal kaynak arama faaliyetlerinde olabilecek kazalardan biri de kaynağa ulaştıktan sonra kontrol edilemeyecek şekilde jeotermal akışkanın kuyu ağzından çıkmasıdır (kuyu patlaması). Bu tür kazaların olmasını önlemek amacıyla sondaj çalışmaları sırasında her kuyu ağzında, sondaj ucunda ve sondaj havuzlarında düzenli olarak sıcaklık ölçümü yapılacaktır. Jeotermal kaynağa ulaşılmaya başlandıktan sonra ise kuyu içi ölçümler sıklaştırılacaktır. Yüksek sıcaklıktaki kısımlara inildikçe borulama ve çimentolama işlemleri sıklaştırılacaktır. Helezonik olarak ilerleyen sondaj çalışmalarında yüzeyde bulunan gevşek formasyonu ve yeraltı suyunu izole etmek amacıyla iyi bir çimentolama yapılması zorunludur. Bu sayede kuyu ortamdan yalıtılarak, ortamdan soğuk su girişi engellenmiş ve ortama sıcak su karışması engellenmiş olacaktır. Havuzların kapasitesi test süresince öngörülen akışa göre emniyet sınırlarında yapılacaktır. Havuz hacminin dolması durumunda kuyubaşı vanaları vasıtasıyla kuyu kapatılarak herhangi bir gaz veya su çıkışına müsaade edilmeyecektir…. Jeotermal sondajlar sırasında jeotermal akışkanla beraber dışarı çıkabilecek zehirli ve yakıcı gazların olması muhtemeldir. Bu tehlikeyi engellemek amacı ile jeotermal sondajlarda gaz gelişlerini önceden haber veren sesli ve uyarıcı sistemler sondaj alanında gerekli görülen yerlere monte edilecektir. Bu gazların tehlike yaratma potansiyelini dikkate alarak eğitimli personeller sahada bulunacaktır. Kuyu patlaması gerçekleşmesi durumunda (gaz ve sıvının kontrolsüz akışa geçmesi durumunda) kuyu emniyet vanaları kapatılacak, kuyu başı basıncının artışı tespit edilecek, bu basınca karşı gelebilecek yoğunlukta sondaj çamuru hazırlanacaktır. Kuyu başındaki hidrolik vana açılacaktır. Choke Manifold’undan tanklara giden vana akışa geçen formasyon sıvısına ters basınç uygulamak için yarım açılacaktır. Kill line hattından hazırlanmış olan yeterli ağırlıktaki sondaj sıvısı kuyuya düşük debide basılacaktır. Kuyuya basılan yeterli ağırlıktaki sondaj sıvısı ile tanklara gelen akışkanların ağırlıkları aynı oluncaya kadar bu operasyona devam edilecektir. Tüm bu operasyonlar kule mühendisi ve kule baş söndörünün emir ve komutasında olacaktır. Böyle bir durumda müdahale başlar başlamaz, aynı anda da üst amirlere haber verilecek, tüm personel emniyetli şekilde olay yerinden uzaklaştırılacaktır. Ayrıca en yakın mülk amirine ve güvenlik güçlerine bilgi verilecek, tedbir amacı ile yakındaki sağlık kuruluşları bilgilendirilecektir” ifadesine yer verilmek suretiyle gerek sondaj gerekse işletme aşamasında gerçekleşmesi muhtemel bir kuyu patlamasına karşı alınacak önlemlerin planlandığının anlaşıldığı, öte yandan müdahil şirket tarafından sunulan 22.04.2021 havale tarihli dilekçede de belirtildiği üzere, acil durum eylem planının zaman içinde ve koşullara göre değişme ihtimali bulunduğu hususu gözetildiğinde, nihai ÇED Raporu ile ÇED olumlu kararının bu yönüyle hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır.

