Söz ve hareketler ahlaki kurallar içinde kalmak kaydıyla siyasette karşılıklı sataşmalar, söz düelloları ve dozunu aşmayan sertlikler rekabetin bir gereği, olağan davranışlar kabul edilir ve bütün dünyada olduğu gibi bizde de toplum tarafından hoşgörü ile karşılanır.

Değil mi ki, iktidar da olsa muhalefet de olsa herkesin muradı birdir ve millete hizmet etmektir ama ne var ki, o murada giden yol tek değildir, muhteliftir.

Buradan da doğan rekabette ölçü nezakettir, ahlaki, insani ve vicdani değerlere sadık kalmaktır, insan onuruna saygıyı ilke edinmektir, seçmenin kendine yüklediği vekâletin bir gereği örnek insan olmaktır.

Eksikleri, dönem dönem sapmalar olsa da bizde de genelde siyasetçiler bu kurallara uygun hareket etti ama günümüzdeki siyaset diline ve sertliğe ve buna bağlı seviye düşüklüğüne hiçbir dönemde tanıklık edilmemişti.

Uygulanmakta olan başkanlık sisteminin bir gereği siyasi kimliğinden arındırılmış bakanların da yangının üzerine körükle gitmeleri sonucu ne yazık ki, milli iradenin sembolü Gazi Meclis’te hakaretler, el kol hareketleri, küfürler ve buna bağlı yumruklar bütçe görüşmelerinde havada uçuştu.

Böyle ortamlarda milletvekillerini yatıştırmak, sakinleştirmekle görevli olan partilerin meclis idare amirlerinin kavgada başı çektikleri hiç görülmemişti.

Kavga ve küfürleşme burada da kalmıyor sosyal medyada cehaletleri paçalarından aktığı ettikleri küfürlerden belli olan troller arasında da devam ediyor.

Her gün tepesine yağan zamlar karşısında günden güne fakirleşen, karşılığında ise ne yapacağını bilememekten şaşkına dönmüş üretici, esnaf, memur, emekli ise kendi derdine düşmüş, bir çıkış yolu arıyor.

Görüştüğümüz hem çiftçilik hem besicilik yapan bir üretici; “çiğ sütün litre fiyatının 320 kuruştan 470 kuruşa çıkması bir iyileştirme gibi görünse de besici için değişen pek bir şey olmadı.

Çünkü normalde iki buçuk kilogram yeme karşılık bir kilogram süt paritesi zamdan önce bir kilogram 700 gram yeme karşılık geliyordu.

Bu oran süt fiyatları 320 kuruştan 470 kuruşa çıkarılmasının arifesinde yemin torbasına gelen 30 TL zamla bir kilogram yüz grama düştü.

Yani yemci yeni zammı yuttuğu gibi eskisinden de 600 gram yemi de beraberinde götürdü.

Aldıklarımız açısından dolardaki dalgalanmanın nerede duracağı belli olmaması piyasada bir belirsizliğe yol açıyor. Peşin de olsa mal tedarikinde zorlanıyorsunuz.

Ayrıca hangi sektörde olursa olsun hiçbir tüccar bir hafta sonrasına vadeli mal vermek istemiyor.

Verse bile artışları yansıtma garantisiyle veriyor.

Sattığımız ürün karşılığında toptancı hal esnafı ise manava, pazarcıya örnek üreticiden aldığı mevsim meyvesi portakal için 180 kuruşa piyasa oluşturmaya çalışıyor.

Sattıklarından vergisi, komisyon payı çıktıktan sonra kalan parayı üreticiye verecek, buna eli hamur, karnı aç yaşamak denmez de ne denir?

Biz üretici olarak hep kendimizi de düşünmüyoruz.

Farz edelim ki, bizler bir gün kırdan, bahçeden topladığımız otla karnımızı doyurduk, bir gün de zeytin ekmekle öğünü savuşturduk ve pahalılığa karşı direndik

Zam sağanağının fakirleştirmesi sonucu alım gücü düşen kentli işçi, memur, emekli ve dar gelirli ne yapsın?

Diğer taraftan üretici için mesele karın doyurmakla bitmiyor ki, örnek bu yıl mısırın kilogramını 270 kuruşa sattı, günümüz itibariyle mısır 470 kuruştan alıcı buluyor.

Ekim sezonunda 270 kuruşa mısır satan bir üretici sürekli dolar artışına göre güncellenen bu girdi fiyatlarıyla nasıl baş edecek de tarlaya inecek?

Baş girdi mazot fiyatı çift haneli rakamlara ulaşmış, gübre desen üç misli zamlanmış, tohum desen ona hakeza, daha ne kadar zamlanacağı belirsiz.

Ayrıca bir üretici, okuyacak, evlenecek çocuklarına bir gelecek kurmak zorunda bu pahalılıkta bunu hangi parayla yapacak?

İyi ekelim, yetiştirelim, besleyelim, büyütelim de hani emeğimizin karşılığı, çocuklarımıza nasıl bir gelecek hazırlayalım da kente kaçışlarını önleyelim?

Sonra kim uzun süre zararına çiftçiliği, besiciliği devam ettirmek ister?

Aksi halde traktörü, takım, taklavatı satmak ya da depoya kapatarak gündeliğe gitmek daha karlı bir iş olur, hiç olmazsa yetemedim, bitemedim, derdi yok.

İnsanlar bir çektiklerine bir de parlamentoda iktidar yetkililerinin her şeyin yolunda olduğuna dair konuşmalara bakıyor da kendileriyle alay ediliyor, düşüncesine kapılıyor,” diyor.

Velhasıl sadece üretici kesimde değil her yerde konuşulan birinci gündem konusu sağanak gibi yağan zamlar ve sonucunda oluşan pahalılık.

Market alış verişlerinde, çarşıda, pazarda, kahvelerde, ev sohbetlerinde pahalılığın dışında konuşulan konu yok.

Bir market alış verişinden çıkışta iki bayandan biri diğerine aldıklarını göstererek;” bunları daha bir ay önce 120 TL’ye almıştım, şimdi 185 TL, ödemek zorunda kaldım”, diyerek dertleniyordu.

En manidarı da Efeler/Meşrutiyet Mahallesinde Çarşamba günleri kurulan pazarda peynirci ile bir müşteri arasında geçen konuşmaydı.

Peynirci poşetlere hazırladığı 5 ve 10 TL’lik peynirleri müşterisine göstererek; “vatandaş eskiden böyle değildi bu 5’TL’lik peyniri alanlardan bazıları çocuğu için aldığını söylüyor”, diyordu.

Görünen o ki, meclisteki kavgaların, itiş, kakışların, küfürleşmelerin zamların serseme çevirdiği esnafta, memurda, emeklide, hele hele üretici kesim çiftçi ve besicide sosyal medya trollerindeki gibi bir karşılığı yok.

İyi biline...