‘Medeniyetin esası aile hayatındadır’

Büyük devrimci Atatürk’ü ölümünün 84’üncü yılında ilk günkü duygularla anıyoruz. Her alanda yeni ve güçlü bir Türkiye yaratmaya çalışan Atatürk, bugün emperyalist saldırı altında olan aileye de önem verirdi. CHP’nin 1931 yılındaki parti programında “Türk toplumsal hayatında ailenin korunmuşluğu esastır.” ilkesi yer alıyordu. Ayrıca 1924 yılında Dumlupınar’da yaptığı konuşmada da “Medeniyetin esası, ilerleme ve kuvvetin temeli, aile hayatındadır.” demişti. Atatürk kişisel olarak yakınındaki bekar arkadaşlarına evlenmelerini öğütlemiş ayrıca çilekeş eşlerinden ayrılan arkadaşlarını da azarlamıştı.

Ne acıdır ki bugün CHP bölücülükten sonra eşcinselliğe de el attı ve bunu desteklediğini afişlerle ilan etti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu imzasıyla yurdun dört bir yanında ilan panolarına asılan “Etnik köken, inanç, engellilik, cinsel yönelim yasayla dezavantaj olmaktan çıkarılacak” şeklindeki sözler büyük tepki çekti. Bununla da kalmadı LGBT’yi savunan açıklamalar yaptı. Atatürk tarafından ismi verilen Cumhuriyet gazetesi ise aileyi koruma amaçlı yapılan yürüyüşleri “nefret eylemi” olarak haber yapıyor.

CHP’nin geldiği yer, Atatürk döneminin aileyi ve Türk kültürünü koruyan uygulamalarını akla getirdi. Cumhuriyetin ilanından sonra devletin önemli bir vazifesi de toplumu korumak, çocukların sağlıklı gelişmesini temin etmek ve bunun için kurumların seferber olmasını sağlamaktı. CHP programlarında da aile ve çocuğun beden ve ruh sağlığı öncelikli vazifeydi. Türk kültürünün yüceltilmesi ve bunun toplumun her kesimine özümsetilmesi vazgeçilmez vazifeydi.

CHP PROGRAMINDA AİLE VE TOPLUM

Bugün CHP’lilerin unuttuğu kökleri büyük ders niteliğinde! Atatürk döneminde her alanda yapılanlar Türkiye Cumhuriyetinin tunç kanunları! Bugün de yol gösteriyor ve sağlıklı gelişmemizin vazgeçilmez ilkeleri niteliğinde. Yeni kurulan Türk devletinin her alanda sağlıklı ve kendine güvenle gelişmesini sağlama siyaseti öncelikli programdı. 13-14 Mayıs 1931 tarihleri arasında Ankara’da yapılan Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF) Kongresine sunulan programdaki şu satırlar, bugün CHP’nin geldiği yere ışık tutması açısından ayrı bir ibretlik belge değerinde:

“Vatan hiçbir kayıt ve şart altında ayrılık kabul etmez bir bütündür. (…) Hâkimiyet birdir, kayıtsız, şartsız milletindir. (…)

Kanunlar önünde mutlak bir eşitlik kabul eden ve hiçbir ferde, hiçbir aileye, hiçbir sınıfa, hiçbir cemaate imtiyaz tanımayan fertleri halktan ve halkçı olarak kabul ederiz.

Din anlayışı vicdani olduğundan, Fırka, din fikirlerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı milletimizin muasır ilerlemede başlıca muvaffakiyet etkeni gördü.

Kuvvetli, Cumhuriyetçi ve laik vatandaş yetiştirmek tahsilin her derecesi için mecburi ihtimam noktasıdır.

Türk toplumsal hayatında ailenin korunmuşluğu esastır.

Vatan müdafaası, milli vazifelerin en mukaddesidir.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.25, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2009, s.153-158.)

ATATÜRK’ÜN BUGÜNE IŞIK TUTAN SÖZLERİ

13 Haziran 1921, Franklin Bouıllon’e: “Tam bağımsızlık; bizim bugün üstlendiğimiz vazifenin asli ruhudur. (...) Tam bağımsızlık denildiği zaman, bittabi siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel vb. her hususta tam bağımsızlık ve tam serbesti demektir.” (ATABE, C.11, s.204.)

23 Ocak 1923, The New York Herald gazetesi muhabiriyle mülakat:

“En ciddi emelim, Türkiye’nin kendi milli kültürü ile uygun düştüğü derecede Batı medeniyetinden ve Batı ilmi ve ticari ilerlemesinden faydalanmasıdır. (…) Avrupa devlet adamlarının entrikaları eski Türk uygarlığının ilerlemesini engelledi. Fakat, şimdi bu engeller bir bir ortadan kaldırılıyor ve Türkiye, Batı’nın asri medeniyetinde ne varsa kabul ederek kendi eski kültürünü mükemmelleştirmek konusunda hür olacaktır.” (ATABE, C.15, 2005, s.22.)

