Kahramanmaraş'ın o acı feryadı henüz dinmemişken, Adana'nın enkazından yükselen bir umut ışığı, devletin üniformasını taşıyan bir şahsın karanlık hırsıyla acımasızca söndürüldü. O polis memuru ki, depremde can verenlerin enkazdan çıkarılan son emanetlerini, o parlayan altınlarını, kendi karanlık kasasına kilitleyecek kadar vicdanını yitirmişti. Şimdi ise o kara leke, sadece bir ihraç kararıyla değil, ağır ceza mahkemesinin o adaleti keskin kılıcıyla yargılanacak.

Depremde Olenlerin Altinlarini Calan Polis Ihrac 18579643 5375 M

Güvenin Kırıldığı An: "Savcı İstiyor" Yalanıyla Çalınan Umutlar!

Adana'nın Çukurova ilçesinde, Huzurevleri Mahallesi'nin o artık sessiz İhsan Bayram Sitesi'nin enkazından çıkarılan her bir altın parçası, aslında yitirilen canların birer hatırası, geride kalanların ise belki de son umuduydu. O altınlar, 100. Yıl Şehit Rüstü Bayram Polis Merkezi'ne teslim edildiğinde, görevli polis memuru E.C.'nin (30) maskesi henüz düşmemişti. Kameraların önünde, o sahte bir güvenle tutanaklar düzenleniyor, acılı ailelere o parlak emanetler teslim ediliyordu.

Depremde Olenlerin Altinlarini Calan Polis Ihrac 18579643 2621 M

Ancak şeytanın fısıltısı, çok geçmeden o üniformalı adamın zihnini ele geçirdi. O güven timsali polis, kısa bir süre sonra o gözü yaşlı insanları tek tek arayarak, dudaklarından zehir damlayan o yalanı fısıldadı: "Ailenize ait başka altınlar da var. Hepsini tek tutanakla vermem gerek. Bu yüzden o teslim ettiğim altınları geri verin, savcı inceledikten sonra size geri teslim edeceğim." Ve o polis aracı, bir hırsızın kara gölgesi gibi o acılı evlerin önünde belirdi, o son umut kırıntıları birer birer toplandı. Hatta o altınları bozdurduğunu söyleyen bir vatandaşa, pişkinlikle "Benim tanıdık kuyumcum var, git onlara yeniden yaptır ve bana teslim et" diyecek kadar ileri gitti.

Altınların Sessiz Çığlığı, Adaletin Geciken Sesi!

Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı ama o "savcının incelemesi" bir türlü bitmedi. O altınlar geri gelmedi, o polis memurunun cevapları ise gittikçe şüphe uyandırıcı bir hal aldı. Aynı apartmanda gelini ve iki yeğenini kaybeden Avukat Nazan Akça Subaşı, o sessiz çığlıklara kulak verdi. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapılan suç duyurusu ise dönemin savcısının o inanılmaz takipsizlik kararıyla duvara tosladı. Ancak umutsuzluğun karanlığına inat, Avukat Subaşı'nın Sulh Ceza Mahkemesi'ne yaptığı başvuru o kararı yerle bir etti ve soruşturma izni sonunda verildi. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün görevlendirdiği müfettişler ise o kara ihanetin tüm izlerini tek tek ortaya çıkardı.

Murat Ceylan şoke eden kararı açıkladı!
Murat Ceylan şoke eden kararı açıkladı!
İçeriği Görüntüle

İhraç Kararı Yetmedi: Adalet Şimdi Ağır Cezada Tecelli Edecek!

O polis memuru, o kara lekeyi üniformasından silmek istercesine istifa etti. Ancak Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı, o vicdansız eylemin cezasını iki kez "devlet memurluğundan çıkartma" kararıyla tescilledi. Zimmet, görevi kötüye kullanma, irtikap, denetim görevinin ihmali, rüşvet ve daha nice karanlık suçlamayla açılan dava, şimdi ağır ceza mahkemesinin o çetin sınavında görülecek. Avukat Nazan Akça Subaşı'nın o sitem dolu sözleri ise adaletin gecikmiş ama kararlı sesini yansıtıyordu: "İnsanlar can derdindeyken devletin polisi altınları zimmetine geçirdi. O savcının o aceleci takipsizlik kararı olmasaydı, bu dolandırıcılık çok daha önce ortaya çıkacaktı."

Depremde Olenlerin Altinlarini Calan Polis Ihrac 18579643 6355 M

Tarihlerle Oynayan Bir Hırsızın Acı Savunması!

O görevden ihraç edilen polis memurunun o pişkin savunması ise tam bir ibret vesikasıydı: "Kimseyi mağdur etmedim, altınları teslim ederken karışıklık oldu!" Oysa o karışıklığın izleri, tahrif edilmiş tutanaklarda apaçık görülüyordu. 28 Mart'ta teslim ettiği altınların tarihini 28 Nisan olarak değiştirecek kadar ileri gitmişti o kara vicdan. Milyonluk bir vurgun söz konusuydu ve o polis, o yalanlarıyla kendini aklamaya çalışıyordu.

Oğlu, gelini ve torununu kaybeden acılı baba Osman Özgen'in o yürek burkan feryadı ise o ihanetin derin izlerini taşıyordu: "Biz canımızın derdindeyken, o polis yaklaşık 200 bin liralık altınımızı 'geri vereceğim' diyerek aldı ve bir daha da göremedik. Bizi aylarca oyaladı, 'enkaz kalkınca vereceğim' dedi. Meğer o bizi değil, kendi karanlık emellerini düşünüyormuş."

Devletin o şanlı üniforması, bir hırsızın kara maskesiyle lekelendi. O depremzedelerin o son umutları çalındı. Şimdi tüm gözler adalette... O kara ihanetin hesabı, o ağır ceza mahkemesinde kesilecek mi? O çalınan umutlar, o yitirilen güven yeniden yeşerecek mi? Zaman, bu soruların cevabını acı bir şekilde gösterecek.