Küçük bir sinek penceremdeki camı delmeye çalışıyor. Tüm gücü ile camı itiyor, sanki camı kıracak birazdan. Tutsaklığını yenecek, tüm canlılar gibi varlığının vazgeçilmez bir kuralını gerçekleyecek “ Özgür olmak için doğmak”, İngilizce deyimiyle “born to be free”.
Sineğin stresini hissediyorum, öfkesini, gücünü… Neredeyse kendini parçalayacak… Dayanamıyorum, onunla bir oluyorum, kalkıp camı açıyorum, özgürlüğe yolluyorum onu. Mutluluk rüzgarı esiyor odamda; sinekle olan paylaşımımı düşünüyorum… Odam ferahlıyor. Ancak düşünceler konuyor başıma sinekler gibi…
Hastalarımı düşünüyorum… Çoğunlukla 40’lı yaşlarda; yani farkındalığın ve öz sorgulamanın başladığı yıllarda otoimmün hastalık denilen, insanın kendi kendini yiyip bitirdiği hastalıkları… Tıpkı sineğin kendini yok etmesi gibi, tutsak insanın nasıl kendini hastalıklarla yok ettiğini gözlemliyorum yıllardır… İlaçlarla boşuna baskılanmaya çalışılan geçici ve paracı çözümlerle oyalanan hastalar… Bilim ve ilaçlar yetiyor mu sorunuzu çözmeye? Daha fazla hapsetmiyor mu sizi “para” denilen köle tacirinin camdan hapishanelerinin içine?
İnsanoğlu durmadan tüketime özendiriliyor, “Sahip olmanın” verdiği şeytansı güç, insanları bir süreliğine aynadaki deve dönüştürüyor. Ancak devler büyüdükçe cüceler bir sinek olurcasına küçülüyor. Sinek vızıltıları tüm dünyayı kaplıyor.
Sinekler, önlerine konulan baldan tatlı gibi görünen, ancak birçoğunun ayaklarının yapıştığı tuzaklarda debelenip ömürlerini bitiriyor. Özgürlükten uzak; ancak durmadan debelenip duran; reçelden başka güzellik görmemiş tanımamış bir yaşamla tükeniyor ve tüketiyor.
Özgür ruhlu, ancak camların arkasına hapsolmuş diğer sinekler dünyaya yaydıkları stres enerjileri ile yeryüzünü ısıtıyor. Savaşlar, kavgalar, hastalıklar yeryüzüne yayılıyor…
Çözümü düşünüyorum ardından : ‘Ne olabilir?’ diye… Birden özgürleşen penceremdeki sinek geliyor aklıma ve odama yayılan mutluluk… Masamın üzerindeki reçele gömülecek kadar aptal ve açgözlü olmayan sineğim. Özgürlüğü, uçmayı, tertemiz havayı hissetmeyi durmadan yiyip başkalarını taklit etmeye yeğ tutan sineğimi… O şimdi özgür. İkimiz de mutluyuz. Dünyaya yayılan tatlı mutluluk ve paylaşma doyumunu her ikimizde hissediyoruz.
Siz de bizi hissediyor musunuz?