Türkiye Soma ilçemizde meydana gelen, hepimizi derin bir üzüntü ve kedere sevk eden bir olaylar zincirini yaşıyor. Görülen manzara karşısında kelimeler nasıl dizilir, nasıl bir söz edilir? Bu acıyı anlatacak cümleler nasıl yazıya gelir ve nasıl anlatılır? Dehşet verici gerçek, gündemimizde ve tartışmalar bitmek bilmiyor. Bu türden kazaları kadere bağlayan da var, ihmaller silsilesine de. Bu hadiseleri sadece kadere bağlamak açıklama için yeterli midir?

Ezelden ebede kadar hayır ve şer meydana gelecek bütün hadiselerin Allah katında bilinmesi ve takdir edilmesi şeklinde tanımlanıyor kader! Eğer bu hadiseyi kadere bağlayacaksanız, İslâm ilahiyatında  kader,(felsefede determinizm) insanın iradesi ve sorumluluğu gibi geniş tartışmaların konularını ve tartışmaların ana eksenindeki "Eğer istek, irade ve fiillerimiz dahil her şey ilahi bir kader ve takdirin ürünü ise, insan yaptıklarından dolayı niçin sorumlu tutulsun?" problemine de bir cevap vermek durumunda kalabilirsiniz.

‘‘Madene tekrar inecek misin? Girmeliyim. Çocuğum okuyor, bankaya kredi borcum var”. Bir beyanatta diyor ki birisi “Türkiye kömür işletmelerinin tonunu 140 dolara çıkardığı kömürü biz 24 dolara çıkarıyoruz.” Yetkili bir arkadaşın dediğine göre madende çalışan herkes sendikalı ve sigortalı. Yine bir yetkili arkadaşın dediğine göre maden denetimden geçmiş. Aksaklık görülmemiş. Ne yani, madende kaza olmaması için denetimden geçmemesini mi bekleyelim? Hemşire bulundurmadın diye hamama günlük bilmek kaç bin lira ceza yazan güzel ülkem, madenlerdeki denetimlerin tastamam olduğunu söyleyen yetkililere sormalı, sorabilmeli “Her tedbir alınmış, bütün kontroller yapılmış ise onlarca beden neden kömür madeninde cansız yatıyor?” diye.

Eğer bu hadise; bir tedbirsizlik, denetimsizlik ve ihmaller zincirinden kaynaklanmış ise dünyadaki örnekleri ile karşılaştırma yapmak durumundayız. Bilmem kaç milyon ton kömür çıkarılır, şu kadar madenci ölür istatistiğine girmeden güzel ülkem maden kazaları ve işçi ölümlerinde açık ara dünya lideridir. Ve uzun süre de bu liderliği kimseye kaptırma gibi bir niyetinin olmadığı bu elim olgu ortadayken yapılan tartışmalardan gayet net olarak ortaya çıkmaktadır.

Diyor ki sevgili kardeşim,

Bilmem kaç metreden çıkartılmış, ambulansın bembeyaz sedyesini kirletirim diye çizmelerimi çıkartayım kirlenmesin. Bunu bu ülkenin çocuklarının ulvi bir davranışı olarak mı görmeli, yoksulluk ve garibanlığın bir tezahürü olarak mı? İnsana bahşedilen en büyük değer hayattır. Bu hayatı sadece bir, evet sadece bir saniye uzatabilmek için yapılan harcamanın haddi ve hesabı yoktur. Ne yazık ki bir saniye için onca çaba ve maliyeti yüklenen güzel ülkem belki para bile sayılmayacak harcamayı yapmadığından onlarca canını göz göre göre toprağa vermek durumunda kalmıştır.

Kadınlar kocalarını, çocuklar babalarını, analar evlatlarını toprağa verdiler. Sessiz ve derinden bazen haykırmanın ötesine geçen bir acı çığlığı ile. Madene mecbur olmak ile madene mahkûm olmak arasındaki bu insanlarımızı toprağa verirken biz neyi gömdük toprağa? İnsanlığımızı mı, vicdanımızı mı?