Değerli AydınPost okuyucuları, bu hafta yazımla sizi geçmiş dönemlere götüreceğim. Ve diyorum ki; her mekan ve her makamda ‘’Ben değil sen diyebilen, nefs ile değil aşk ile yol alabilen. Yokluk içerisinde olsa dahi sahip oldukları ile yetinebilen, edebi baş tacı edip sevgi ile yol alan, saygı ile yol verebilen biri arayan, biri bilen, biri benliğinde görebilen insandan öte insanı kamil olma yolunda yürüyebilen Anadolu’nun can dostları. Sizleri başlıkta da gördüğünüz gibi 6. Kıtanın başkenti, son 11 yıl içerisinde dünya kültürü tarihinin en önemli kara parçası olan Anadolu’nun evrensel ve milli değerli içerisinde yapılan bu çalışma dikkatleri yeniden Anadolu üzerine çekmeye amaçlamaktadır.

Halikarnas balıkçısı mahlası ile bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı’ya göre yeryüzündeki 6. Kıta Akdenizdir. Hayatının büyük bir bölümünü Akdenizi özellikle de Anadolu uygarlıklarını araştırmakla geçiren balıkçının bu tanımlamasına bizim ekleyebileceğimiz şu olabilir; Anadolu 6. Kıta olan Akdenizin başkentidir. Yeri gelmişken yazmadan geçemeyeceğim. Geçen hafta Antalya’da kaldığımız 5 yıldızlı tesislerde kalan 1000 kişinin içinde sadece minik bir Türk grubu vardı. Gerisi hepsi Avrupalıydı. Düşünebiliyor musunuz? Ekim ayında Akdeniz sahilleri ve otelleri Avrupalı turistlerle dolu.

Küçük Asya ‘asia minor’ olarak adlandırılan Anadolu yeryüzünün gözbebeği ve kültür başkentidir. Tarihi yazılı olarak takip edebildiğimiz süreç boyunca yeryüzünün hiçbir coğrafi bölgesi üretegeldiği milli değerlere ve/veya taşıyageldiği evrensel nitelikleriyle Anadolu coğrafyasıyla mukayese edilmez. Nedeni yazılı tarihin başlangıcından günümüze kadar gelen süreçte dünya coğrafyasının değişik bölgelerinin dünya kültür ve sanat eserlerine yaptığı katkılarda ararsak göreceğimiz odur ki 10 bin yıllık Anadolu kültürü ve sanatıyla boy ölçüşebilecek başka bir coğrafi bölge yoktur.

Binlerce yıldan beri her açıdan dünyanın 2 en önemli kıtası olan Asya ile Avrupanın bağlantı noktası (köprüsü) hep Anadolu olmuştur.

Yazılı tarih öncesi yani M.Ö 8000 ve 5500 neolitik dönemde ilk olarak Anadolu coğrafyasındaki insanlar mağaralardaki yaşamlarına son verip ovalara inerler ve üretime başlarlar. Neolitik dönem dünyasında öncelikle Çatalhöyük’te insanlar ev yapıp buğday üretmeye başlar ki bu bir devrimdir. Aynı yıllarda dünyanın bir çok yerinde insanlar mağaralarda yarı vahşi bir şekilde yaşarlarken Anadolu’nun Çatalhöyük bölgesinde (Konya’ya 50 km) insanlar mülkiyet edinmiş daha da önemlisi üretime geçmişlerdir. Bundan öte günümüz Diyarbakır’ının yakınlardaki Çayönü bölgesinde M.Ö. 9000 yıllarda keçi, koyun ve köpek evcilleştirilmiştir.

Gerek neolitik (M.Ö 8000-5500) gerek kalkolitik (M.Ö 5500-3000) gerekse de erken-orta ve geç tunç devri (M.Ö 3000-1200) Anadolu’su o dönemler dünyasının önder kara parçasıdır. Tarihi yazılı olarak incelemeye başladığımız yer Mezopotamya’dır. Yazının Mezopotamya’da Sümerler tarafından icadı ile insanoğlu için yeni bir dönem başlar. M.Ö 9000 yıllarda icat ettikleri yazı ile Mezopotamya’nın Sümer halkı günümüz dünyasında bile bir kaynak eseri olan Gılgamış destanını meydana getirmiştir. Gılgamış destanının temel unsuru ölümlü insanoğlunun ölümsüz tanrılara karşı çeşitli olaylarla ilgili verdikleri mücadele olarak özetlenebilir. Yazıyla önemli bir uygarlık oluşturan Sümer halkı için –ki buna gılgamış destanı kaynaktır- o dönem dünyasında en önemli yer Anadolu olmuştur. Sümer halkının ve devletlerinin sahip olmaya çalıştıkları bereketli Anadolu coğrafyasını güneşin bahçesi olarak adlandırmaları buna örnek teşkil eder.

