Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Aydınpost'a abone olun

Aydınpost'a Google News'te abone olun

"Aleve aydınlığı için teşekkür et. Ama tükenmeyen bir sabırla gölgede durarak lambayı tutanı da unutma..."



Rabindranath Tagore - Şair, Yazar ve Ressam

(1861 – 1941)

Nobel ödüllü Hintli Şair. Şiirlerinin bir kısmı Bülent Ecevit tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir.

Bugün Sarıyer’den Kilyos’a giderseniz yaklaşık yarım saat süren yol üzerinde, çevresinde yüzlerce bina göreceksiniz. En popüleri de Zekeriyaköy ve çevresi. Dağlar tepeler hatta derin vadiler bile binalarla kaplanmış. Rumeli Feneri, Rumeli Kavağı yolları da yavaş yavaş yeşilliklerinden arınmakta. Kuşların göç yollarını izlemeye gittiğimiz yerleri en son gördüğümde neyse ki henüz doğal haliyleydi.

Filmi geri saralım simdi, mesela 50’li yıllara. Sarıyer’de mezarlığın olduğu yerdeki  Orta Çeşme’den sonra Maden Mahallesine kadar çok az ev vardı. Maden denilen yer araba ile beş dakika, yürüyerek on beş. Sonrasında mı, Kilyos’a kadar hiç yapı olduğunu hatırlamıyorum.

Hava karardığında eviniz Maden yolunda ise karanlığa alışmış olmanız lazımdı. Hele iki mezarlık arasındaki yürürken ve de çocuksanız. Elektrik yoktu, evlerde aydınlatma tamamen gaz lambası ile oluyordu. Çok nadir fener kullanılırdı. Su kuyudan çekilir, çamaşırlar elde yıkanır, yiyecekler tel dolapta saklanırdı.

Madendeki evimiz çok büyük bahçesi, girişinde bir kurt köpeği, ananemin ortalıkta dolaşan keçileri, yan bahçedeki sütçü teyzenin koyunları, inekleri, etrafı uçsuz bucaksız çayırları olan, yeşil örtülü harika bir yerdi. Abim, Metin Denizmen, İnci teyzem ve karşı yoldaki madamın oğlu Doğan edebiyata çok düşkündüler.

Yaz gecelerinde üçü bahçede oturur, neredeyse sabahlara kadar edebiyat sohbetleri yaparlardı. Ben de dayanabildiğim kadar onları dinlemeye bayılırdım.

Abim,  genelde ya Tagore’dan ya da Nazım Hikmet’ten şiirler okur, Rus edebiyatından, romanlarından dem vururdu. İnci teyzem ise o zamanın en değerli edebiyat içerikli “ VARLIK “ dergisi aşığıdı. Doğan da onlara iştirak eder, harika sohbetler yaparlardı.

Tagore’un “ben bir bambu ağacıyım” şiirini yüzlerce defa dinlemiştim abimden ama o şiiri çok aramama rağmen bulamadım. Çok güzel ve özde harika sözler içeren şiirlerdir Tagore’un şiirleri.

Tagore şiirlerini okudukça dinginleşiyor insan, dinleniyor beden ve kendinizi sanki hayal ettiğiniz yerde, yeşillikler arasında doğada ya da kumsala vuran suyun sesini dinlerken hissediyorsunuz.

Tagore Rabindranath, geleneksel Hint şiirinin son temsilcilerinden biri. Hint ve Batı kültürünü kaynaştırmak için yaptığı çalışmalar ve seyahatlerle biliniyor. Rabindra Sangit olarak bilinen Hint müziği kalıplarında bir vokal müzik üslubu geliştirmiş ve Hindistan milli marşının sözlerini yazmıştır. 1913 de Gora adlı romanı ile Nobel edebiyat ödülünü alan, ana dili Bengalce olan ancak eserlerinin çoğunu İngilizce yazan şair, yazar ve ressam.

GORA: 495 sayfa, yayın 2013. Romanın başkahramanı olan Gora, hitap yeteneğine ve etkileyici bir sese sahiptir ve Hinduizmin bir savunucusu olarak kendi dinini güçlü bir şekilde yaşamaktadır. Tüm kalbiyle huzurlu bir Hindistan istemekte ve bunun da ancak Hinduizm’in kanatlarının altında tüm sınıfların birleşmesiyle olabileceğine inanmaktadır. Zengin - fakir uçurumuna katlanamamaktadır.

Resimlerine ilgi gösterenler için: Rabindranath Tagore, the Artist (livehistoryindia.com)

Atatürk’ün Hediye Ettiği Kitaplar:

Tagore ile ilgili araştırma yaparken rastladığım bir bilgi ilgimi çekmişti. Ağustos 2019’da Hindistan Ankara Büyükelçisi Sanjay Bhattacharyya  İBB Başkanını ziyaretinde  “ Rabindranath Tagore isimli şairimiz, 1922’de İstanbul’u ziyaret etmişti. O dönemde Türkiye’nin babası olan Atatürk’le karşılaşmıştı. Ve Atatürk, kendisine 41 tane kitap hediye etmişti. Tagore’nin kurduğu üniversitede bu kitaplar hala sergilenmektedir. Ve kitapların önünde de ''Türk halkının armağanıdır'' yazılı plaka bulunmaktadır.”  demiş.

