Böyle bir ülkede iktidar zenginlerinin şımarık çocukları veya türedi zenginleri her gün lokantaları da doldururlar, kafelere bir oturuşta 10 bin TL çay kahve parası da öderler.
Eski AK Parti milletvekili Metin Külünk, bir pazar gezisi sırasında sokak röportajcısına “20 yıldır oy verdim, artık AK Parti’ye oy vermeyeceğim” diyen bir vatandaşın yanında aşağıdaki sözleri söyledi:
“AK Parti döneminde servetine servet katmışların çocukları Boğaz’da bir kafede oturup 10 bin lira kahve parası veriyorsa ve bunlar dünün yoksulları, bugünün şımarıklarıysa; bu hareketi omuzlarında taşıyanlar pazarda akşam fiyatların düşmesini bekliyorsa ve bu insanlar bizi 20 yıldır omuzlarında taşıyorsa, biz de bunu görüp bu insanların derdine çare olamıyorsak bu vatandaş sonuna kadar haklıdır” (Ahmet Taşgetiren, Karar, 07.07.2024).
Özeleştiriden ziyade bir vicdan azabının dışa vurumu olan bu sözlerin sahibi Metin Külünk, gençliğinden beri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yakınlığı ile bilindiği için bu sözlerinin ayrı bir önemi var.
Parti içi konumu dikkate alındığında, onun bu sözleri siyasi olmaktan daha çok bir gerçeğin ifadesidir, denebilir.
Çünkü belediyelerin şirket yönetimlerinden, bankaların sorumlu avukatlığından, kayyum atanan şirket ve kurumların yönetim kurulu üyeliğinden, vakıf mütevelli yöneticiliğinden iktidara yakın duranların üçer, dörder maaş aldıkları zaman zaman kamuoyuna yansıyan haberlerden biliniyor.
Adaleti sağlamakla yükümlü bir iktidardan beklenen, bu şekilde yandaşlarını zengin etmek değildir; asgari olarak partili, partisiz vatandaşlar arasında adaleti sağlamak, hakkaniyetli davranmaktır.
Devletin de iktidarın da iki temel görevi budur. AK Parti iktidarında bu iki temel görevde sapmalar olduğuna, Metin Külünk’ün sözleri ikrar niteliğindeki uyarılardır.
O diyor ki:
Boğaz’da içtikleri kahve karşılığında 10 bin lira hesap ödeyenler, AK Parti iktidarında aşırı zenginleşenlerin şımarık çocuklarıdır. Oysa onların babaları dünün yoksullarıydı. Bu hareketi omuzlarında taşıyanlar ise pazaryerlerinde fiyatların yarı yarıya düştüğü geç vakitleri beklemeye devam ediyorlar. İşin daha da vahim olan tarafı, AK Parti artık onların ne seslerini duyabiliyor ne de dertlerine çare olabiliyor.
Demek ki, bir parti mücahitler sayesinde iktidara gelir, sonra onlar köşelerine çekilir, yerlerini müteahhitler alır; ardından onlara her şeye müsait olanlar eklenir. Bu gerçeğin hiçbir dönemde değişmediği gibi, 22 yıllık AK Parti iktidarında da bu gerçeğin değişmediğini ve bunun sonucunda gelir adaletsizliğinden bir kısım insanların pazar artıklarına muhtaç hale geldiğini Metin Külünk'ün söylemesi önemlidir.
Bunu bir muhalefet lideri ya da milletvekili dile getirseydi, bu kadar ses getirmez, gündemi işgal etmeyebilirdi. Ayrıca bu özeleştiri, zamanlama bakımından maaş artış dönemine denk geldiği için dikkatleri üzerine çekmiştir.
Çünkü servetlerine servet katanların şımarık çocuklarının Boğaz’da içtikleri çay, kahveye ödedikleri 10 bin TL ile bu ülkede bir emekli bir ay geçinmek zorunda.
Lokantalardaki, kafelerdeki, tatil beldelerindeki yoğunluğa bu türedi zenginleri ölçü alan iktidar yetkilileri de milletin yaşantısının bir eli yağda, bir eli balda olduğunu savunur.
İnsanların sessizliğini de yaşantılarından memnun olduklarına yorarlar.
Halbuki TÜİK verileri ortada. 2023 yılında Türkiye’nin milli geliri 1 trilyon 118 milyar 593 milyon dolar olarak gerçekleşmiş. Bu gelirin yüzde 49,8’ini (yaklaşık 600 milyar dolar) nüfusun en zengin yüzde 20’lik kesimi (yaklaşık 17 milyon kişi) almış. Kalan yüzde 50’sini ise milletin yüzde 80’lik kesimi (yaklaşık 68 milyon kişi) paylaşmış. En alttaki yüzde 20’lik kesime (yaklaşık 17 milyon kişi) milli gelirden düşen pay ise yüzde 5,9.
Milli gelirin yüzde 50’sini yüzde 20’lik zenginler tüketirken, geri kalan yüzde 50’yi yüzde 80’lik kesim paylaşmak zorunda kalıyor. Böyle bir ülkede iktidar zenginlerinin şımarık çocukları veya türedi zenginleri, her gün lokantaları doldururlar, kafelere bir oturuşta 10 bin TL çay kahve parası öderler.
Birileri de 10 bin lira maaşla ayın sonunu nasıl getireceğini düşünür. Eskiler boşuna dememişler, biri yer biri bakar, kıyamet de o zaman kopar. Utanılacak bir durum, vesselam.