Dünya tabiatın bozulan dengelerini nasıl eski haline getiririmin uğraşısında biz ise –varsa- kalan dengeleri nasıl yok ederiz, cehaleti içersindeyiz. Çünkü rant ve para hırsı insanımızın aklını örtmüştür.
Başlık Celal Yalnız(1886-1962) namı diğer “Sakallı Celal’den” ödünç alınmadır.
Hiç kesmediği sakalıyla, hikmetli sözleriyle, sıra dışı kimliğiyle yaşadığı çağın “aykırı bir insanı” olan Sakallı Celal.”kılığı, kıyafeti derinlikli sözleriyle görende Sokrat’ı çağrıştırırdı.
Gelelim onun:”Bu kadar cehalet ancak okumakla olur,” sözüne.
Cümledeki cehalet sözcüğü etimolojik olarak bilgisiz, hiçbir şeyden habersiz demektir. Peki, cehaleti yok eden okumak fiili nasıl oluyor da cahil üretiyor?
Sonra bu bir paradoks değil mi?
Cehalet üçe ayrılır:1-Basit cehalet: Bilmeyen ancak bilmediğini de bilendir.2-Birleşik cehalet: Bilmeyen fakat bilmediğini de bilmeyendir.3-Katmerli cehalet: Bilmeyen fakat bilmediğini de bilmeyen, artı her şeyi herkesten iyi bildiğini iddia edendir.
İnsanlar ve toplum belirli bir süre sorun yaşasa da okuma yazma oranını artırarak basit cehaleti tam çözemeseler de en aza indirilebilirler..
Asıl sorun bilemediğini bilmeyenlerle, bilmediği gibi her şeyi bildiklerini iddia edenlerledir.Sakallı Celal’in “Bu kadar cehalet ancak okumakla olur.”dedikleri bu gruptur.
Düşünebilmek ise ancak bilgiyle olur. Fakat Sakallı’nın deyimiyle “Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer de ilgisizdir”.
Çünkü bilmek yalnız okuma, yazmayı çözmekten, kulaktan dolma, medya,.kaynaklı sistemsiz, temelsiz önermeler ya da hipotezler değildir.
Gerek aydınlar gerek politikacılar bilgi ve tecrübeleriyle geleceği öngörebildikleri oranda bir ülkenin kalkınmasına katkı yapabilirler.
Ancak bizdeki aydınların ve politikacıların bu konuda günümüzde ve yakın geçmişte iyi bir sınav verdikleri söylenemez.
Tarihi sadece kendi yaşam sürecinden ibaret sanmalarıyla ilgili bir miyopluk da buna yardım etmiştir, denebilir.
Göçler sonucu nüfusları artan kentlerde trafik ve araba park yerleri artık bir sorundur. Gidişatın herkesin bir araba sahibi olacağına doğru olduğu düşünüldüğünde trafik ve otopark sorunu ilerleyen süreçte daha da artacak demektir..
Eğer yerelde politikacılar bu sorunu önceden görebilselerdi ve çözüm için proaktif önlemlere başvursalardı en azından bu sorun günümüzde çetrefil hale gelmezdi.i.
ABD’nin başkenti Washington’a 1907 yılında her ev için garaj zorunluluğu getirildiğinde daha otomobil üretilmemişti. Bu gün Apple binasında 14 bin çalışana karşılık 11 bin araç kapasiteli park yeri bulunuyor.
İngiliz Economist dergisi Londra’daki yeni binasına taşınırken her çalışan için 2 metrekare otopark alanı ayrılması zorunlu tutulmuştu.
Günümüzde ABD’de her bin kişiden 808’nin otomobili var ama parkyeri ve garaj sorunu yaşanmıyor.(Yaman Törüner Milliyet 24.04.2017)
TÜİK 2024 verilerine göre her 1000 kişiden 340’ına bir motorlu taşıt düşen Türkiye’de 50 binin üzerinde nüfusu olan kentlerde neredeyse trafik ve otopark sorunu olmayanı yoktur.
Aydın’da ise TÜİK 2024 verilerine göre Bir milyon 148 bin 241 nüfusa karşılık 572 bin 863 motorlu taşıt vardır. Neredeyse nüfusun yarısı yüzde 49,9..Hepsi otomobil olsa yollar çarpışan araba pistine döner.Bu oran 5 yıla kalmaz yüzde 70’lere çıkar.
Sonuç. Aydın’da soruna ilgililer bilgisiz, bilgililer de ilgisizdir, yani kayıtsızlıkla içinden. çıkılmaz bir sorunun Aydın’ı beklediği günler uzakta değildir.
Bu kadar cehalet ancak okumakla olur diyen Sakallı Celal’ın haklı olduğu bir diğer doğru da “kemiyet artarsa keyfiyet düşer”,yani sayı artarsa kalite de aynı oranda düşer, gerçeğidir.
Çünkü ehliyet ve liyakatin aranmadığı yerde her diploması olan bilmediğini bilmediği gibi her şeyi bildiğini zanneder.
Son 30-40 yılda Efeler’de yapılan kamuya ait binalardan neredeyse depreme karşı güçlendirilmeyen ya da dayanıksız olduğu gerekçesiyle yıkılmayanı kalmadı.
Hem de bu binaların yapım aşamasında kontrollerini yapan her türden görevli mühendis olmasına rağmen...
Bu konuyu hiç sorgulayan oldu mu?
Bunlara karşılık 1870’li yıllarda yapılan Aydın Hükümet Konağı inşa tarihinden bu yana yaşadığı depremlere meydan okuyarak dimdik ayakta durmaya devam ediyor.
Kadı ki,ustası da mimarı da muhtemelen alaylıydı. Yani okulda mühendislik eğitimi almadan usta çırak metoduyla yetişmişlerdi.
***
Daha yakın zamanlara kadar Büyük Menderes Nehri yayın ve yılan balıklarıyla ünlü bir akarsuydu. Bu gün ise kirlilikte 4.derece- lağım çukuru sınıfında-bir, akarsudur..
Nedeni ise basit..Kıyısı olan ilçelerin evsel atıklarının arıtılmadan Menderes Nehri’ne deşarjıdır.Bu kararda belediye başkanlarının ve meclis üyelerinin imzaları vardır.
***
Bu coğrafyanın bir nimeti olan zeytin devletin çıkardığı yasayla (s.3573) stratejik ürünler arasına alınarak korumaya alınmıştır ve yapılaşmaya kapatılmıştır..
Yasayı çiğneyen hapis ve para cezası alır.Efeler’de yasa yok kabul edilerek zeytinlik alanlara villalar dikiliyor,zeytinleri korumakla yükümlü ne tarım teşkilatından ne ziraat odalarından ses çıkıyor.
Dünya tabiatın bozulan dengelerini nasıl eski haline getiririmin uğraşısında biz ise –varsa- kalan dengeleri nasıl yok ederiz, cehaleti içersindeyiz. Çünkü rant ve para hırsı insanımızın aklını örtmüştür.
Bu durum karşısında Sakalı Celal: “Bu kadar cehalet ancak okumakla olur”, demekte sonuna kadar haklıdır.
Not:Aydın Gazeteciler Cemiyeti başkanlığına seçilen Erman Çetin ve yönetimine başarılar diliyoruz.