El Emeğiyle Yazılan 60 Yıllık Bir Hikaye
8 yaşında babasının yanında başladığı mesleğe olan tutkusunu ilk günkü gibi koruyan Alkış, sanatının tüm inceliklerini babasından öğrendiğini anlatıyor. Her bir bakır tabağın, her bir tencerenin el yordamıyla ve göz kararıyla kalaylandığını belirten usta, bu meslekte ölçünün santimle değil, tecrübeyle alındığını vurguluyor. "Bakırın kalınlığını bilmek, doğru ısıyı ayarlamak çok önemli; yoksa bu iş olmaz" diyerek, zanaatının görünmeyen inceliklerine işaret ediyor.
Çıraksız Kalan Zanaatın Feryadı
Aydın Alkış’ın en büyük derdi ise çırak yetiştirme meselesi. Gençlerin bu mesleğe ilgi göstermemesinden yakınan usta, modern eğitim sistemlerinin de geleneksel zanaatların önünde bir engel teşkil ettiğini savunuyor. "Ufak yaşta mesleğe alınan çırak, tüm mesleki bilgileri, iş adabını ve müşteri ilişkilerini öğrenerek ustalaşır" sözleriyle, zanaatın küçük yaşta edinilen bir yaşam biçimi olduğunu ifade ediyor. Ancak günümüzde bu döngünün kırıldığını, çırağın yerini makinenin, sabrın yerini ise hızın aldığını belirtiyor.
Aydın Alkış, dükkanında her bir bakırı dövmeye, kalaylamaya devam ediyor. O, sadece bakır kapları tamir etmiyor, aynı zamanda bir geleneğin son nefeslerini de koruyor. Ancak geride bir çırak bırakamamanın hüznü, ustalığının gölgesinde asılı duran en büyük soru işareti olarak kalıyor. Bu sanatın geleceği, belki de ustasının elinden çıkan son bakır parçasıyla birlikte tarihe karışacak.