Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un fethinden sonra Mimarbaşı Atik Sinan’a kubbesi Ayasofya’dan daha yüksek ve daha geniş bir cami yapmasını ister.

Bunun için de lazım olan sütunlar mimara teslim edilir. Mimar önce tamam yapabilirim demesine rağmen sonraki hesaplamalarına göre, bunun sağlamlık açısından mümkün olmadığını görür ve Fatih’e söylemeden sütunları yeteri kadar kestirip kısaltarak camiyi tamamlar.

Fatih camiyi gezdiğinde istediği gibi olmadığını, Ayasofya’yı geçemediğini görünce öyle bir kızar ki…  Bu kızgınlıkla mimarın ellerini kestirir.

Sonradan pişman olur ama, ne fayda…

Kendisine haksızlık yapılmış olduğundan emin olan mimar Üsküdar Kadısı Hızır Bey’e gider.

Taraflar kadının huzuruna çağrılır. 

Mahkeme kurulur. Karar verilir.

Padişah haksız bulunmuş, kısasa kısas hükmünce elleri kesilecektir.

Neyse ki mimarbaşı kısastan vazgeçer de padişah sadece kestirdiği ellerin diyetini öder.

Hikayenin devamında Evliya Çelebi; padişahın Kadıya dönüp “ Eğer beni haklı çıkarsaydın kelleni kesecektim”…  Kadı Hızır Bey’in de padişaha ” Eğer sen de kararıma karşı çıksaydın şu hançeri bağrına saplayacaktım” dediğini  nakleder.

***

Prusya (Almanya) kralı 2.Friderich ülkesinin ormanlarında gezerken bir değirmen görür. Değirmenin yerini çok beğenmiştir. Buraya kendisine yazlık bir saray yaptırmayı düşünür ve değirmenciye satmasını ister. Çok para verir ama değirmenciyi bir türlü razı edemez.

Kızgın bir şekilde değirmenciye, sen benim kim olduğumu biliyor musun? der. (Çok tanıdık bir cümle değil mi?). Biliyorum der değirmenci, kralsınız…

Kral böbürlenerek “O zaman burayı senden zorla alabileceğimi de biliyorsundur. Kime güveniyorsun da karşı çıkıyorsun böyle”… 

Değirmenci gayet sakin ve emin bir şekilde “Berlin’de hâkimler var. Onlara güveniyorum” der.

Bunu duyan kral irkilir ve kendine gelir.

Ülkesindeki hâkimlerin halk üzerinde böyle sonsuz bir güvene sahip olduklarını, kral dahi olsa haksızlık yapmayacakları inancının yerleşmiş olduğunu görünce, oldukça mutlu olur. Değirmenciden özür diler ve daha aşağıda bir yere saray yaptırarak değirmenciye komşu olur. Saraya da değirmencinin adı olan Sanssouci adını verir.  Ve o meşhur sözünü söyler:

“Hiçbir güç, hiçbir iktidar, kral dahi olsa adaletten üstün değildir.”

***

Yine böyle eski zamanlarda ülkenin birinde ölümler çan sesi ile duyurulurmuş.

Sıradan bir insan öldüğünde çan bir kez, bir asil öldüğünde iki kez, kralın bir yakını öldüğünde üç kez, kral öldüğünde ise dört kez çalınırmış. .

Haftalar yıllar böyle geçerken, bir gün bu ülkenin mahkemesinde bir kişiye apaçık haksızlık yapılır. Bu karara halk da çok şaşırmıştır. Ama yapacak bir şey yoktur. Mahkemenin kararı kesindir.

Ertesi gün çan tam beş kez çalar. Çan sesi beş kez duyulur.

Halk merak ve korku içindedir. Hemen koşarlar görevliye.  Ancak kral öldüğünde sadece dört kez çalan çan, kim öldü de böyle beş kez çaldı. Kraldan daha önemli kim var bu ülkede, diye heyecanla sorarlar.

Görevli şöyle cevap verir: “Adalet vardı. O öldü”…  

***

Adalet denir de Ömersiz olur mu?.

Devrin Suriye valisi Yahudi bir vatandaşa ait bir evi kamulaştırıp yerine cami yaptırmak ister. Ama ne yapsa ev sahibini satmaya razı edemez. Bunun üzerine zor kullanarak evi yıkar ve cami inşaatına başlar.

Yahudi üzgündür. Kendince yapacak hiçbir şeyi yoktur. Böyle perişan bir halde dolaşırken bir arkadaşı bu halinin nedenini sorar. Yahudi anlatır başına geleni.  Arkadaşı, hemen git Medine’ye orada halife Ömer var. Ona anlat derdini, der.

Yahudi varır Medine’ye, Hz. Ömer bahçede çalışmaktadır. Anlatır durumunu. Ömer hem kızar hem üzülür...  

Yerden bir kemik parçası alır üzerine sadece bir satır yazı yazar.

Gönlünü de aldıktan sonra,  git bunu valiye ver, der.

Yahudi varır Mısır’a kemiği valiye verir. Vali okuyunca kemikteki yazıyı, yaptığından bin pişman olur. Hemen Yahudinin evini aynı yerine eskisinden daha güzelini yapar.

Çünkü kemiğin üstünde “Ey vali!..  Vallahi benim adaletim Nuşirevan’ınkinden daha adildir” yazmaktadır.

Buradaki Nuşirevan;  Hz.Ömer ile o valinin çok önceleri birlikte ticaret için gittikleri İran’da, kralın oğlunun da karıştığı bir olay sonrası,  haksız olan oğlunu asarak cezalandıran İran kralı Nuşirevan’dır.

***  

Bu hikâyeler yaşanmış veya yaşanmamış hiç önemli değildir değerli dostlar.

Benimsenmesi, böyle olmasının istenmesi ve hayâl edilmesi önemlidir.

Adaletin nasıl yüce bir şey olduğunu ve her gücün üstünde nasıl bağımsız bir güç olması gerektiğini anlatması bakımından önemlidir.

Kraldan, padişahtan…

Kinimizden, öfkemizden…

Aşkımızdan, sevgimizden…

Çekincelerimizden, korkumuzdan…

Yani her güç ve her duygudan üstün olduğunu anlatması bakımından çok önemlidir.

İşte böyle olduğu takdirde, şeriatın kestiği parmak kesinlikle acımaz.

Aksi halde öyle bir acır ki, kapanması zor veya hiç kapanmayacak yaralar açılır.

Özellikle de parmak kesileceği yerde baş, baş kesileceği yerde parmak kesilirse…

Sağlıcakla kalın…