1920'lerde başlayan Türk-Sovyet ilişkileri "zor günlerin" komşuluğu olmuştur. Bu dostluk Kurtuluş Savaşı'nda önemli siyasi, askeri ve mali yardımla taçlanmıştır. Bu yardımlar unutulmaz. 1917 Bolşevik Devrimi'nden günümüze Rusya dostluğu her alanda kendisini gösteriyor. Çarlık döneminde 13 kez savaşa tutuştuğumuz Rusya ile bugüne kadar ciddi bir krizle karşılaşmadık. Aksine bu işbirliği dünyanın gidişini değiştirmiştir. 1920'lerdeki işbirliği İngiliz emperyalizmin bölgemizdeki planlarını bozmuş, muazzam bir dönemin kapısını aralamıştır. Bugün de aynı yoldan giden iki ülke yine bölgemizin kaderini değiştirdi. Bölgemizde bölme ve yerleşme planları yapan ABD emperyalizmini tepetaklak etmiştir. Atatürk, ölümünden sonra bize "Sovyet dostluğu mirası" bırakmıştır.

BATI'DAN ALAMADIĞIMIZ YARDIMLARI

KOMŞUMUZ RUSYA'DAN ALDIK

Buna, bugüne kadar gelen siyasiler iyi kötü uymuş ve büyük kuzey komşumuzdan yana rahat etmişlerdir. İkinci Dünya Savaşı yıllarında biraz zedelenen ilişkiler, 1953'den sonra düzelmeye başlamıştır. ABD ve Batı'dan istediğini alamayan Adnan Menderes müdahaleyle karşılaşmasa, son gezisini Sovyet Rusya'ya yapacaktı. Süleyman Demirel dömeni de Sovyetlerle iyi ilişkiler dönemidir. Batı'ya daha yakın politika izleyen Demirel bile Sovyetlerle daha dikkatli ve özenli politika gütmüştür. Hatta 1967 yılında Rusya'ya yaptığı geziden sonra çok önemli bir anlaşmayla dönmüş ve Batı'nın yanaşmadığı üç önemli yatırıma mali ve teknik destek bulmuştur. Bunlar İstenderun Demir Çelik Fabrikası, Seydişehir Alüminyum Fabrikası ve İzmir Aliağa Petro Kimya Tesisleri'nin kurulmasıdır.

Sovyetler tıpkı Atatürk döneminde yaptığı önemli teknik yardımları, Demirel döneminin Türkiye'sinden de esirgememiştir. Bunlarla dostluğumuz daha da pekişmiştir. İlginçtir, Demirel'in 1965 yılında Başbakanlığıyla Türk-Sovyet ilişkileri Atatürk'ten sonra en yüksek düzeylere çıktı. Demirel, Sovyet Başbakanı Aleksi Kosigin ile üç kez görüştü. Bu tarihte başlayan görüşmeler 1975 yılına kadar sürdü. Soğuk Savaş yıllarının soğukluğu dikkate alınırsa, bu ilişkiler çok kıymetlidir. Hele ABD ve içimizdeki Amerikancıların karalamalarına rağmen... Johnson'un 1964 yılındaki tehdit dolu mektubundan sonra İsmet Paşa'nın "Yeni dünya kurulur Türkiye orada yerini alır" cevabından sonra bu adımların atılması ayrı bir anlam taşımaktadır.

DEMİREL'İN RUSYA İLE YAPTIĞI ANLAŞMA

Bugün ele alacağımız konu, Demirel döneminde Sovyet Rusya ile yapılan anlaşmaya ilişkin yaşanan bir olay... 12 Kasım 1965 tarihinde Ankara'ya gelen Sovyet heyetiyle yukarıda saydığım tesislerin de bulunduğu bir dizi yatırım için "ön protokol" imzalandı. 20-27 Aralık 1966 tarihleri arasında Sovyet Başbakanı Kosigin, 32 kişilik bir heyetle Türkiye'ye geldi. Başbakan Demirel ile görüştü. Ziyaret sonucu yapılan anlaşmalarla, Sovyet kredisi ile finanse edilmek üzere 7 sınai tesise ait anlaşma, 25 Mart 1967 tarihinde imzalandı. İskenderun Demir Çelik Tesisleri, İzmir Aliağa Rafinerisi, 200 bin ton kapasiteli Seydişehir Alüminyum Tesisleri, Bandırma Sülfirik Asit Fabrikası, Artvin Lif Levha Fabrikası, Seyitömer Transmisyon Hattı, Paşabahçe Cam Sanayii için Sovyet Hükümeti Türkiye’ye yüzde 2.5 faizli ve 15 sene vadeli 200 milyon dolarlık kredi açtı. Bu kredi tarım ürünleri ihracatıyla ödenecekti.

Başbakan Süleyman Demirel, 19-29 Eylül 1967 tarihlerinde tam 10 gün süren Moskova gezisiyle, bu anlamlı ziyarete cevap verir. Demirel en üst düzey protokolle karşılanır. Başbakan Demirel Türkiye’ye dönüşünde gazetecilere verdiği demeçte, “Türkiye dış politikasını hislere ve husumetlere değil, milli menfaatlere göre ve akılcılık esaslarına müsteniden ayarlamak durumundadır” der.