Sümerlilerden 1000 yıl sonra M.Ö 3000‘li yıllarda yazıyla tanışan Mısır halkı tarihe yeni bir ivme kazandırır. Ve Sümerin rakibi olarak tarih sahnesinde yerini alır.

Yaklaşık 1000 yıl boyunca yani M.Ö 2000’li yıllara kadar o dönem dünyasının 2 süper gücü her alanda birbirinin rakibi olmuştur.

Sümerden sonra süper güç konumuna yükselen Mısır dikkatini Anadolu’ya çevirir. Ve coğrafyanın güzelliği ve zenginliği karşısında hayranlığını gizleyemeyerek Sümerlerin güneş bahçesi dediği bu topraklara denizin yüreğinde yaşayan insanların ülkesi adını layık görür. Gerek Sümerlilerin gerekse Mısır’ın sahip olabilmek için can attığı ve adeta isim koymada yarıştığı Anadolu M.Ö 1300’lerde ilk kutsal kitap olan Tevrat’ta da cennet bahçesi olarak adlandırılacaktır. Günümüzde ise biz bu eşsiz kara parçasına yeryüzünün başkenti diyoruz. Anadolu Asya ve Avrupa ana kıtalarına bir köprü olduğu için mimari, bilim, felsefe, sanat, edebiyat, teoloji, mitoloji, arkeoloji ve daha birçok bilim dalında ilklerin ana merkezidir.

Ne yazıyı icat eden Sümerin ne de M.Ö 3000’lerde yazıyla tanıştıktan sonra kendi uygarlığını oluşturan Mısır’ın medeniyet ölçütleri tam anlamıyla evrensel nitelikte değildir. Kabul ederiz ki yazının icadıyla dünya uygarlık tarihi hızlı bir ivme kazanmıştır. Ancak M.Ö 2000’li yıllarda Asurlu ticaret kolonileri sayesinde yazıyla tanışan Anadolu artık yeni medeniyetlerin ev sahibi konumundadır. M.Ö 2000’li yıllarda Anadoluda bağımsız fakat oldukça ileri düzeyde yaşayan yerli hakların (hati, huri, luvi) Kafkasya’dan gelen Hititler kısa zaman içerinde bir birlik etrafında toplanmayı başarırlar. Kendi ifadeleriyle nesillerin, tarihçilerin isimlendirilmeleri ile Hittitlerin M.Ö 1800 ile 1200 arasında kurdukları imparatorlukları ile Anadolu o dönem dünyanın en güçlü devletinin merkezidir. Tüm medeniyetler uygarlıklar Anadoludadır.

1000 tanrılı dine mensup olan Hititler dünyanın en büyük heykel atölyesini (yesemek) günümüz Gaziantep yakınlarında kurarak tanrı ve yarı tanrının heykellerini yaparak ihraç ederler. Ayrıca ceza hukuku, medeni hukuk, ticaret hukuku, aile hukuku gbi yasaları günlük hayata uygularlar. M.Ö 1200’lü yıllarda tarih  sahnesinden çekilen Hititlerden sonra Anadolu uygarlıklar tarihinin yeni isimleri sırayla Frigyalılar, Kimerler, Lidyalılar, persler, Helenistik dönem roma, Bizans, Osmanlı ve 20. Yy’dan sonra modern Türkiye Cumhuriyeti’dir. Yukarda sadece belli başlı saydığımız devletlerden pers ve batı roma hariç tamamı için Anadolu merkez olmuştur. Ve o yüzden diyoruz ki 6. Kıtanın başkenti Anadoludur.

Görüldüğü gibi Anadolu zengin ve renkli, tarih boyunca sayısız milletlere yurt olmuş ve burada birbirinin ardı sıra medeniyetler oluşmuştur. Birbirinden farklı kültürlerin önceleri istila amacıyla gelip sonradan merkez tuttukları Anadolu bu farklı ve o denli renkli kültürler sayesinde zengin medeniyetlere ev sahibi olmuştur. Bu noktada kültür ile medeniyeti tanımlamak yerinde olacaktır. Medeniyet çeşitli milletlerin ortak malıdır. Çünkü her medeniyete ona sahip olan çeşitli milletler ortak bir hayat yaşamak için oluştururlar. Bu nedenle medeniyet uluslararasıdır. Medeniyeti meydana getiren milletlerin öz değerlerin kültür denir. Ve kültür de milletindir. Medeniyet iktisadi, dini, hukuki, ahlaki fikirler bütündür. Kültür ise dini ve ahlaki güzellikler bütündür.

