DR. TEVFİK RÜŞTÜ ARAS’IN ÖLÜMÜNÜN 50. YILI


Atatürk döneminin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın bu yıl 50. ölüm yıldönümü. Aras, Türk dış politikasına derin izler bırakmış bir şahsiyet. Atatürk’ün de çok iyi anlaştığı gençlik arkadaşı… Bölge merkezli dış politikanın iyi bir yürütücüsüydü. Sovyet dostluğuna önem verir ve bunun gelişmesi için büyük çaba harcardı… İşte 5 Ocak 1972 tarihinde 89 yaşında kaybettiğimiz hariciyemizin büyük ismi Aras:

DEVRİMCİ TIBBİYELİ

1883 yılında Çanakkale'de doğdu. Beyrut Fransız Tıbbiye Mektebi'ni 1909 yılında bitirdi ve uzun yıllar sağlık kuruluşlarında görev yaptı. İttihat ve Terakki hareketi içinde yer aldı. İzmir’de genel sekreterlik yaptı. Balkan ve Cihan Harplerinde tıp doktoru olarak görev yaptı. Başhekimlik ve kurul üyeliklerine atandı. 1920'de İstanbul’dan Ankara’ya gelerek Milli harekete katıldı ve Meclis’te Muğla Milletvekili olarak temsil etti. Burada çeşitli komisyonlarda görev yaptı. İstiklal Mahkemeleri ve Lozan görüşmelerinde de yeraldı. 3 Mart 1925 günü İsmet Paşa'nın kabinesinde Dışişleri Bakanlığı'na atındı ve bunu 11 Kasım 1938 gününe kadar sürdürdü.

Atatürk'ün dış politikasını en iyi uygulayan isim oldu. Öyle ki Atatürk önemli işlerde direkt onunla temas kurardı. Bu da Başvekil İsmet Paşa'yı kızdırırdı. Bundan olacak Atatürk'ün ölümünden sonra onun yerine Şükrü Saraçoğlu'nu getirdi. Savaşın başladığı 1939 yılında Londra Büyükelçiliğine atandı ve 1943 yılına kadar bu görevi sürdürdü. Bundan sonra emekli oldu ve 1946 yılında oluşan Demokrat Parti hareketini destekledi. Soyadını Atatürk vermişti. Ölene kadar da Türkiye'nin dış siyaseti hakkında makaleler yazdı, görüşlerini açıkladı.

BÜYÜK İŞLERE İMZA ATTI

Tevfik Rüştü Aras, görev yaptığı yıllar içinde Türkiye’nin bir çok uluslararası sorunlarını çözdü. Kurulan ittifakları olgunlaştırdı. Uygulamalarıyla tarihe iz bıraktı. 1934 yılında Balkan Paktı, 1937 yılında da Sadabat Paktını hayata geçirdi. Türkiye merkezli dış politikasında Avrupa ülkeleriyle de Türkiye'nin bağımsızlığına zarar getirmeyecek anlaşmalar ve temaslar kurdu. Dünya diplomasisinde saygın yeri ve ağırlığı vardı. Yine onun döneminde 1932 yılında Milletler Cemiyeti'ne üye olundu, 1936 yılında Boğazlar Antlaşması ve 1937 yılında da Nyon Antlaşması imzalandı. Sarsılmaz  Sovyet dostluğunun inşaacısıydı. Her adımda arkasında Atatürk vardı! Atatürk'ün son yıllarında “namus meselem” dediği Hatay meselesini de usta diplomasiyle kansız halletti. Atatürk'ün takdirini kazandı. Yaptıklarıyla Türk hariciyesinde derin izler bıraktı. Tıp ve Hariciye üzerine eserleri vardır. Atatürkçü dış politikaya ilişkin görüşlerinin yeraldığı 'Atatürk'ün Dış Politikası' isimli eseri, Kaynak Yayınları tarafından 2003 yılında yayımlandı.

İKİNCİ HARPTE ELÇİLİK YAPTI

İkinci Dünya Savaşı'nı Londra'da diplomat olarak izleyen Aras, savaşa ilişkin çok çarpıcı fikrini şöyle açıklar: “İkinci Dünya Savaşı içinde tarafsız kalmak ve Balkan'a harbi sokmamak pek mümkündü. Hele İngiltere ile ittifakın lüzumunu, faydasını ve kimlere karşı olduğunu hâlâ anlamış değilim. Zararları ise meydandaydı. (...) Ticaret alanında halkımız teşvik edilerek yiyecek, içecek, giyecek olarak ne üretebilirse ve üretim ne kadar artırılabilirse tarafsız İsviçre'nin yaptığı gibi fabrika kurulması ve altınla ödenmesi karşılığında savaş içinde olanlar tarafından hepsi hepsi satın alınacaktı. Yeraltı madenlerimizden krom, bakır her ne çıkarılabilirse onlar da aynı şekilde satılacaktı. O halde hükümetin enbaşta işi üretimi artırmak için halkımızı teşvik etmek ve bu yoldaki çalışmalara yardım etmek olmalıydı. Zengin olacaktık, endüstri tesisleri kurabilecektik, milletlararası münasebetler alanında itibarımız çok artacaktı. Bu ikbale karşı, İkinci Dünya Savaşı zamanında halkımız sıkıntılar içinde kaldı. İyi bir ekmek bile yiyemedi. Nihayet müttefikimiz İngiltere'nin bizden alınmış olan Oniki Ada'yı bize sormaya bile lüzum görmeyerek Yunanistan'a vermesine şahit olduk.” (Tevfik Rüştü Aras, Atatürk'ün Dış Politikası, Kaynak Yayınları,  İstanbul, 2003, s.197.)

