Ayrıca her hak bir ödev karşılığıdır, bu topraklarda yaşamak hakkımız olduğunu iddia ediyorsak, aldığımız emaneti gelecek kuşaklara sorunsuz devretmek de ödevimizidir.
Üzerinde yaşadığımız toprakların yalnız bize ait olduğunu bizden sonrakilere daha da güzel bir Aydın devrinden sorumlu olmadığımızı zannediyorsak bu düşünce yanlıştır.
Eğer dünya var oludan beridir bu toraklar üzerinden gelip geçen ve medeniyetler kuran insanlar o özeni gösterme konusunda lakayt davransalardı her halde bize yaşanacak bir dünya kalmazdı.
Öyle olmadığı içindir ki, gerek hayati gerek ticari açıdan insanların ihtiyaçlarını rahat karşılayabildikleri Aydın ve hinterlandı insanlık tarihi boyunca yabancıların gözünü ilk diktiği yer olmuştur.
Örnek:
İngiltere 19.yüz yıl ortalarında Afrika’dan temin ettiği köleler karşılığında ABD’nin Güney Eyaletlerinden pamuk alıyordu. Yapılan bu ticaret Güney’e kıyasla daha sanayileşmiş Kuzey’in işine gelmiyordu.
Çünkü onların da sanayide pamuğa ihtiyaçları vardı. İngiltere ile ticareti sonlandırmak istemeyen Güneyli toprak sahipleri ABD’den ayrılmak istediler. Fakat köleler buna karşı çıktı.
Bunda Kuzeyli Sanayicilerin de payı vardı. Sonuçta 1861’de çıkan ve 600 bin cana mal olan savaş dört yıl sürdü ve Kuzeylilerin istediği oldu, kölelerin zaferiyle kölelik ABD’de bitti.
İngiltere yaklaşmakta olan savaşın köleliğin kalkması ile sonuçlanabileceği ihtimaline karşı tekstil sanayine pamuk tedariki için gözünü Büyük, Küçük Menderesler ve Gediz Ovalarına dikti.
Ve sonuçta Osmanlı İmparatorluğu ile 1856 yılında İzmir-Aydın Demiryolu Yapım Anlaşmasını imzaladı.
İngiltere’nin amacı yalnız pamuk tedariki değildi, devrinde petrol kadar değerli, bir sanayi ürünü olan “meyan kökü” de almaktı.Olan yerlerde linyit ocakları da işletmekti.
Sonraları meyan kökü ticaretinde aralarında başlayan rekabeti Almanya kaybedince İngiltere piyasanın tek tabancası oldu.
Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın müttefiki olan Osmanlı İmparatorluğu savaşı kaybetmiş sayılınca topraklarını istila etmesi için İngiltere’nin Yunanistan’ı kışkırtmasında bu sömürge eylemini devam ettirme isteği yatar.
İngiltere örneği yaşadığımız toprakların ne kadar paha biçilmez değerde olduğuna kanıttır..
Devletleri büyük yapan ne nüfuzları ne toprak büyüklükleridir, idealleridir ve o idealleri hayata geçirmek için fırsatları değerlendiren yetiştirdiği devlet adamlarıdır.
Nitekim 1916’da Filistin’e Yahudi göçünü teşvik ve organize ettiğinde Churchill’in amacını 1947’de İsrail Devleti kurulana dek Bölge insanından anlayan pek yoktu.
Tarihin bize öğrettiği en değerli, korunması gereken, uğruna savaşılan, can verilen bir değerin ve laboratuarlarda üretilmeyen tek nesnenin toprak olduğudur.
O nedenle vatan bildiğimiz bu toprakları ve üzerindekileri zarar vermeden, tertemiz bir şekilde bizden sonraki kuşaklara miras bırakmak mecburiyetimiz vardır.
Ayrıca her hak bir ödev karşılığıdır, bu topraklarda yaşamak hakkımız olduğunu iddia ediyorsak, aldığımız emaneti gelecek kuşaklara sorunsuz devretmek de ödevimizidir.
Bizden iki üç kuşak önceki insanların kanlarıyla bize bıraktıkları emanete karşı ödevimizi tam yaptığımızı ne yazık ki, söyleyemeyiz.
Aydın toprağı seven insanları sayesinde yabancı düşmanların işgalinden ve sömürüsünden kurtulmuştur ama ne yazık ki, görüş ve ufku beş yıllık,bir seçim dönemi kadar kısa liyakatsiz politikacıların verdiği zararı önleyememiştir.
Mermer ocakları, sulamada suyun hoyratça kullanılması, daraltılan dere yatakları, her yıl artan orman yangınları ve bunların hepsine bedel Menderes Nehri’nin kirliliği ve ovayı kaplayan jeotermal santraller örnek gösterilebilir..
Eğer kıyısı olan belediyeler kanalizasyon atıklarını deşarj etmeseydi Ovanın can damarı Büyük Menderes Nehri kirlilikte 4.derece akarsular arasında yer alır mıydı?
.Aydın aynı zamanda bir jeotermal havzasıdır.Sürdürülebilir enerji elbette Ülke için bir ihtiyaçtır..Ancak “ben yaptım oldu” mantığının bir ürünü bu günkü santraller verimli araziler yerine vadi içlerine yapılabilirdi.
Jeotermalden seracılıkta, konut ısıtmada ve termal alanda da yararlanılabilinirdi. Bu konuda yasadaki boşluk giderilebilirdi.
Ne bileyim mevcut yol ıslah edilerek ya da verimli araziler ve zeytinlikler heba edileceğine viyadüklerle Aydın-Denizli Otobanı haline getirilir, karayolu yolcu yoğunluğunu azaltmak için Denizli-İzmir arası hızlı tren devreye sokulabilirdi.
Kaldı ki,bu güne kadar yapılmaması bölge insanı için bir eksiklik iktidarlar için emsallerine bakınca ihmalin en büyüğüdür ki, sorumluluk milletvekillerine aittir.
Velhasıl Aydın hiçbir dönemde ne bu kadar ihmal edilmişti ne de toprakları bu kadar hoyratça kullanılmamıştı.
Ovanın can damarı Menderes Nehri de bu kadar kirlenmemişti ki, o konuda bir avuç çevre gönüllüsü hariç tarih karşısında gelecek kuşaklara karşı herkes sorumludurlar.