Tanımında da anlaşılacağı üzere medeniyet çeşitli milletlerin ortak malıdır. Anadolu hedefsel coğrafyası gereği tarih boyunca kavimlere göç yolu olduğu gibi çoğu kez de bu kavimlerin yurt edindikleri bir saha olmuştur. Yüzlerce kavim aynı coğrafyada binlerce yıl birlikte yaşama ve üretme olanağı içerisinde hem geldikleri yerden getirdikleri milli kültürlerini devam ettirmişler hem de çoğu zaman barış içerisinde yan yana yaşadıkları diğer kavimler ile birlikte medeniyetler meydana getirmişlerdir. Anadolu coğrafyası eşsiz güzellik ve zenginliğiyle topraklarını yurt edinen her kavme hem cömertliği sunmuştur. Bu güzel Anadolu bahçesinde yaşam olanağı bulan kavimler taşıdıkları milli kültürlerini günümüze kadar getirebilmişlerdir. İşte Anadolunun başka bir güzelliği de renkli kültür çeşitliliğidir.

Anadoluya çeşitli zamanlarda gelerek burayı yurt edinen kavimler zaman zaman birbirleriyle çatışmış olsalar bile dışarıdan gelen bir tehlike karşısında birlik olabilmeyi başarmışlardır. Buna en güzel örnek Truva savaşıdır. Sparta önderliğindeki batı emperyalizmine karşı o dönem dünyasının en zengin şehri olan Truva’yı yalnız bırakmayan Anadolular Truva’nın yardımına koşmuşlardır. Tarihin bilinen ilk anaerkil savaşçı kavim olan amazonlar Karadenizden (Terme) Kayralılar (Bodrum) Egeden (Hatitler) Güneydoğu Anadoludan gelerek Truva ile birlikte bir anlamda Anadolu için Sparta ve batıya karşı savaşmışlardır. Batı ile doğunun ilk büyük savaşı olan Truva savaşında Anadolu halklarının kahramanı Hektor olmuştur. Yüz yıllar sonra emperyalist batı yeniden Anadoluya saldırdığında da yer aynıdır. Çanakkale binlerce sene önce Truva savaşında olduğu gibi Anadoluda yaşayan tüm etnik gruplar Türk ulusu ile birlikte Mustafa Kemal’in önderliğinde birlik içerisinde emperyalizmi bir kez daha dize getirir. Fatih Sultan Mehmet’ten sonra ikinci kez Hektor’un öcünü alan Anadolunun son kahramanı Mustafa Kemal’dir.

Dünya kültür başkenti Anadolu tarihte yaşanan birçok ilkelerin yurdudur. Akla gelen örneklerden en önemlisi ilk kitabın Bergamada oluşturulmuş olmasıdır. Yine ilk para da M.Ö 7. Yyda Lidyanın Sardes şehrinde basılmıştır. Mitolojik olsa dahi ilk güzellik yarışması da Kazdağında yağılmıştır. İlk asma köprü pers kralı Daryus tarafından Çanakkale boğazında kurulmuştur. Ve bunlara benzer daha nice örnekler sıralanabilir.

Değeli AydınPost okuyucuları; Anadolu tarihi yetiştirdiği münhasır şahsiyetle ile de anılmaya değerdir. Tarihin babası olarak bilinen Heredot (Bodrum) maden coğrafyasının babası Strabon (Amasya) sofist Diojen (Sinop) doğa bilimcisi ve felsefenin kurucusu Thales (Milet) herkesin hatta Sokrates’in bile ‘’anlamakta zorluk çektim’’ dediği karanlık adam Heraklitos (Efes) antik çağın kadın şairi Sopha(Midilli) ilk kadın amiral 2 Artemisis (Bodrum) edebiyat türüne ilk örneğini veren Ezop (Bandırma) ve daha niceleri bu topraklarda yaşamışlardır. Ve onun için 6. Kıtanın başkenti Anadoludur. İlklerin yurdu Anadolunun ve onun güneşi altında yetişen sanat, edebiyat ve bilim inanları sayesinde şaheser nitelikte dini-sivil mimari eserlere de sahibiz. Binlerce yıldan beri hemen hemen her dönemde Anadolulu sanatçılar, şaheser özelliklerini günümüzde de koruyan eserler inşa etmişlerdir. Anadolu coğrafyasında gelecek hafta küçük bir gezinti yaparsak Yeditepe Anadolunun her tepesinde farklı tarihlere ait onlarca eser görebileceğiz ve yazıp beğenilerinize sunacağım. Bu yüzden bu topraklarda kurulan medeniyetler yaşanan savaşlar göçler geçişler ve her birinin bıraktığı izlerle bezeli yaralı fakat aldıklarının karşılığını fazlasıyla veren mağrur Anadolunun sessiz vakur hesap sormaksızın cömertçe kendini insanlığa sunuşuna tanıklık ediyorsunuz. Ve bu yüzden tüm Anadoluyu gezmelisiniz. Hani derler ya çok gezen mi bilir çok okuyan mı? Ben de derim ki çok gezen bilir.