‘BARAJLAR KRALI’ DEMİREL’İN MEMLEKETİ 4 GÜN ELEKTRİKSİZ KALDI


Isparta’da 4 gün elektrikler kesildi. İnanılır gibi değil. Hem de teknolojinin bu kadar geliştiği bir dönemde. Eksi 7 derece soğukta elektriğin gelmemesi nedeniyle mumlar yakıldı, ısınmak için battaniyelere sarılındı. Sanki savaştayız! Anormal artan elektrik faturalarından sonra elektriğin de kara kış ortasında böylesine kesilmesi özelleştirmeyi tartışılır hale getirdi. “Elektrik kamulaştırılsın” sesleri daha da yükseldi. Yapılan açıklamalara göre yazın yapılması gereken bakımlar yapılmadı ve bu hale düşüldü! Bu konuda ses verenler yerden göğe kadar haklı. Elektrik faturaları birçok kişi için gelirinin yüzde 10’unu aştı! Katlanılır gibi değil.

Isparta ilimiz “Çoban Sülo” lakaplı 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in memleketi. Üniversiteye kadar hayatı burada geçti. Demirel 1949 yılında İnşaat Yüksek Mühendisi olarak İTÜ’den mezun oldu. 1950 yılında Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğünde çalışmaya başladı. Sulama ve elektrik konusunda ABD’ye araştırma yapmaya gitti. Son derece başarılı bir mühendisti. 1953 yılında Seyhan Barajı projesinde çalışmaya başladı. Başbakan Adnan Menderes’in dikkatini çekti. 1954 yılında DSİ Genel Müdürlüğünde Barajlar Daire Başkanlığına atandı. 1955 yılında ise DSİ Genel Müdürü oldu. Sonrasını biliyorsunuz. Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak uzun yıllar ülkemize hizmet etti. Siyaset yaptı. En çok övündüğü ise o yıllarda herkesin rüyası olan elektriği en ücra köye kadar götürmekti. Çok köy onun döneminde ışığa kavuştu. Demirel’e bu yıllarda “Barajlar Kralı” denilirdi. O da bununla gurur duyardı. 1950-60 yılları arasında yapılan barajlar sayesinde elektrik üretimi yüzde 350 artmıştı. Demirel “250 barajın 1000 göletin sahibiyim” derdi. GAP da onun büyük eseriydi. “Batı bir kuruş kredi vermeden biz 10 milyar dolar yatırımla bu işi yaptık” diye övünürdü. GAP’ı Özal’ın sahiplenmesi karşısında ise “GAP’ı kaptırmam” diyerek espri konusu olmuştu. Demirel’in memleketinde bu arızanın yaşanması ise ayrı bir talihsizlik oldu.

“MUHASARA ALTINDA MIYIZ!”

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilin bu ölçüde elektriksiz kalması benim bildiğim yaşanmadı. Bu olay bana Atatürk döneminde kar nedeniyle bir ilimizin yollarının kapanmasıyla yaşananları hatırlattı. Atatürk bu nedenle memurların maaşlarını bile alamamasını öğrenince gece yarısı yollara düşer ve “Muhasara altında mıyız!” diyerek tepki verir. İşte onun öyküsü: Yıl 1934. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün arkadaşı Kılıç Ali Bey anlatıyor:

“Bir gece Ankara’da uykumun arasında telefon çaldı. Başyaver: “Derhal seyahate çıkılıyor. Hemen Köşk’e gelmenizi emir buyurdular’ dedi. Saate baktım. Vakit, gece yarısını hayli geçmişti. Hazırlandım, Köşk’e gittim. Meğer o gün Gazi, Kırşehir İdare-i Hususiye muallimlerinden, birkaç aydan beri maaş alamadıklarından dolayı bir şikâyet mektubu almış. Sofrada bulunan alakalı Vekilden muallimlerin niçin birkaç aydır maaş alamadıklarını sormuş. Vekil Bey de: “Havalar kış, belki de onun için postalar işleyememiştir” diye söylemiş.

Gazi, bu cevap üzerine: “Ya! Demek şimdi muhasaradayız (kuşatma), öyle mi? O halde şimdi kalkar, gider, hem yolu açarız, hem de Kırşehir’de muallimlerin dertlerini yakından dinleriz” demiş ve derhal hareket emrini vermiş. Mevsim kış, hava fena halde yağışlı ve soğuktu. Gazi, sofrada davetli bulunanlardan da bazılarını beraberlerine alarak gece yarısından sonra yol açıldı. Hava o kadar puslu idi ki, bir ara yolu kaybettik. Bir köyün kahvesine sığındık. Kahvenin saç sobasını yaktırdık. Isındıktan sonra tekrar yola devam ettik.

Vali'nin hali

Ertesi günü (1 Şubat 1934), Kırşehir hududuna girmiştik. Protokol talimatnamesi gereğince Vali, başında silindir, arkasında frak olduğu halde hududa gelmiş, Gazi’yi karşılıyordu. Bu esnada Gazi’nin otomobili bir tarlaya saplanmış, etrafta yetişen köylüler, otomobili kurtarmaya çalışıyorlardı. Vali de o resmi kılık kıyafetle, çamurlar içinde köylülere, jandarmalara emirler veriyordu.

Gazi, Vali’ye, Vali’nin haline baktı, gülerek:İşte nazari yapılan talimatnameler, hatta kanunlar, günün birinde böyle gülünç olurlar” diyerek, Vali’nin haline acıdı ve derhal arkasına kalın bir palto giymesini tavsiye ederek zahmetlerinden dolayı kendisine teşekkür etti. Birçok zorluklardan, zahmetlerden sonra nihayet Kırşehir’e girildi. Muallimler çağırılarak hepsi ayrı ayrı dinlendi ve Konya üzerinden Ankara’ya dönüldü.” (Ali Kılıç, Atatürk’ün Hususiyetleri, Sel Yayınları, İstanbul, 1955. s.98- 99.)

Tabi maaşları da ödenmiş… Acaba Atatürk bugün yaşasaydı ve Isparta’nın bu halini görseydi ne yapardı?

ERCAN DOLAPÇI