‘ATATÜRK ÇOK DİKKATLİYDİ’

Aras, Atatürk'ün dış politikasını da şöyle özetler: “Atatürk yalnız İngiltere değil, hiçbir büyük devletle ititfakın taraflısı olmamıştır. Böyle ittifakların sakıncaları, faydalarından daha çok olduğu kanaati her ikimizde de vardı. (...) Bölge nizamını tercih ettik. Büyük bir zaruret bizi zorlamadıkça büyük Batı devletlerinden biriyle işbirliğini, -dostça ilişkileri arzu etmekle, korumakla beraber- başa baş ittifak etmeyi asla düşünmedik.” (Aras, s.201-202.)

Aras, uzun yıllar birlikte çalıştığı Atatürk’ün en önemli özelliğinin dikkat olduğunu belirterek onun bu hususiyetini şöyle anlatır: “Atatürk bilgi ve öğrenme aşığı idi. En zifiri karanlıkları delen bir zekaya malikti. Bunların da yine herkesçe bilinen şeyler ol­duğu söylenebilir! Benim söyle­mek istediğim, Atatürk’te dikka­tin, hiç bir kimsede benzerine rastlayamadığım ölçüde gelişmiş olmasıdır. Bu sayede öğrendim ki, dikkat, pek çok şeyin anahta­rıdır. Sathi olarak incelenince bi­le görülür ki, çalışmaları çok ba­şarılı yapan kuvvet, keşiflerin, büyük hasletlerin başlıca dayana­ğı dikkattir. Vazifelerim İtibariyle çok yer gezdim; dünyaca tanınan büyük adamların çoğu ile tanışmak, görüşmek fırsatını buldum. Büyük liderimizde şahidi olduğum dik­katin benzerini göremedim.” (Milliyet, 10 Kasım 1970.)

ATATÜRK: SENİ DIŞ İŞLERİ BAKANI YAPACAĞIM

Atatürk'ün yakın arkadaşlarından Kılıç Ali Bey, anılarında Atatürk ile Aras arasında Selanik'te gençlik yıllarında geçen bir diyaloğu aktarır. İlginç diyalogda Aras için düşünülen “yıllar sonra dışişleri bakanlığıdır...” İşte o ilginç diyalog:

“Mustafa Kemal, Selanik'te yine bir akşam o zaman Sağlık Müfettişi olan eski Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Araş, Nuri Conker, Salih Bozok beylerle birlikte Olimpiyos birahanesinde oturmuşlar içerlerken, devletin dış siyaseti söz konusu oluyormuş. Bu arada Mustafa Kemal Bey birtakım acı eleştiriler yaptıktan sonra işi şakaya dökmüş ve Tevfik Rüştü Bey'i göstererek şöyle der:

“Bu yanlış siyaseti bir gün doktor aracılığı ile düzelttireceğim” deyince, yakın ve teklifsiz arkadaşı olan Nuri Conker:

“Ne? Ne... Sen mi düzelttireceksin?”

Diye küçümseme ile sormuş. Bunun üzerine Nuri (Conker) Bey'le aralarında şöyle bir konuşma geçmiş:

“Evet, ben doktoru Dışişleri Bakanı yapacağım. Bütün yanlışlıkları ona düzelttireceğim.”

Nuri Bey şaka ile sormuş:

“Demek sen doktoru Dışişleri Bakanı yapacaksın. O halde ya beni?”

“Seni de vali ve komutan yaparım!”

Bu konuşmaya, hazır bulunan Salih Bozok da karışıyor:

“Herhalde bu arada beni de bir şey yaparsınız?”

Mustafa Kemal Bey Salih'in bu sorusuna, biraz düşündükten sonra:

“Salih, seni yaver yapacağım ve yanımdan ayırmayacağım” cevabını verince Nuri Bey yine dayanamamış, tekrar atılarak:

“Allahını seversen, sen ne olacaksın ki, hepimize şimdiden böyle birtakım onurlar veriyorsun?” demiş.

Mustafa Kemal Bey, Nuri Bey'in bu sorduğu soruya gülerek: “Bu memuriyetleri, bu onurları veren ne olursa işte ben o olacağım” diye karşılık vermiş.

Atatürk, ileri görüşlülüğün dikkate değer bir belirtisi sayılan bu konuşmayı, bu arkadaşlara tekrar tekrar anlattırırdı." (Ali Kılıç, Hatıralar, Milliyet Gazetesi, 15.10.1951. Ayrıca bakınız; Atatürk'ün Sırdaşı Kılıç Ali'nin Anıları, Derleyen: Hulûsi Turgut, 14. Baskı, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2012, s.518.)

DAMADI DA KENDİ GİBİ BAKAN OLDU

1961 yılında idam edilen Menderes döneminin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu (1957-1960) onun kızı Emel Hanım ile 1934 yılında evlenmişti… Yine onun döneminde Türk Hariciyesinde yetişmişti… Kayınbabası Aras’ın doğum yeri Çanakkale’den  Milletvekili (1957) olarak Meclis’te görev yapmıştı…

Büyük hariciyeci İstanbul Rumelihisar’da yatıyor…

ERCAN DOLAPÇI