                                                         Dosyaya sunulan Bilirkişi Raporunda, deprem ve taşkın durumunda detaylı bir acil eylem bulunmadığı görüşüne yer verilmekle birlikte;  ÇED Raporunun 84.sayfasında, “Doğal Afet Potansiyeli” başlıklı bölümde, sel ve su baskınlarına ilişkin bilgilere yer verilerek,Tablo-26’da Aydın İlinde Yaşanan Sel / Taşkın / Su Baskını – Şiddetli Yağış / Ani Yağış/ Ani Sel Olaylarının tablo halinde verildiği, proje alanının ise sel/taşkın/su alanlarında yer almadığı ve bu sebeple proje alanının risk içermediğinin belirtildiği, öte yandan, ÇED Raporu Ek 7.3’te sunulan  Aydın Valiliği İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’nün 30.01.2020 tarih ve 16159 sayılı görüş yazısında, sınırları belirtilen alan için 7269 Sayılı Kanun kapsamında Bakanlar Kurulu/Cumhurbaşkanınca alınmış herhangi bir Afete Maruz Bölge Kararı bulunmadığının belirtildiği, aynı zamanda ÇED Raporunun 228.sayfasında ise gerek deprem anında gerekse  sel ve su baskınlarında uygulanacak acil eylem planına yer verildiği,   Bilirkişi Raporunda deprem ve taşkınlara ilişkin acil eylem planının yetersiz olduğu görüşüne yer verilmekle birlikte, bu hususa ilişkin genel ve yüzeysel ifadelere yer verilmekle yetinildiği ve yetersizliğe ilişkin herhangi bir veri ortaya konulamadığı anlaşılmakla, Bilirkişi Raporunun aksine nihai ÇED Raporu ile ÇED olumlu kararının bu yönüyle hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır. 

                                                       Bilirkişi Raporunda, jeotermal akışkanın çıkarılması, işletilmesi, reenjekte edilmesi ve borularla taşınması sırasında sızdırmazlığın büyük önem arz ettiği, aksi takdirde soğuk su akiferlerinin geri dönüşümü mümkün olmayan bir kirlenmeye maruz kalacağı, bu durumla ilgili her türlü taahhüdün verilmesi, Kurum görüşlerinin alınarak teknik çalışmaların yapılması gerektiği, ÇED Raporunda sadece taahhüt vermekle yetinildiği ve yapılan teknik çalışmaların mevcut durumu görmek açısından yetersiz olduğu görüşüne yer verilmekle birlikte; ÇED Raporunun 224.sayfasında, proje çalışmalarından kaynaklı oluşabilecek tüm sıvı atıklar gerekli geçirimsizlik önlemleri (membran vb.) alınarak, zemin geçirimsizliği sağlanmış olup dış etmenler (yağış vb.) ile ilişkisi kesilmiş kapalı bir yerde toplanacağı ve her türlü depo, havuz, iletim hattı vb. kapalı devre sistem sızdırmazlığı ile üretim, re- enjeksiyon kuyularının soğuksu akiferlerine zarar vermeyecek şekilde tecridinin yapılacağının taahhüt edildiği, Raporun 40.sayfasında, reenjeksiyon prosesi devreye alınmadan tesisin işletmeye geçemeyeceği, hem üretim aşamasında hem de reenjeksiyon çalışmaları sırasında tatlı su akiferlerine zarar verilmeyeceğinin belirtildiği, 268.sayfada ise, sondaj esnasında ve tüm ünitelerin inşaası sırasında yeraltı suyu ile sondaj akışkanının karışma ihtimalinin söz konusu olmadığı hususunun belirtildiği anlaşılmakla, sızdırmazlığın önlenmesini teminen geçirimsizlik özelliği bulunan membran kullanılacağının taahhüt edilmesi dolayısıyla Bilirkişi Raporunun aksine nihai ÇED Raporu ve ÇED olumlu kararının bu yönüyle hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır. 

