ÖLÜMÜNÜN 10. YILINDA RAUF DENKTAŞ


 

"Beni en çok Atatürk'ün vatan sevgisi, bayrak sevgisi, milli bağımsızlık tutkusu etkilemiştir. O kadar çok yönlü lider ki! Eğer anlayabilir ve kavrayabilirseniz Atatürk'ün birçok yönünden etkilenebilirsiniz."


Bugün, KKTC kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın ölümünün 10. yılı...

Ömrünü Kıbrıs Türk’ünün özgürlük ve vatan mücadelesi için adayan Denktaş, bu davada çok önemli kazanımlar elde etti. KKTC’yi kurdu. Birinci Cumhurbaşkanı oldu. Emperyalist saldırıları göğüsledi, milli davamızdan vazgeçmedi. Yılmaz bir kale gibi dimdik durdu!

Denktaş'ın hayatı bir anlamda da 'bizden sonraki' Kıbrıs'ın tarihidir. Kıbrıs, Abdülhamit döneminde '93 Harbi' sonrası İngiltere'ye 1878 yılında kiralanmış, 1914 yılında da ilhak edilmişti. Ada'daki Türkler de İngiltere'nin 'koloni' yönetimi altına girdi. Türkiye kendi derdinden onları bir anlamda unutmuştu. Hâkim Raif Bey'ın oğlu olarak 27 Ocak 1924 günü, Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki sıkıntıların içinde Baf'ta dünyaya geldi. Sıtma ve verem kol geziyordu... Bir de Türk düşmanlığı... Denktaş doğumundan 18 ay sonra annesini kaybetti. Babası Mehmet Raif Bey, okuyan, araştıran, aydın bir insandı. Türkiye'deki Kemalist Devrimi yakından takip ediyor; yenilikleri aile yaşamında uyguluyordu. Evde çarşaflar atılmış, fesler baştan düşmüştü. Bir ödül töreninde fes giymeden gittiği için sömürge valisini kızdırmıştı. Rauf Denktaş da bu ortamda büyüdü. Lise yıllarında Atatürk'ü özümsemeye başlamıştı. Babası ona "İyi bir avukat, güçlü bir gazeteci ol, memur olma!" demişti. O çok şey oldu...

KÜÇÜK BAŞLATTI O BÜYÜTTÜ

Ada'daki eğitiminden sonra İngiltere'ye iki kez gitti. Birincisinde öğretmen olarak, ikincisinde ise hukukçu olarak döndü. Bombalar altında okumuştu. 1941 yılında kaybettiği babasının da vasiyetini böylece tutmuş oldu. İkinci Dünya Savaşı'nda hırpalanarak çıkan İngiltere, savaş sonrası hızla kolonilerini kaybetmeye başladı. Bundan cesaret alan Ada'daki Rumlar, Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlanmak için el altından çete faaliyetlerine başlamışlardı. Buna da kilise papazları önderlik ediyordu. Ayrımcılık ve saldırılar hızlanınca, Türkler arasında 'kendini savunma' refleksleri gelişmeye başladı. Saldırılar Denktaş'ın yakınına kadar geldi. O günlerde Dr. Fazıl Küçük, Halkın Sesi gazetesiyle bu mücadeleyi başlatmıştı. Denktaş da gazetede yazdığı yazılarla kendini onun yanında buldu...

OYUNLARA BOYUN EĞMEDİ

Gelişen olaylarla birlikte Kıbrıs hadisesi de Türkiye'nin bir numaralı gündemi oldu. 1958 yılında Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kuruldu. 1959 yılında başlayan Londra görüşmelerinden, 1960 yılında İngiltere, Türkiye ve Yunanistan'ın garantörlüğünde Kıbrıs Cumhuriyeti doğdu. Devlet aşamasında sıkıntılar birden son bulmadı. Çok şey pamuk ipliğine bağlıydı... Rumların önderi Makarios, hiçbir zaman aklından 'Enosis'i çıkarmadı. Türkiye'nin politikası ise 'Ada'da iki kesimli bir Cumhuriyet'in yaşatılması'ydı. Onlar ise bunu 'Enosis'e giden yolda bir aşama' olarak görüyordu.

