Olayın üzerinden iki hafta geçti ama tartışmalar henüz bitmiş değil. AK Parti kurucu il başkanı ve 22.dönem milletvekili A.Rıza Acar’ın basın toplantısından söz ediyorum.

Söylediklerini tekrarlayacak değilim ama o öyle cevabı gerektirecek suçlamada bulunmadı… Birilerinin oyununu da bozmadı… Tedbir alınmazsa bu gidişle olası referandumu kaybederiz dedi… Yani gidişattan endişelerini dile getirdi.

Başka partilerde olsa “bir ağabeyin” uyarısı kabul edilecek bu sözler AK Parti’de nedense şaşkınlıkla karışık hayretle karşılandı.

Ama dile getirdiği bir şey vardı ki, asıl deprem etkisi yapması gereken oydu ve ne hikmetse üzerinde kimse durmadı.

Hatta açıktan olmasa bile partili bir güruh sırf menfaati öyle gerektirdiği için karşı tarafın istediği doğrultuda Acar’ı suçladı.

Bu durum AK Parti’nin Aydın’da siyaseten nasıl mevzi kaybettiğinin ilginç bir göstergesidir.

O da Sayın Acar’a katıldığı bir canlı yayında kendine hakaret ettiğini ileri süren rektör Cavit Bircan’ın daha önce ricacı olduğu Doç. Mustafa Oğurlu’nun profesörlüğünü keyfi olarak vermeyeceğini dile getirdiğini söylemesiydi.

Peki, burada meselenin piyasaya yansıtıldığı gibi bir terfi olayı olmadığı işin can alıcı noktasının bir atanmışın seçilmişe nezaket dışı davranışı olduğu kaç kişinin aklından geçti acaba?

Milletvekilleri Sayın Acar’a cevap verecekleri yerde Mehmet Erdem ya da üçü basının karşısına çıksa da:

Kurucu il başkanımız ve 22.dönem milletvekili Ahmet Rıza Acar’a yönelik rektör Bircan’ın söylediği “sen istediğin için Doç. Mustafa Oğurlu’ya profesörlüğünü vermiyorum” sözleri her ne kadar hakaret içermese de hatsizliktir.

Sayın rektör bu davranışı ile görev sınırlarını aşmıştır,” deseydi taşları yerine oturtmakla kalmaz bir yandan atanmışa karşı seçilmişin hakkını korur diğer yandan da reel politiğin gereğini yapmış olurdu.

Kaldı ki, Acar’ın çıkış nedeni Doç. Mustafa Oğurlu değildi... Velevki öyle olsun …

Oğurlu geçen genel seçimlerde AK Parti’nin aday adayı değil miydi? Öyle de olunca sahiplenmede al sana bir taşla iki kuş…

Peki, neden bunları dile getirecek olan Sayın Savaş ve Öz değil de Mehmet Erdem?

Çünkü bu partinin Ahmet Ertürk ve A.Rıza Acar’dan sonra gelen ağabeyi… Üstelik en kıdemli vekili… Oyun kurucusu…

Ta başından beri siyasetle kamu kesimi arasındaki sınırların çizilmemesi hem çok başlılığa neden oldu hem de siyasette heyecan azalmasına yol açtı.

Ve böylece AK Parti Aydın’da “şanlı ikinciliğe” demir attı.

Doğru okumak isteyenler için AK Parti’deki bu günkü tıkanmışlığın özünde yatan budur…

Tabi her boşluğu birileri doldurur… Siyaset alanında zamanla oluşan bu boşluğu da bu işe hevesli bürokrasi doldurdu.

Göze girmek..makam kapmak..yerini sağlamlaştırmak..Piyasa yapmak isteyen muhterislere gün doğdu.

Siyaset erbabı da “bizim değirmene su taşıyor” diyerek bunlara çanak tuttu… Tavır koymadı… Meşhur tabirle at izi it izine böyle karışınca siyasette eksen kaydı.

Peki, nasıl oldu bu?

Aydın siyasetinin kaderidir..ağızlarından birlik beraberlik lafını düşürmeyen vekillerimiz seçildiklerinin ertesi günü birlerinin kuyularını kazmaya başlarlar.

Bu durumdan faydalanan bürokratın ya bir milletvekilinin kanatları altına girmesiyle ya da siyasi boşluktan istifade ile muhtariyetini ilan etmesiyle kurumlar birer “iltizam arazisine” dönüştü.

ADÜ iltizamı… Milli Eğitim iltizamı… Sağlık iltizamı… Bayındırlık iltizamı vs…

İltizam arazisi Osmanlı Döneminde yıllık kiraya verilen çiftliklere, otlaklara denirdi. Kiralayana da mültezim…

Bu araziler üzerinde oturan reaya artırma yetkisi mültezimin tekelinde olan kira ya da ondalık ödeyerek bu arazileri işler onların hizmetinde geçimlerini temin ederlerdi.

Osmanlı’nın son dönemlerinde otorite boşluğundan doğan keyfilikle reayanın başında “ali kıran baş kesen” kesilen mültezimlerin benzerlerine günümüzde rastlamak pek ala mümkündür.

Ağzıyla AK Parti propagandası yapan bu “yeteneksiz muhterisler” eliyle vatandaşı döver. Keyfilikte işin ucu hemşericilikten tutun da yan bakana mobbinge kadar gider.

Bütün bunların temelinde yatan devletteki denetim eksikliği, siyaseten kollama ya da sırtını Ankara’daki bir dayıya dayamadır.

Her istediğini yapma gücünü kendinde gören, devlet içinde devlet bu kesim siyasette eksen kaymasına da neden oldu.

En bariz örnek ADÜ...

Partililer bu gün kızını, gelinini işe sokmak, Ankara’dan iş döndürmek için rektörün kapısında sıra bekliyor.

Rektör Cavit Bircan da bir yandan partide ağzı laf edenlerin, baskı unsuru olabilecek tıynettekilerin yakınlarını işe alırken diğer yandan da onlardan aldığı güçle üniversiteyi kendine zararlı ya da olması muhtemel “ insanlardan” temizliyor.

Tabi olumsuzlukların faturasını da üniversite ile birlikte AK Parti de ödüyor…

Herkese sağlık ve mutluluk dolu bir yıl geçirmelerini diliyorum.

Not: Geçen yazım üzerine Sayın Mustafa Savaş’tan içinde Plan Bütçe konuşma metinleri(17 adet), iki tane de meclis konuşma metni ve tarafından hazırlanmış “Orta Gelir Tuzağı” ile ilgili dosya bulunan bir zarf aldım. Okurların bilgisine…