30 Ağustos 1924, Dumlupınar’da konuşma: “Medeniyetten bahsederken şunu da katiyetle beyan etmeliyim ki, medeniyetin esası, ilerleme ve kuvvetin temeli, aile hayatındadır. Bu hayatta fenalık, muhakkak toplumsal, iktisadi, siyasi acze sebep olur. Aileyi teşkil eden kadın ve erkek unsurların tabii haklarına sahip olmaları, aile vazifelerini idareye muktedir bulunmaları gereklidir,” (ATABE, c.16, s.289.)

1 Kasım 1924, TBMM’nin açılış konuşması: “Değerli üyeler! Türk milleti, yeni hayat devresinde bütün ilerleme vasıtalarına doğru, büyük bir gayret hamlesiyle ilerlemektedir. Zihniyetler karışıklıktan uzak ve arınmış olarak memleketi ve aileyi refaha kavuşturacak mesai yolunda yürümek… İşte milletin yegâne gözünü diktiği nokta budur. (Bravo sesleri, alkışlar.)” (ATABE,c.17, s.122.) 

3 Ocak 1925, Milletin kurtuluşu ve saadeti hakkında: “Benimle beraber olan arkadaşlarım, bütün vatandaşlarım da aynı maksadı takip etmektedirler. Şahsi, ailevi huzur ve saadetin milletin huzur ve saadetiyle, memleketin emniyet ve dokunulmazlığıyla mümkün olduğunu hakiki ve ciddi bir surette idrak etmişlerdir.” (ATABE,c.17, s.143.) 

7 Ocak 1925, Bazı İstanbul gazetelerine vaziyet hakkında not: “Bilerek veya bilmeyerek yabancı kaynakların ilhamına kapılanlar vardır. Bunlar fikirleriyle, kalemleriyle, sözleriyle toplumsal birliğimizi zaafa düşürebilecek faaliyette bulunuyorlar.” (ATABE, c.17, s.152.)

AİLE KADIN VE ERKEKTEN MEYDANA GELİR

27 Ağustos 1925, İnebolu Türk Ocağı’nda konuşma: “Medeniyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı, aile hayatıyla, yaşayış tarzıyla medeni olduğunu göstermek mecburiyetindedir.”

“Efendiler, toplumsal hayatın temeli asri aile hayatıdır. Aile, izaha hacet yoktur ki, kadın ve erkekten meydana gelmiştir. Kadınlarımız hakkında, erkekler hakkında söz söylediğim kadar fazla izahatta bulunmayacağım. Fakat bu ulvi mevcudiyeti bilhassa huzurlarında müsamaha ile geçemem. Müsaade buyurulursa bir iki kelime söyleyeceğim ve siz ne söylemek istediğimi kolaylıkla anlayacaksınız. Seyahatim esnasında, köylerde değil, bilhassa kasaba ve şehirlerde kadın arkadaşlarımızın yüzlerini ve gözlerini çok sıkı ve itinalı surette kapamakta olduklarını gördüm. Bilhassa bu sıcak mevsimde bu tarzın kendileri için mutlaka azap ve ıstırap verici olduğunu tahmin ediyorum. Erkek arkadaşlar, bu biraz bizim bencilliğimiz eseridir. Bu belki çok iffetli ve dikkatli olduğumuzun icabıdır. Fakat muhterem arkadaşlar, kadınlarımız da, bizim gibi idrak ve fikir sahibi insanlardır. Onlara son icapları telkin etmek ve milli ahlakımızı anlatmak ve onların dimağını nur ile, incelikle donatmak esası üzerinde bulunduktan sonra fazla bencilliğe lüzum kalmaz. Onlar da yüzlerini cihana göstersinler. Ve gözleriyle cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak bir şey yoktur.” (ATABE, c.17, s.285, 286.)

TÜRK KADINI NASIL OLMALIDIR 

13 Ekim 1925, İzmir Kız Muallim Mektebi talebelerine sorulan sorulara cevap: “Milli mücadeleyi yapan, doğrudan doğruya milletin kendisidir, milletin evlatlarıdır. Millet analarıyla, babalarıyla, hemşireleriyle mücadeleyi kendisine mefkûre kabul etti. (…) Milli mücadelede şahsi hırs değil, milli mefkûre, milli izzetinefis hakiki saik olmuştur.  Türk kadını nasıl olmalıdır? Türk kadını dünyanın en aydın, en faziletkâr ve en ağır kadını olmalıdır. Ağır, sıklette değil, ahlakta, fazilette ağır, vakur bir kadın olmalıdır. Türk kadınının vazifesi, Türk’ü zihniyetiyle, pazısıyla, azmiyle muhafaza ve müdafaaya kadir nesiller yetiştirmektir. Milletin kaynağı, toplumsal hayatın esası olan kadın, ancak faziletkâr olursa vazifesini yerine getirebilir. Her halde kadın çok yüksek olmalıdır. Burada Fikret merhumun herkesçe malum olan bir sözünü hatırlatırım: “Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer.” (ATABE, c.18, s.69-70.)