Daha ilk günden verilen mesajlar Türkleri rahatsız ediyordu. Makarios Cumhurbaşkanı, Dr. Fazıl Küçük de yardımcısıydı. Denktaş da Küçük'ün... Rumlar kendi elleriyle devleti yaşatmadılar. 1964 yılında zirveye çıkan saldırılarını başlatırlar. Amaç Ada'da Türkleri korkutarak kaçırtmaktı. Rumların bu siyaseti, Denktaş'ı da rahatsız eder. Denktaş oynanan oyunları anlatmak ve Türkiye'yi uyarmak için durmadan Ankara'nın yolunu aşındırır. Zamanın Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'yla sert tartışmalar yaşar. Yeri gelir Zorlu onun yüzüne kâğıtları fırlatır... O yılmaz… Hükümet kulak tıkayınca, İsmet Paşa'nın kapısına dayanır. Durmadan şunu söyler: "Rumlar tarafından Cumhuriyet yıkılıyor. Adım adım silahlanıyorlar ve bizi yok edecekler. Hazırlıklı ve Ada'da güçlü olalım."

Bu fikirleri hükümet tarafından 'aşırı' bulunur. O ise buna aldırmaz. Bu konuda, zaman zaman dava arkadaşı Fazıl Küçük'le bile ters düşer. Cadı kazanları tıpkı bugün olduğu gibi o günlerde de kaynatılır. Öyle psikolojik savaş yürütülmektedir ki, neredeyse Fazıl Küçük ve Denktaş kanlı bıçaklı duruma gelecekler. Denktaş bunları sabırla ve inatla aşar. Hep 'birlik' olmanın yolunu arar. Ters düşse de Küçük'le bir olur. Onu ikna etmeye çalışır. Tabi Türkiye'yi de...

BURADA SANA MUHTACIZ’

Hep aklı Ada'dadır. Bir gün Ada'ya Ankara’dan izinsiz gittiği için İsmet Paşa tarafından haşlanır: "Beyin takımının cephede işi yok, burada sana muhtacız!" İsmet Paşa, 1964 yılında Ada’daki olayların tırmanması üzerine TBMM'den 'müdahale' kararı aldırır. ABD Başkanı Johnson, kaba bir üslupla Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa'nın Türkiye'sini tehdit eder. O ise askerce cevap verir: "Gerekirse yeni dünya kurulur ve biz orada yerimizi alırız."

7. Cumhurbaşkanımız Fahri Korutürk de eski bir Deniz Kuvvetleri Komutanı olarak Kıbrıs'ın önemini anlayanlardandır: “Kıbrıs giderse 13 Yunan adasıyla sarılmış olan Türkiye, denizlere açık bir ülke olmaktan çıkacaktır.” En iyi Bülent Ecevit'le anlaşır. Zaferin tadını da 1974 Temmuz'unda onunla aldı... O gün bir çocuk kadar şendi... 1983 yılında KKTC'yi ilan ettiğinde Turgut Özal küplere binmişti. ABD kızar diye... 2002 yılından sonra yapılanları ise Rumlar'dan bile görmemişti. Ömrünün son yıllarında ise Doğu Perinçek'le buluşmuştu. Perinçek de "Kıbrıs giderse Türkiye de gider, Kıbrıs Türkiye'nin ön cephesidir" diyordu. İkisi de o cephede savaştılar. Yeri geldi Ankara’da yeri geldi Lozan sokaklarında... Talat Paşa Komitesinde

DENKTAŞI’IN DEĞİŞMEZLERİ

Denktaş'ın değişmezleri şunlardır: "Türklere devlet statüsü, Türkiye'nin asker desteği ve birlik olma ısrarı!" Ölene kadar da hep bunları haykırdı. Çünkü Ada'nın durumunu ve Rumların siyasetini iyi biliyordu. Girit'in başına gelenleri unutmamıştı. Ada'da yapılmak istenenin de bu olduğunu biliyordu. En önemlisi de bu işlerin arkasında emperyalist güçlerin olduğunu hep akılda tuttu. Kale gibi antiemperyalistti. Aydın ve Atatürkçüydü. Atatürk'ü çok iyi biliyordu. Özümsemişti. Onun yaşamını kendisine örnek almıştı. TMT'nin kurucusuydu ve bir militan gibi hep en önde savaştı.