SSCB Başbakanı Kosigin, 26-29 Aralık 1975 tarihleri arasında Ankara'ya gelir. Demirel yine Başbakandır. Kosigin, İSDEMİR'in 'Cemile' isimli birinci ocağının açılışana katılır. Denildiğine göre, kendisi de bir teknik üniversite mezunu olan Kosigin, İSDEMİR'in İskenderun'a yapılmasını Demirel'e önerir. Bir anlamda kendi tesisidir. Açılışı görkemli olur.

DEMİREL'İN RİCASI

Sovyet teknik heyeti bu tesislerin yapım aşamasında Türkiye'de bulunur. Tesislerin yapımının her aşamasında Türk mühendis ve işçilerle çalışırlar. İşte bu görüşmelerde Demirel'in, Kosigin'den bir rıcası olur: "Teknik heyet Türkiye'ye gelecek ancak asla komünizm propagandası yapmayacak." Çünkü o yıllar Türkiye'de de sağ kesimlerde Sovyet Rusya'ya karşı antipati vardır. Yani antikomünizm yüksek seviyededir... ABD'nin Gladyosu da bu konuda, karşı faaliyet için yoğun mesai içindedir. Türk-Sovyet Rusya ilişkilerinin gelişmemesi için "Komünizm" hançerini saplamaktadır.

Demirel'in bu ricasını gazeteci Osman Saffet Arolat"Babıâli Anılarım" kitabında Demirel'in ağzından şöyle anlatır:

"Gelecek tekniksiyenler kendi işleriyle uğraşsınlar. Sakın komünizm propagandası yapmasınlar. Gerçekten de Kosigin'in verdiği söze Sovyet teknisyenleri tek istisna dışında uydular. Uymayan tek kişi ise daha sonra renkli bir siyasetçi olan Jirinovski'ydi. Onu da sınırdışı ettik." (Osman S. Aralot, Babıâli Anılarım, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2015, s.81.)

Demirel bu ilginç bilgiyi, 1980-1987 yılları arasında "siyasi yasaklı" olduğu dönemde gazeteci Arolat ile yaptığı özel görüşmede uzun uzun anlatır. Peki kim bu Jirinovski? O, bu konuda ne diyor? Bunun cevabı da var... Şimdi onu aktaralım.

JİRİNOVKİ NE DİYOR

Türkiye, Vladimir Jirinovski'yi 1990'lı yıllardan itibaren yaptığı ilginç açıklama ve çıkışlarıyla tanıdı. Aşırı Rus milliyetçisi olarak biliniyor. Rusya Liberal Demokrat Parti'nin de başkanı... Türkiye'den kovulduğu yıllarda ise Rus gizli servisi KGB'nin bir elemanı... Zaten bu faaliyetleri açığa çıktığı için sınır dışı edilir. O dönem Türkiye'de sekiz ay görev yapan Jirinovski, kitaplaştırdığı anılarında bu olaya da değinir ve şunları aktarır:

"Boş zamanlarda çocuk ve gençlerle irtibat kuruyor ve üniversitede öğrendiğim Türkçe'yi pratikte de geliştirmeye çalışıyordum. Fakat benim gençlerle olan samimi dostluk ilişkilerim ve sık sık Amerikan askeri birliği yakınlığında bulunmam, Türk istihbaratçılarınca casusluk şeklinde algılanmış. Gözaltına alınarak 'komünist propagandası yapma' suçundan yargılanmaya başlandım. Ellerindeki tek delil ise, gençlere Sovyet rozetleri dağıtmam idi. Bandırma Emniyet Müdürü zaten 30 yıllık görevi boyunca bir tek casus bile yakalamadan emekliye ayrılacağının üzüntüsünü yaşadığı bir dönemde beni yakaladıkları için duyduğu mutluluğu bana açıkça itiraf etmişti.

Sovyetler Birliği Konsolosluğu'nun müdahalesi sayesinde mahkemenin yapılmasına rağmen 20 yıllık hapis cezasından kurtuldum. Benimle aynı koğuşta adam öldürme, uyuşturucu ticareti, hırsızlık ve trafik kurallarını ihlal suçlarından 4 tutuklu daha bulunuyordu. Bunları ilk günden itibaren kendi idarem altına alarak üst yataklara kovdum." (Faruk Zabcı, Hürriyet, 29 Ağustos 1997. Agşin Kişinev, İHA, Moskova, 27 Ocak 2008.)

Jirinovski Türkiye'de 17 gün hapis yatar. Kitapta toplam 12 sayfa yer tutan Türkiye anılarında, 1969 yılında İstanbul ve Ankara'daki gençlik hayatına da geniş yer ayırır. En büyük üzüntüsü ie o dönem Türkiye'de az süre kalmasıdır. İddiaya göre Aliağa'da görev yapan Jirinovski İskenderun'da ABD tesislerini izlemiştir...