Hedef küçük olunca, partililerdeki enerji de o oranı geçmez ve sonuçta o parti içe kapanan ve kendi içinde bir statüko oluşturan yani her yeni olana başta ağabeylerin --Ahmet Ertürk’ün il başkanı atanmasında olduğu gibi- “istemezük” dedikleri bir partiye dönüşür.

İbn-i Haldun’a göre iktidarlar zafer, refah, israf, ittifak ve çöküş olmak üzere beş dönemden geçerler. Başarılı yöneticilerle çöküş süreci ertelense de mukadder sondan kurtuluş yoktur.

AK Parti bu evreleri gördü ve sonuncuyu yaşıyor.

Çöküş dönemlerinde iktidarların ömürlerinin olup olmadığını basının hal ve tavrından anlamak da mümkündür. Çünkü bizdeki ulusal basın ve köşe yazarları o konuda iyi koku alırlar.

Bilindiği üzere 31 Mart yerel seçimlerinde AK Parti ağır bir yenilgiyle ikinci parti oldu ve ardından da nedenleri ve çareleri hakkında köşe yazarları arasında bu çerçevede bir tartışmadır, gidiyor.

Seçim sonrası dilleri çözülen bu kesim meğer sonucu biliyorlarmış da onlar iktidar yetkililerini kızdırmamak adına seslerini çıkarmamışlar. Şimdi de akıllarınca yol göstermekle meşguller.

Bunu AK Parti sonrası olası bir iktidar değişikliğine hazırlık için bu kesimin, vakit varken, dümen kırması olarak da okunabileceğini geçmişteki örneklerinden biliyoruz.

Gelinen noktada günümüzün yanıtı merak edilen, iktidar yanlısı medya ve yazarların savunduğu şekilde AK Parti’de bir revizyona gidilebilir mi, bunun bizi ilgilendiren yanı, Aydın’a yansımaları ne olur, sorusudur.

 AK Parti’de köklü bir restorasyonun olup olmayacağını zaman gösterecektir, olayın o yönünü iktidar medyasına bırakarak bu durumun Aydın’daki olası sonuçları üzerinde duralım, istiyorum.

AK Parti il yönetimlerinin yerel seçimlerde üstünlüğü CHP’ye kaptırdığı 2009’dan bu yana Aydın’da ne seçim kazanmada bir hedefi oldu ne de bir iddia ve irade ortaya koydu.

O yönüyle rakibi karşısında yılgınlıktan nedir, AK Parti herkese çalıyı hep tepesinden  sürüdüğü  görüntüsü verdi yani heyecanı ve hevesi yoktu..

İlk tarihi hatayı Mehmet Erdem tarafından yapılan makas değişikliği ile mücahitlerin saf dışı edilerek merkez sağa yelken açılmasıyla yaptı.. Hareket doğruydu ancak yanlış olduğu 2015 Haziran seçimleriyle de kanıtlanan seçilen aktördü.

AK Parti o olaydan sonra Aydın’da bir türlü belini doğrultamadı ve kendine gelemedi.

Sonrasındaki yönetimlerin seçim kazanmak gibi bir dertlerinin olmadığı şuradan belliydi: Ömer Özmen’in il başkanlığında zafer döneminin bitişi demek olan çıtanın  yüzde 45 olarak belirlemesiydi.

Öyle olunca da AK Parti sanki aralarında anlaşmış gibi Aydın’da yerel iktidarı CHP’ye terk ederek genel iktidarın nimet ve avantajıyla yetinmeyi tercih etti ve böylece rahat döneme girildi.

 Tabi hedef küçük olunca, partililerdeki enerji de o oranı geçmez ve sonuçta o parti içe kapanan ve kendi içinde oluşan statükonun bir gereği her yeni olana başta ağabeylerin --Ahmet Ertürk’ün il başkanı atanmasında olduğu gibi- “istemezük” dedikleri bir partiye dönüşür.

Bunun doğal bir sonucu AK Parti hizmet üretmek yerine kendini tekrar eden, halktan kopuk, kaybettiğinde kabahati seçmende bulan ve oluşturduğu statükodan beslenen israfın zenginlik zannedildiği bir parti haline geldi.

Mücahitlerin yerini alan müteahhitler ve onların da yerine geçen Her Şeye Müsait Takımı iktidarın israf  ve nimetlerinden öyle semirildiler ki, bir oblomovu (obezlikten hareket edemeyen) aratmaz, oldular.

Bu durumda siyaset üretmeyenler çareyi ya iç çekişme ve kavgada veya Ankara’dan esen yelle harman savurmakta bulur. Bu aynı zamanda iktidarların israf döneminin başlangıcıdır.

Bu dönemi il başkanları ne olur, ne olmaz endişesiyle vakitlerini halka hizmet yerine   idare-i maslahatla yani ya vitrine ya da toplumsal algıya özen göstermekte geçirme çabası içinde oldular.

Bunun sonucunda da “önce ben, sonra partim” anlayışı yerleşti, kişi menfaati ön plana çıktı, partinin tek yaptığı iş bulma kurumu gibi çalışmak oldu. Emekli, üretici, işçi ve memurlar unutuldu.

Diğer taraftan AK Parti kamuoyunda biri açıktan, diğeri zımnen (üstü örtülü)  iki açıdan verdiği görüntü büyükşehri kazanmak istemediğine dair bir algıya neden oldu.

İlki AK Parti üç seçimde de aynı yöntemi uygulayan bir adayla seçmenin karşısına çıkması en azından çalıyı tepeden sürüdüğüne dair bir algı uyandırdı ve halkın bu konuyu sorgulamasına neden oldu.

Kitlelerdeki bu düşünceyi besleyen bir başka konu da BŞB adayının hırslanmasına neden olacak seçimi kazanamaması halinde kaybedecek bir şeyinin olmamasıydı.

İkincisi, AK Parti il başkanları seçilecek BŞB başkanlarının kendi siyaset alanlarını daraltacak ve milletvekili olmalarına engel olacak endişesiyle seçilmesine mesafeli durdular.

Öyle ki, yerel iktidar karşısındaki bu tepkisizlik ya da hoşgörü insanlarda CHP ile AK Parti arasında bu konuda gizli bir anlaşma mı var sorusunu sorduracak dereceye vardı.

İnsanlarda bu kanıyı uyandıran CHP’de istihdam kaynağı, BŞB varsa Cumhur İttifakı partilerinin de ileri gelenlerinin yakınlarını işe yerleştirme imkanına sahip  ADÜ gibi  bir kurumun varlığıdır.

Bu görevlendirmelerin çoğunluğunun rektör atamalarında seçimli sistemin sona ermesinin ardından seçilen rektörlerin tekrar seçilebilmek için politikacılara rüşvet niteliğinde verdikleri tavizlerin bir sonucu olması olayı değiştirmiyor.

Velhasıl 31 Martta ittifaksız seçime giren yereldeki iktidar CHP 2019’daki oy oranını korurken ittifakla giren genel iktidar AK Parti 50 bin oy kaybıyla çıkabilmiştir. Bu da İbn-i Haldun’a göre sona gelindiğine işarettir.

31 Mart Aydın’da asıl İYİ Parti’nin ağır yenilgisiyle sonuçlandı Makale: 31 Mart Aydın’da asıl İYİ Parti’nin ağır yenilgisiyle sonuçlandı