Kod adı: “Toros”tu! Yeri geldi sürgün edildi, yeri geldi Ada'ya gizlice dönerken yakalandı... Ama sonunda hep o kazandı ve haklı çıktı! Devrimciydi; devlet kurdu, sömürgeci 'koloni' yönetimi altındaki 'cemiyet'e millet bilinci verdi. Emperyalizme boyun eğmedi. Diplomasi oyunlarına ise hiç gelmedi; onların ayaklarına doladı. Tek başına bir kale gibiydi... Dik durdu ve dimdik bir ormanda ağaç gibi ebediyete intikal etti...

Bunun sırrını ise İhsan Tayhani'ye yıllar önce şöyle anlatmıştı: “Beni en çok Atatürk'ün vatan sevgisi, bayrak sevgisi, milli bağımsızlık tutkusu etkilemiştir. O kadar çok yönlü lider ki! Eğer anlayabilir ve kavrayabilirseniz Atatürk'ün birçok yönünden etkilenebilirsiniz.”

Denktaş bir de vasiyet gibi şu sözleri eklemişti: "Allah bizi vatansız, bayraksız ve Atatürk idealinden yoksun bırakmasın!" (İhsan Tayhani, Özgürlük Yolunda Bitmeyen Koşu, 'Denktaş Kitabı', Kaynak Yayınları, 2011.)

Denktaş, Aydın Hanım'la 'Beşik kertmesi'ydiler

Denktaş'ın ölümüne en çok 61 yıllık eşi Aydın Hanım üzüldü... 2 Şubat 2019 tarihinde kaybettiğmiz Aydın Hanım, eşinin ölümünün ardından günlerce yas tutmuştu… Aydın Hanım, cenazeden sonra eşinin çalışma odasını ziyaret ederek; eşyalarına dokunmuş ve onun kokusunu içine çekerek hıçkırıklarla ağlamıştı. Tayize defterine ise şunları yazmıştı: "Dairene geldim, sen yoksun. Kokun evi doldurdu, her yeri sen varsın gibi öpüp kokluyorum. Sen kalbimde her zaman yaşayacaksın. Nurlar içinde yat. Sarı saçlı, mavi gözlü karın Aydın..." 

AMCASININ TORUNUYDU

Onların evlilikleri ne görücü usulüyle ne de 'mantık' evliliğiydi... Çok özel bir hikâyesi vardı: Üniversite için Londra'ya giderken Aydın Hanım'la sözlendiler. Aydın Hanım, Denktaş'ın amcasının torunuydu. Aydın Hanım'ın babası Münir Bey oğlan bekliyordu. İsmini de 'evim aydın olsun' diyerek 'Aydın' ismini hazırlamıştı. Kız olunca da ismini değiştirmedi ve 'Aydın' koydu. Doğduğunda da 14 yaşındaki Rauf Bey'in kucağına vererek “nişanlın” demişlerdi. Denktaş, Londra'ya giderken “En zor da eşim olacak olan Aydın'dan ayrılmaktı” demişti.

Sevgilerini şöyle anlatır: “Evet büyüdükçe güzelleşen bu mavi gözlü küçük kız, o sözlerle sanki kalbime de yazılmıştı. Ayrılık günleri yaklaşıyordu. Yengem, -ki Aydın'ın nenesidir- Aydın'a avukat olarak döndüğümde evleneceğimizi söyler, bana da, "Sakın ha... Londra'da İngiliz kızlarına kapılma. Altın gibi kızımız seni bekleyecek, unutma!" derdi. O günlerde Aydın'a şiirler yazar, yine hayal aleminde onun sevgisi ile yanar tutuşurdum.”