                                                         Uyuşmazlık konusu ÇED Raporu ekinde yer alan Pamukören JES 5 (32MWe/32MWm)   Projesi ÇED Raporu Özel Formatı’nın “Projenin Arazinin Hazırlanması Ve İnşaat Aşamasında Fiziksel Ve Biyolojik Çevre Üzerine Etkileri Ve Alınacak Önlemler” başlıklı bölümünde;  III.1.7. Sondajda oluşacak çamur miktarı, kullanım sonrası nasıl bertaraf edileceği, bu çamurun temizlenmesi ve sıvıdan ayrıştırılması ile ilgili yapılacak işlemlerin ana başlık belirlendiği görülmekte olup; ÇED Raporunun 219.sayfasında, sondajda dönme işleminin döner sondaj ile yapıldığı, PDC (elmas uçlu) ve üç konlu döner uçlu delici matkapların Rotary tip sondaj tekniğinde kullanıldığı, kayaçtan kopan parçaların boru dizisinin içinden pompalanan hava veya bir sıvı ile tabandan alınarak boru ile delik arasında kalan ve anülüs denilen aralıktan yer yüzeyine taşınacağı ve yüzeyde, taşınan malzeme, çamur havuzlarına (mud pit) kanalize edilerek çökelmeye bırakılacağı; 220.sayfasında, re-enjeksiyon havuzu/acil durum havuzu, sondaj çamuru havuzu, test suyu depolama havuzu boyutlandırmalarının güvenli tarafta kalınarak belirleneceği; 224.sayfasında, sondaj çamurlarında kirletici unsur bulunması durumunda, sondaj çamurunun geçirimsizliği sağlanmış kapalı bir sistem ile toplanıp, arıtma tesisine gönderileceğinin belirtildiği, 226.sayfada ise, proje kapsamında oluşan sondaj çamurlarının, Sondaj Çamurları ve Krom Madeninin Fiziki İşleme Tabi Tutulması Sonucu Ortaya Çıkan Atıkların Bertarafına İlişkin Genelge 2012/15 Madde 1: Petrol, Doğalgaz, Jeotermal Sondajları Sonucu ortaya çıkan sondaj çamurları Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik hükümlerine tabidir” hükmüne uygun olarak bertaraf edileceği ve 273.sayfasında, temizlik esnasında oluşan kuyu içi atıklar ve kulenin kullanmış olduğu katı atıkların sirkilasyon vasıtasıyla yüzeye getirilerek eleklerden geçirilme suretiyle çamur havuzlarında toplandığı, çamur havuzlarında biriktirilen atıkların ilgili yönetmeliğin hükümleri doğrultusunda lisanslı yetkili firmalar tarafından bertaraf edileceği taahhüt edilmiş olup, 2012/15 sayılı Genelgenin 4.maddesinde ise, “bitmiş sondaj deliği hacminin en az 2 katı hacme sahip çamur havuzu bulunması gerektiği” hükmüne yer verilmiş olup, aynı ÇED Raporunda, sondaj çamurunun miktarının, sondaj derinliğine, jeolojik yapıya, atmosferik şartlar gibi koşullara göre farklılık gösterebildiği, sert kayaçlara geçildiği zonda matkap ucu daha fazla aşındığı için sondaj çamuru gereksinimi artarken, kırıntılı yapıya sahip jeolojik birimler geçilirken de sondaj deliğinin stabilizasyonun sağlanması için sondaj çamuru ihtiyacının artış gösterebildiği, bu sebeple, sondaj sırasında oluşacak çamur miktarını net olarak vermenin mümkün olmadığının ifade edildiği görülmektedir. Dosyada mevcut 08.09.2020 tarihli bertaraf belgesinde, müdahil şirket tarafından planlanan JES-5 kuyusuna ait 365,25 ton jeotermal sondaj çamurunun Manisa İli, Alaşehir İlçesinde faaliyet gösteren Hilal Kiremit ve Blok Tuğla Fabrikası Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye getirilerek sondaj çamurlarının atıktan türetilmiş yakıt, ek yakıt ve alternatif hammadde tebliği kapsamında firma tarafından tuğla yapımında kullanılarak bertaraf edildiği görülmekle birlikte, bertaraf belgesinin bahsi geçen Genelgede hacmi belirtilen ve ÇED Raporunda taahhüt edilen çamur havuzu zorunluluğunu ortadan kaldırmadığı, Genelge kapsamında jeolojik veriler ışığında yaklaşık çamur miktarının hesaplanması ve bu miktarın iki katı olacak şekilde çamur havuzlarının konumlandırması gerekmekle birlikte, ÇED Raporunda çamur havuzlarının sayısı, yerleri, hacimleri, derinlikleri ve yaklaşık çamur miktarına ilişkin herhangi bir belirlemeye yer verilmemesi dolayısıyla Raporda taahhüt edilen sondaj çamur havuzunun dosya kapsamı itibariyle mevcut olup olmadığı ve müdahil şirket tarafından bertaraf edildiği belirtilen sondaj çamurunun bertaraf işlemleri öncesinde nerede, nasıl ve ne kadar sürede bekletildiği ve/veya bekletilmeksizin mi bertaraf tesislerine gönderilip gönderilmediği hususunun anlaşılamadığı, öte yandan bu yönde ilgili Kurumdan alınmış bir onay yazısı da bulunmadığı dikkate alındığında, nihai ÇED raporu ile ÇED olumlu kararının bu yönüyle usul ve yasaya uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.