Önce “ Rabindranat Tagore University, Bhopal” ile temasa geçmiş, onların yönlendirmesi ile kitapların sergilendiği söylenen “ Vishwa Bharti Ubiversity, Stantiniketan” nezdinde yaptığım girişimden sonuç alamayınca Hindistan Büyükelçiliği Ankara ile temasa geçerek sergilenen kitapların fotoğrafını ve  listesinin teminini rica etmiştim.

Uzun süren yazışmalar sonucunda 31 Mart 2021 tarihinde Büyükelçilikten fotoğraf ve listenin gelişi beni çok sevindirdi ve Para Durumu okurları ile paylaşmak istedim.

*Bu vesile ile Hindistan Türkiye Büyükelçiliği'ne nazik yardımları için özel olarak teşekkür etmek istiyorum. ( Thanks to Embassy of India, Ankara for their valuable kind efforts to get the Picture and list of the books gifted by Atatürk to Tagore).     





Bu muhteşem şairin beğeneceğinizi düşündüğüm aşka ve hayata dair iki şiirini burada hep birlikte okumaya ne dersiniz;  

Aşka Çağrı

Beni bırakıyorsun kendi yoluna gidiyorsun

Ardından yas tutuyorum, kara yazı yazıyorum

Bir türkü gibi gelip yüreğime yerleşiyorsun

Ardın sıra yıllar geçiyor, dört nala baharlar

El değmedik çiçekler yavaştan bir bir soluyorlar

Bir yerlerden çıkıp çıkıp yağmur geceleri geliyor

Altın sarısı yaprakların ucundan güz

Ölümsüz nisan ayları yeryüzünü öpüyor.

Durmaya vaktimiz yok. Hepinizi çağırıyorum

Ancak bugün varız bunu bilesiniz

Yüreklerimiz yarılmadan, burkulmamışken daha

Hepinize gelin diyorum. Hepinizi çağırıyorum.

 

Hayata Dair...

Düşünüyorum da,

Sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.

Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,

Naif yönlerimizin keşfedilmesi,

Cesaretsizliğimizin anlaşılması,

Korkularımızın paylaşılması,

Sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.

 

Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız...

Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.

Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden.

İstiridyeler, deniz minareleri, midyeler,

Kirpiler ve kaplumbağalar gibi.

 

Sahi koruyor mu bizi bu çatlamamış sert kabuk?

Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?

Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize?

Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?

Duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?

Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak,

Ne çıkar ateşböceği sansalar beni?



Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin

O uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz.



Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.

O da çözülecek belki.

Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince.

Oysa bir görebilsek bunu.

Kalmadı böyle insanlar demesek.

Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.

Kırılmaktan korkmasak.

İncinsek, yaralansak.

Ne olur bir darbe daha alsak.

Yeniden açsak kendimizi, atabilsek o kabuğu.

Denesek. Risk alsak. Yanılsak. Fark etmez.

...

Tekrar, tekrar bıkmadan denesek.

Ve kucaklaşsak yeniden.

Tıpkı eskisi gibi.

Ne olduğunu anlayamadığımız o on beş yıldan öncesi gibi.

O zaman fark edeceğiz.

Ne kadar özlediğimizi birbirimizi.

Neler biriktirdiğimizi,

Kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.

Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.

Vakit az, paylaşmak, sarılmak için.

Yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.

Yüreği daha fazla küstürmemek lazım.

Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan.

Ve koşullar bir türlü düzelmeyen.

Sevgiye çok ihtiyacımız var.

Ufukta kara bir kış görünüyor.

Ancak birbirimize sokulursak atlatırız o günleri.

Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı.

Kurtulun bu yükten.

Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.

Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.

Hem hepimiz bir yıldızız.

Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi.
 
      ***

Ve birkaç söz yine şairden:

"denizin kenarında durup suya bakarak, denizi aşamazsınız."

"dünyayı yanlış okur da bizi aldatıyor deriz."

"kalbim, bir tek insana verilmeyecek kadar benim değildir."

"kanatları altınla kaplı kuş uçamaz."

"sevilmeyen yol kalabalıkta bile olsa ıssızdır.''

Sarıyer Maden’deki o sabahladığımız yaz gecelerinden bugüne yansıyan yaşamın bir güzelliğini paylaşmak ne güzel. Hayatımızdaki güzellikleri, zamanımızı, sohbetlerimizi biriktirdiğimiz dostlarımızla paylaşalım. Şiirlerle ve nağmelerle...

01.04.2021

Heybeliada

Fethi Denizmen