FALCININ SÖZLERİ

Ada'dan ayrılınca sessizce sözlenmişlerdi. Gelen her mektup onu mutlu ediyor ve daha bir bağlıyordu. Hukuk fakültesini bitirip döndükten sonra da nişanlandılar ve 1949 yılında evlendiler. Londra'da bir falcı Denktaş'ın el falına bakmış "6 çocuğun olacak. Zengin olmayacaksın ama devlet kuracaksın" demişti. Devlet kurdu. Ama 4 çocuğu oldu. İlk oğlu Raif'i 35 yaşındayken 1985 yılında 'trafik kazası'nda kaybetti. Yüreklerine kor düştü. Aydın Hanım, Denktaş'ın ölümünden sonra oğlunun resmine dokunarak şunları söylemişti: "Babacığın artık yanında, sonunda buluştunuz. Beni de bekleyin, ben de geleceğim."

Kıbrıs gibi bir yerde lider eşi olmak kolay değil. Ölümlerin ve acıların kol gezdiği yıllarda Aydın Hanım hep eşinin yanında destekçisi oldu. Mutlulukları ise Kıbrıs Barış Harekâtı ve KKTC oldu.

Talat Paşa Komitesi kurucu başkanıydı

KKTC kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, emperyalist merkezli Ermeni soykırım yalanlarına karşı Temmuz 2005 yılında kurulan Talat Paşa Komitesi'nin kurucu başkanı oldu ve ölümüne kadar da her eylem ve toplantının aktif katılımcısıydı. Denktaş, Lonzan 2005 eylemi öncesi yayımladığı mesajında "Lozan, Türkiye'nin temeli. Aynı zamanda da Kıbrıs davasında da Lozan'da kurulan Türk-Yunan dengesinin 1960 Antlaşmaları'yla Kıbrıs'a getirilmesi. Şimdi dış dünya bilerek ya da bilmeyerek hem Lozan'ın Türkiye için kurduğu dengeyi, hem Kıbrıs'ta kurulan dengeyi bozma yolundadır. Bunları anlatmak, bunların kabul edilemez olduğunu duyurmak için, Lozan'a yeni bir can vermek için başlatılan bir girişim vardı. Bu girişimde bizim de payımız olacağı için memnunuz" demişti.

LOZAN’DA HALKLA BİRLİKTE YÜRÜDÜ

Denktaş ilk olarak, Talat Paşa Komitesi tarafından İsviçre'nin Lozan şehrinde 22 Temmuz 2005 günü düzenlenen 'Ermeni Soykırımı Emperyalist bir yalandır" toplantısına katıldı. İP Genel Başkanı Doğu Perinçek ve çok sayıda aydının da katıldığı 24 Temmuz yürüyüşüne Türkiye ve Avrupa'dan gelen aydın öncüler ve vatandaşlarla birlikte saatlerce yürüdü ve Baeaurivage Palace önünde yapılan mitingin açış konuşmasını yaptı.

‘BİRLİK OLUN’

Denktaş burada şunlara vurgu yaptı: “Buraya 'Lozan delinmez' demeye geldik. (...) Avrupa'da güçlü olunuz. Şu parça bu dernek diye hareket etmeyin. Birlik olun. Türkiye'ye Sevr'i yeniden dayatma davası vardır. Kıbrıs'ı elimizden almak davası vardır. Bu davalar karşısında birleşiniz. Türkiye'nin sesi olunuz. Burada bizim sesimizi de yansıtın. Dünya sadece Rum'un Yunan'ın sesini duyuyor. Yapılacak bir iş vardır, milli bir görevdir; birlik olmak birlikte hareket etmek.”

Baba Raif Heseyin Bey, ağabey Ertuğrul, abla Neriman ve ailenin küçüğü Rauf Bey...

 Rauf ve Aydın Denktaş çifti. Çocukları Raif, Serdar ve ikizler Ender ve Değer...

Genç hukukçu ve Kıbrıs Türklerinin lideri Rauf Denktaş, eşi Aydın Hanımla... Çocukları Raif, Serdar ve ikiz kızları Ender ve Değer ile birlikte...

İki dava adamı, Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş... Küçük'ü 15 Ocak 1984 günü kaybetmiştik.

Rauf Denktaş, Makarios ve Fazıl Küçük. Kıbrıs Cumhuriyeti günlerinde...  (Fotoğraflar: İhsan Tayhani Arşivi)

Denktaş ve Perinçek Lozan eylemlerinde…