                                                         Dosyada mevcut Bilirkişi Raporunda, ÇED Raporunun farklı kısımlarında, teknik arızalarda kullanılacağından bahisle havuzların isimlerinin, acil durum havuzu, tahliye havuzu, reenjeksiyon havuzu, sızdırmaz betonarme havuz ve depolama havuzu gibi farklı isimler ve hacimler ile anıldığı, ayrıca reenjeksiyon kuyularının kapasitesinin oldukça yüksek olması dolayısıyla aynı şirkete ait diğer santrallerin acil durum havuzlarına ek olarak 800 m3’lük acil durum havuzunun acil bir durum halinde yeterli olmayacağının düşünüldüğü görüşüne yer verilmekle birlikte; ÇED Raporunun 186.sayfasında, santralde bu raporda belirtilmiş olan tedbirlere ilaveten re-enjeksiyon sırasında herhangi bir problemle karşılaşılması sonucu santralin devre dışı kalma ihtimaline karşı sızdırmasız betonarme havuzun re-enjeksiyon problemi giderilene kadar jeotermal sıvının depolanması amacıyla kullanılacağı, 227.sayfada, yüzey ve yeraltı sularının kirlenmesini önlemek için kuyuların sülfata dayanıklı çimento ile kaplanarak sızdırmasız hale getirileceği ve teknik arıza olması durumunda jeotermal akışkanın tahliye havuzunda toplanacağının ifade edilmesi dolayısıyla acil durum havuzunun sızdırmasız betonarme şekilde tahliye amaçlı kullanılacağının ifade edildiği, öte yandan, raporun bazı yerlerinde “reenjeksiyon/acil durum havuzu” ibaresine yer verilmek suretiyle esasen teknik arıza durumunda reeenjeksiyon sistemi çalışmayacağı için teknik arıza durumu ortadan kalkana kadar akışkanın acil durum havuzlarında depolanmasının amaçlanması dolayısıyla Bilirkişi Raporunun aksine, havuzların isimleri konusunda herhangi bir karışıklık bulunmadığı sonucuna varıldığı; ancak,  Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Jeoteknik Hizmetler ve YAS Dairesi Başkanlığı’nın 15.06.2020 tarih ve E.322190 sayılı yazısında da görüleceği üzere “planlanan projenin  mevcut  Pamukören  JES  santrallerinin  bulunduğu  bölgeye  yapılması  nedeni  ile mevcut 3500 m3 kapasiteli havuza ek olarak 800 m3’lük ilave havuz yapılarak toplam havuz kapasitesinin  4300  m3’e  çıkarılacağı  belirtilmesine rağmen kümülatif olarak 11.500 m3/saat re-enjeksiyon  yapılacağı  bilgisi  ile  değerlendirildiğinde  acil  durum  havuzu  yeterliliğinin açıklanmadığı” yolundaki görüş yazısı da dikkate alınarak, diğer santrallerin acil durum havuzlarına ek olarak 800 m3’lük acil durum havuzunun acil bir durum halinde yeterli olmayacağına ilişkin Bilirkişi Raporu doğrultusunda acil durum havuzlarına ilişkin nihai ÇED Raporu ile ÇED olumlu kararının hukuka uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.

