Acıbadem Ataşehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Çağrı Büke, depremler sonrası solunum yolları enfeksiyonları, ishal ile seyreden gastrointestinal sistem enfeksiyonları, deri ve yumuşak doku enfeksiyonları ile kemirici hayvanlar ve haşereler aracılığı ile bulaşan enfeksiyon hastalıklarının gelişebileceğini vurgulayarak, "Kullanılabilir ve içilebilir temiz ve güvenli suların kısıtlılığı, ellerin hijyeninin gerektiği kadar yapılamaması, yaşam alanlarının yeterince temizlenememesi, olanaklar nedeniyle tuvaletlerin ve sonrasındaki temizliğin yetersizliği, zorunlu olarak dar alanlarda daha kalabalık yaşama düzenine geçiş, alt yapının etkilenmesi nedeniyle ortaya çıkan kemirici ile bunların üzerlerinde taşıdıkları haşaratlar ve bunlarla mücadelede yetersizlik, enfeksiyon hastalıklarının sık görülmesi ve salgın düzeyine ulaşması ihtimali ile karşı karşıya bırakabilecektir." dedi.

Prof. Dr. Büke, solunum yolu enfeksiyonlarının, sıklıkla damlacık yoluyla bulaştıkları göz önüne alındığında, dar alanda, kapalı ortamda kalabalık yaşam şartları nedeniyle hasta birinden sağlıklı kişilere bu enfeksiyon etkenlerinin daha kolay bulaşıp, üst solunum yolları enfeksiyonu oluşmasına neden olacağını anlattı.

Büke, erken tanı ve gerekli tedavi uygulanmadığında başta yaşlılar, çocuklar ve bağışık sistemi zayıf kişilerde olmak üzere hastalığın alt solunum yollarına kadar ilerleyerek, virüsler ya da ikincil bakterilerin yerleşmesine bağlı olarak zatürre gelişmesine yol açacağını kaydetti.

Depremde oluşan yıkıntı sonucu vücudun herhangi bir yerindeki deri bütünlüğünün bozulmasıyla gelişen yaranın temiz ve hijyenik koşullarda bakımı yapılmazsa deri ve yumuşak doku enfeksiyonunun gelişebileceğini aktaran Büke, bazı yaralardaki enfeksiyonların da başka birine bulaşabileceğini ve bunda yara enfeksiyonu olan kişinin yarası ile diğer kişinin vücut bütünlüğü bozulmuş derisine temasın rol oynadığını dile getirdi.

Çağrı Büke, kemiriciler ya da haşaratlar aracılığıyla bulaşan enfeksiyonların ortaya çıkmasına, söz konusu hayvan ve böceklerin ısırması, bulundukları ortamın insanlarca solunması ya da çıkartıları ile bulaşan besin maddelerinin tüketilmesinin neden olduğunu belirtti.

Büke, "Öksürük, boğaz ağrısı, yutma güçlüğü, baş ağrısı, burun akıntısı ya da tıkanıklığı, kas ve eklem ağrısı, yüksek ateş gibi yakınmalardan bir ya da birkaçının birlikte olması solunum yolu enfeksiyonunu akla getirmelidir. Toplu yaşam alanlarında ağzı ve burnu kapatacak şekilde maske kullanılması birincil önlemdir. Aynı ortamda yaşayan, kronik ya da bağışıklık sistemini etkileyen hastalığı olanların da maske kullanmaları yararlıdır. Hastanın bulunduğu ortamın sıklıkla havalandırılması, aynı ortamı paylaşan kişilerin ellerini temiz tutmaları, ellerin temas ettiği yüzeylerin gerekli olduğu durumlarda çamaşır suyuyla 1/100 oranında sulandırılmış suyla temizlenmesi alınacak önlemlerdendir” dedi.

Büke, kirli ve güvenli olmayan suların içmede, gıdaları yıkamada ya da pişirmede kullanılmamasının ishalle seyredecek hastalıkları önleyeceğini aktararak, "Şu an deprem bölgesinde içme ve kullanma suyuna erişimin kısıtlılığı önemli sorunların başında gelmektedir. Bu nedenle mümkün olduğunca kapalı plastik ya da şişe sularının kullanımı tercih edilmelidir" dedi.

İshal ile seyreden gastrointestinal sistem enfeksiyonlarının özellikle çocuklar, ileri yaş grubundakiler ve altta bağışık sistemi baskılayan hastalıkları olan bireyleri ciddi sonuçlarla karşı karşıya bırakabileceğini aktaran Büke, temel önlemin kişinin hastalığı bulaştırmaması için tedavisinin planlanması ve bu kişilere tıbbi izolasyon kurallarının uygulanması olduğunu ifade etti.

Prof. Dr. Çağrı Büke, deri ve yumuşak doku enfeksiyonu gelişen hastaların bir an önce hekime başvurmalarının önemine dikkati çekerek, tetanosa karşı da profilaksinin bir an önce başlatılması gerektiğini dile getirdi.

Çocukluk döneminden beri düzenli tetanos aşıları yapılan ve 10 yılda bir tekrar dozları sürdürülen kişilerin yaralanmaları durumunda öncelikle yara temizliği yapılması ve aşı durumunun değerlendirilmesi gerektiğini belirten Büke, şu önerilerde bulundu:

"Yaralanma ağır değilse düzenli aşılanmış ve son 10 yıl içerisinde tekrar dozu yapılmışsa aşıya gerek yoktur. Ağır bir yaralanma durumundaysa düzenli aşılanmış ve son aşıdan sonra 5 yıldan daha uzun süre geçmişse 1 doz aşı uygulanmalıdır. Aşı durumunun bilinmediği, aşılanmanın tam olarak sürdürülmediği ya da tekrar doz yapılma süresi 10 yılı geçmiş bir kişide aşı 3 doz (0, ilk dozdan bir ay sonra ve başlangıçtan 6 ya da 12 ay sonra) yapılmalıdır. Böyle kişilerde ağır bir yaralanma söz konusuysa aşı şemasının uygulanması yeterli olmayıp bu kişilere tetanos anti-toksini de uygulanmalıdır. Kurtarma ekibindeki kişiler için de tetanos aşı durumu sorgulanmalı ve gerekli profilaksi uygulanmalıdır."

Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Altuntaş Aydın, "Özellikle el, tuvalet ve gıda hijyeni çok önemli. Mümkünse kapalı suların kullanılması, sebze, meyve eğer yıkanacaksa onların temiz sularla yıkanması gerekir. Tuvaletten sonra el hijyenine dikkat edilmesi, atıkların uygun şekilde ortamdan uzaklaştırılması, başıboş hayvanların kontrolünün sağlanması, kemirgenlerin, etkilenmiş olan evcil hayvanların veya vahşi hayvanların da ortamdan uzak tutulması oldukça önemli. Bulunulan ortamların havalandırılması, uygun aşılamanın sağlanması ve mevcut aşılamanın da sekteye uğramaması da önem arz ediyor"dedi.