26 Nisan 1926, Türk Ocakları Kurultayı’na katılan delegelere: “Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk camiasıdır. Bu camianın fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa o camiaya dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.” (ATABE, c.18, s.181.)

26 Nisan 1926, Türk Ocağı Kurultayına katılan delegelere: "Terbiye ya milli olur, ya dini olur. Biz, dini terbiyeyi aileye bıraktık. Milli terbiyeyi de devlete aldık. Mekteplerimizde ve bütün kültür müesseselerimizde milli terbiye esas kabul edilmiştir. Tuttuğumuz yol budur: Çocuk, dini terbiyesini ailesinden alacaktır. Bu arada, İlahiyat Fakültesi gibi, dini terbiyeyi takviye edecek müesseseler de kurmak üzereyiz." (ATABE, c.18, s.182.)

ÇOCUKLARIN MUHAFAZASI

22 Ekim 1927, CHF Kongresinde kabul edilen Program ve Beyanname: “Toplumsal hayatımızda ailenin muhafazası ve sağlamlığı dayandığımız esastır. Hürriyet ve halkçılık prensiplerinin men ettiği her türlü müdahalelerden uzak olan sağlam aile hayatı toplumsal sahada başlıca dikkat edeceğimiz mevzudur. Çocuk hayatı ile özel olarak alakadarız. Çocukların muhafazası ile üretici ve aileye faydalı olabilmesini devamlı olarak araştırmak ve takip etmek kararındayız. Bu suretle doğumları memleketin başlıca servet ve dayanağı sayıyoruz. Mesai sahasında ilk gayemiz, memlekette çalışmayı, ailede ve fertte çalışkanlığı teşvik etmek ve cesaretlendirmektir. Memleketin refah ve saadetinin teminine hizmet eden vasıta ve servetin her şeyden evvel ailede ve cemiyette tasarrufkâr olmakla tedarik edilebileceği kanaatini Fırka'nın bütün hareket hatlarında takip edeceğiz.” (ATABE, c.22, s.40-41.)

1930, Atatürk tarafından düzenlenen Medeni Bilgiler kitabından: “Servet, aile ve devlet noktasından da lazımdır. Çünkü yarından emin olmayan bir insan, bir aile kurmayı düşünemez; yahut yaşama vasıtasından mahrum aileler kurulur. Yaşama vasıtaları olmayan ailelerden teşekkül eden bir devlet varlığı da sağlam olmaz.” (ATABE, c.23, s.65.)

ÇOLUK ÇOCUK SABİHİ OLUN

24 Nisan 1936, Atatürk, sofrada bulunanlardan aile durumlarını ve çocuklarını sordu. Sorularına cevaplar aldıktan sonra: “Eşini mesut edebilecek herkes evlenmelidir. Çoluk çocuk sahibi olmalıdır… Bana bakmayınız. Bu meselede örnek İsmet Paşa'dır. Benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir. Buna rağmen tecrübesini yaptım. Sonradan anladım ki, bu iş benim başarabileceğim iş değilmiş… Çocuk sevgisi, insan için bir ihtiyaçtır. Hele yaş ilerledikçe bu ihtiyaç kendisini daha kuvvetle hissettiriyor. Onun için de Ülkü'yü yanımdan ayırmak istemiyorum.” (Bkz. Abdülkadir İnan, "Atatürk Devrine Ait Hatıralar", Türk Kültürü Dergisi, Kasım 1964, Yıl: 3, Sayı: 25, s.61-62. Ayrıca bkz. Ahmet Bekir Palazoğlu, age, s.842. ATABE, c,28, s.195.)

18/19 Temmuz 1936, Lise öğrencisi Mustafa Kemal Gürer’e: “Türk çocuklarının nasibi her muvaffakiyetli hamleden hep sevinç veren neticeler almaktır. Türk çocukları! Yürüdünüz, yürüyorsunuz, Yürüyünüz! Yaptığınız hamleler sizi yüksek ülküye ulaştırmak üzeredir. Durmayın, yürüyün… Saadet, refah, sevinç ve hepsinden sonra dünyaya karşı yüksek bir gurur seni bekliyor.”

“Bu sözlerle, Türkiye Cumhuriyeti’nin bilhassa bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum. Eğer bugün Batı nihayet teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk çocuğu, o kabahat da senin değil, senden evvelkilerin affolunmaz ihmalinin bir neticesidir. Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte, bu böyleydi. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! Fakat zekânı unut! Daha çalışkan ol!” (ATABE, c.28,s.232-233.)

ERCAN DOLAPÇI

 

23 nisan 1935 izmit ulugazi ilkokulu