Deprem mühendisliği alanında 30 yılı aşkın süredir çalışan Taşkın, paylaşımında görüşlerini dile getirdi. Taşkın, durumu madde madde şöyle özetledi:
“Her biri kesinlikle birbirinden değerli jeolog hocalar üzerinden bile ayrıştık. Soru şu: Tek parça kırılsa ne olur, parçalı kırılsa ne olur? Mühendis gözüyle basitçe bakalım isterseniz zira bizler de alanımızda hoca olmakla birlikte yarı bilim insanı yarı uygulamacıyız.
1- 1975 -1 Ocak 1998 yılları arasında yapılan binalar: 1975 deprem yönetmeliğine göre İstanbul 2. derece deprem bölgesiydi. Bu dönemde binalar 1998 1 Ocak’a dek benzer yüklerle tasarlandı.
2- 1998-2007 yönetmelikleri ilçeler bazında deprem tehlikesini tanımladı. Buna göre güney ilçelerde 1. dereceye yükseltildi, yükler arttı.
3- Yürürlükteki 2018 yönetmeliğinin altlığı olan Türkiye Deprem Tehlike Haritası’nda çözünürlük artırılarak eskiden 1. Derece deprem bölgesi olarak tanımlanan 0.40 g deprem ivmesi, sınırlı sayıda zayıf zeminli bölgede daha yüksek değerlere vardı.
4- Depremin büyüklüğü (manyitudu), depremde açığa çıkan enerjiyi gösterirken, şiddet (intensity) bireylerin hissettikleri ve yapıların gördüğü hasarı tanımlayan iki apayrı gösterge. Tarihsel depremler, o dönem cihaz olmadığı için şiddet ile tariflidir.
5- Düşük manyitudlu depremlerin (bkz. 1 Ekim 1995 Dinar) yıkıcılığı yüksek yer hareketlerine; nispeten yüksek manyitudlu depremlerin (bkz. 2011 Van) daha düşük yer hareketlerine sebep olduğunu biliyoruz. Bunun önemli nedenlerinden biri binaların temel zeminidir.
6- Dolayısıyla olay binanızın (eviniz, çocuğunuzun okulu, işyeriniz, aracınızı kullandığınız üst/alt geçitler vb) neye ne düzeyde dayanıklı olduğudur.
7- Herkes nüfus cüzdanı gibi bina proje ve hesaplarını belediyelerden almalı, binasındaki değişiklikleri takip etmeli.
8- Binasında çatlak, kaçak işlem, pencere/kapı açılmasında bina genelinde sürtme-bozulma, ağır korozyon (demirlerde paslanma) vb. değişiklik tespit edenler, başvurup öneri almalı. Kimse yalnız değildir, ancak ağlamayan çocuğa da emzik verilmez.