Aydın siyasetinde ilginç bir sahne yaşanıyor. Uzun süredir teşkilat toplantısında ya da kamuoyunun önünde görünmeyen Eski AK Parti Aydın Milletvekili Metin Yavuz, adeta bir “sessiz figür” olarak varlığını sürdürüyor. Seçim dönemlerinde dahi sahada görünmeyen, teşkilatla ve tabanla bağı zayıflamış bir siyasetçinin, şimdi birdenbire sahneye çıkması kafalarda soru işareti bırakıyor.
Aydın’da, şehrin geleceği için düzenlenen “Güçbirliği” toplantılarında Metin Yavuz bu denkleme dahil değildi. Ne görüşmelerde adı geçti ne de sahada gözlemlendi. Ancak heyetin Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Sn. Abdülkadir Uraloğlu ile gerçekleştirdiği toplantının ertesi günü aynı bakanı bireysel bir ziyaret gerçekleştirmesi kamuoyunda merak konusu oldu.
Görünen o ki Metin Yavuz, bu ziyaretle Aydın için yürütülen güçbirliği çabalarına geç de olsa dahil olma niyetinde. “Ben de buradayım” demekle kalmıyor; aslında Aydın için verilen mücadelede, rekabette ben de varım mesajı veriyor. Ancak mesele yalnızca rekabete dahil olmak değil; halkın nezdinde güven tazelemek, geçmişin sessizliğini telafi edebilmek. Aksi takdirde bu çıkış, sadece “ben de fotoğraf karesindeyim” çabası olarak kalmaya mahkûm.
Sahada olmayan bir siyasetçinin, sadece “fotoğraf karesine girerek” varlık göstermesi, siyasetin ve temsil anlayışının nereye geldiğini sorgulatıyor.
Metin Yavuz’un son dakika bakan ziyareti, bir görünme telaşının göstergesi. Aydın halkı, samimi siyaseti; gölgede değil, sahada yapılan siyaseti bekliyor.
Şimdi sormak istiyorum
Madem her yerdeydiniz ve her yerde olmak istiyorsunuz neden kimse sizi göremiyor?
Gölge Sağlık
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde görevli bazı öğretim üyeleriyle ilgili kamuoyuna yansıyan iddialar, sağlık sistemimizdeki denetimsizlik ve etik zaafları bir kez daha gözler önüne seriyor.
Kanunen, üniversite hastanelerinde tam zamanlı çalışan hekimlerin mesai saatleri dışında özel klinik ya da muayenehane açmaları yasak. Ancak bazı isimlerin bu yasağı “danışmanlık” adı altında deldiği, kendi kliniklerinde hasta kabul ettiği ve hatta bazı devlet hastanelerinde ekipler kurarak hasta yönlendirdiği iddiaları, akıllarda ciddi soru işaretleri bırakıyor.
Bu durum sadece hukuki değil, etik açıdan da ciddi bir zafiyet demek.
Üniversite çatısı altında kamusal görev üstlenmiş bir hekimin, aynı zamanda gizli saklı şekilde dışarıda hasta kabul etmesi, sağlıkta fırsat eşitliğine zarar veriyor.
Kimse hekim emeğinin karşılığını almasına karşı değil.
Ama kamu kaynaklarıyla sağlanan bir görev alanında, sistem dışı yollarla gelir elde edilmesi, sağlık hizmetinin güvenilirliğini de sarsıyor.
Bu bir kişisel davranış sorunu değil; bu bir denetimsizlik, bir sistem problemi.
Şeffaf olmayan bu yapıların hem üniversiteye, hem kamuoyuna, hem de sağlık etiğine zarar verdiği açık.
Dahası, bu düzenin farkında olan bazı yetkililerin sessizliği ise daha düşündürücü.
Eğer iddialar doğruysa, görmezden gelinen her usulsüzlük, sadece bireysel çıkarı değil, tüm sağlık sisteminin adaletini tehdit ediyor.
Sessiz kalmak, onaylamak mıdır?
Toplum bu sorunun yanıtını merak ediyor.