                                                         Bilirkişi raporunda; ÇED raporunda, modelleme çalışmalarında yatırımcı firmanın bugüne kadar sahada yapmış olduğu çalışmalar neticesinde kullanılan jeotermal akışkan içerisindeki NCG gazı ve içerisinde yer alan hidrojen sülfür gazı orantılanarak kütlesel debilerin bulunduğu belirtilerek kütlesel debi tablosu sunulmasına rağmen söz konusu değerleri gösteren analiz raporlarının sunulmadığı, buna bağlı olarak hesaplanması gereken kütlesel debi hesaplamaları ile hava modelleme çalışmalarının güvenilirliğinin tartışmalı hale geldiği, ayrıca bölgeyi temsilen diğer santrallere ait açılmış kuyular varken, Büyük Menderes Grabeni H2S ortalamasının alınmasının doğru bir yaklaşım olmadığı görüşüne yer verildiği; müdahil şirket tarafından 25.01.2021 havale tarihli dilekçe ekinde sunulan ve Atlantic Analytical Laboratory tarafından tanzim edilen 13 Mart 2015 tarihli Gaz Analiz Raporu’nda NCG gazı içerisinde bulunan H2S gazı hariç diğer gazların oranları ile ÇED Raporunda Tablo-91 Pamukören JES-5 NCG Kütlesel Debi Tablosu olarak yer verilen gazların oranları karşılaştırıldığında, analiz raporunda %99,70 olarak verilen CO2 gazı oranının kütlesel debi tablosunda %99,40 ve analiz raporunda %0,17 olarak verilen NO2’nin oranın ise kütlesel debi tablosunda %0,25 olarak verildiği, yani 2015 tarihli gaz analiz raporunda belirtilen oranların ÇED Raporunda kütlesel debi tablosu ile verilen tablodaki oranlar ile örtüşmediği, öte yandan, müdahil şirket tarafından Mahkememize sunulan 25.01.2021 havale tarihli dilekçe içeriğinde ise hidrojen ve ona bağlı kükürdün değerinin laboratuvar dedeksiyon değerinin altında kalması nedeniyle Raporda belirtilmediğinin ifade edildiği, dolayısıyla H2S oranının hassasiyetini ölçen bir analiz raporu sunulmaksızın kütlesel debinin hesaplanmasında Büyük Menderes Grabeni ortalamasının kullanıldığı ifade edilmek suretiyle müdahil şirket tarafından ÇED Raporundaki kütlesel debi hesabından farklı olarak yeni bir hesaplama yapıldığı, kütlesel debi hesaplamasında kullanılan akışkan içerisindeki NCG gaz oranına ilişkin ise herhangi bir analiz sunulamadığı, ÇED raporunda, çıkacak gazların miktarını tahmin edip yasal sınırlara takılıp takılmadığını ve buna göre önlem alınarak devam edilip edilemeyeceğini ya da izin verilip verilmeyeceğini tespit etmek amaçlanmakla birlikte,  Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği kapsamında hava modelleme sonuçlarını etkileyecek olan akışkan içerisindeki NCG oranı ve NCG içerisindeki gazlar oranı verisini gösteren akredite laboratuvar analizlerinin bulunmaması dolayısıyla uyuşmazlığa konu projenin gerçekleşmesi ile oluşacak hava kirliliğine ilişkin değerlendirmelerin de şüpheli olacağı, davanın devamı sürecinde sunulan diğer analiz raporlarının ise Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinin Ek 2 1-d -(2) de belirtilen mevcut tesislerin sağlaması gereken hava kalitesi sınır değerleri ile ilgili olmakla birlikte, kurulması planlanan yeni tesisin hava kalitesine kirlenmesine nasıl katkıda sağlanacağını göstermediği değerlendirilmekle, Bilirkişi Raporunda yapılan tespit ve değerlendirmeler uyarınca davaya konu nihai ÇED Raporunun ve ÇED olumlu kararının bu yönüyle hukuka uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.

                                                         Netice itibariyle, ÇED olumlu kararının, çamur havuzları, acil durum havuzları ve işletilecek tesisten atmosfere salınacak H₂S gazının çevreye olan etkisine ilişkin yapılan kütlesel debi hesaplaması yönünden doğru ve yeterli olduğu hususunun ortaya konulamaması dolayısıyla iptali gerektiği sonucuna varılmıştır.

                                                         Öte yandan, dava konusu işlemin iptaline gerekçe oluşturan eksiklik ve belirsizliklerin sonradan tamamlanabileceği de açıktır.

                                                         Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptaline, aşağıda dökümü gösterilen ve davacılar tarafından yapılan 589,35-TL yargılama gideri ile karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 3.110,00-TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacılara verilmesine, davalı idare yanında müdahil tarafından yapılan 6.500,00-TL bilirkişi giderinin davalı idareden alınarak müdahile verilmesine, müdahil tarafından yapılan 62,90-TL yargılama giderinin ise müdahil üzerinde bırakılmasına, artan posta giderleri ile bilirkişi avansının talep edilmesi halinde derhal, aksi takdirde kararın kesinleşmesinden sonra re’sen ilgilisine iadesine, 2577 sayılı Kanunun 20/A maddesinin 2.fıkrasının (g) bendi uyarınca kararın tebliğinden tarihinden itibaren 15 gün içerisinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere, 09/06/2021 tarihinde esasta oybirliği gerekçede oyçokluğuyla  karar verildi.

    Başkan                                               Üye                                             Üye

         X

                                                         KARŞI OY: Bakılan davada, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği kapsamında, akışkan içerisinde yer alan yoğuşmayan gaz oranına ilişkin verinin müdahil şirket tarafından tespit edildiği, bu veri esas alınarak Atlantic Analytical Laboratory tarafından analiz raporu hazırlandığı, söz konusu verinin akredite edilmiş laboratuvar tarafından alınmasını zorunlu kılan herhangi bir yasal zorunluk bulunmadığı, bu bakımdan söz konusu verinin müdahil şirket tarafından tespit edilmiş olmasının ÇED raporunu kusurlandıran esaslı bir şekil noksanlığı oluşturmadığı görüşüyle ÇED Olumlu kararının bu kısmını hukuka aykırı bulan çoğunluk kararına katılmıyorum.         

                                                                                                        Başkan