La Perla gibi bir zamanlar Özlem Çerçioğlu da o alana ne olduğu belirsiz Dünya Ticaret Merkezi (DİM) yapmaya niyetlenmişti, hele bereket ki arkası gelmemişti.
Eskiden olsa –günümüzde buna acil eylem planı deniyor– hükümetlerin, belediye başkanlarının ilk yüz gününde, beş yüz gününde yapacaklarına dair programları olurdu.
Bu geleneği, 31 Mart yerel yönetimler seçiminde CHP’den Efeler Belediye Başkanı seçilen Anıl Yetişkin’de göremedik. Böyle bir programın yokluğu, çoğu insan tarafından onun karar vericiler tarafından parti içi dengeler gözetilerek seçildiği, ileride izinsiz bir yerlere adaylık düşünmeyeceği, artı tanınmışlığının sağladığı avantajla Aydın Baro Başkanlığından siyasete paraşütle inmesine bağlandı.
Aklından geçmediği, onun için de heybesinde bir şey bulunmayan ancak talih kuşu değerinde bir fırsat olan milletvekilliğine gidecek yolda önü açık bu görev teklifine “evet” derken Anıl Yetişkin, "Nasıl olsa göç yolda düzülür" mantığından hareket etmiş olmalı.
Nasıl olsa ileride olur, gider mantığı, aynı zamanda başkanı seçileceği Efeler'in belediyeye ait sorunları hakkında da heybesinde çözümü ilgilendiren bir hazırlığı bulunmadığının bir göstergesidir.
Bunu nereden anlıyoruz? Birincisi, Anıl Yetişkin seçimi kazanmasının ardından konu ile ilgili halk buluşması toplantısına katılımcılara mealen “Ne yapmamızı istersiniz?” diyor. Bu yeterli olmamış olacak ki, halka proje konusunda kent içi reklam panoları aracılığıyla ikinci bir başvuruda bulunma gereği duyuluyor.
Bu tür duyuruları bazıları katılımcı demokrasinin bir gereği olarak görebilir. Ama unutmamak gerekir ki, halk günlük düşünür ve yaşar. Ayrıca bu tür talepler karşısında birbirine düşer, herkes kendi mahallesini, sokağını ve evinin önünü önceler ve o konuda düşüncesini söyler.
Bizde meşhur bir kelam vardır: Ön teker nereden giderse arka teker de onun izinden gider. Aksi takdirde bir şey yapmak güçleşir, zira at izi ile it izi birbirine karışır.
Halkın önünden gitmek yerine peşine takılan bir liderin o topluma hayal kırıklığı ve yoksulluk dışında kazandıracağı bir şey yoktur.
Bizde adet değildir ama haydi gerçekleştiğini varsayalım. Adına ister acil eylem planı, ister icraat programı deyin, bir yol haritası oluşturulacaksa STK’lar, meslek örgütleri, muhtarlar ve mahalle toplantılarıyla ortak fikirlerin açıortayı alınarak oluşturulur.
Söz buraya gelmişken, günümüz ekonomik gerçekliğinin temelini oluşturan, konumuzla da yakından ilgili bir gerçeğin altını çizmek isterim.
Göreve başlar başlamaz, daha işin başında “Ne yapmamızı istersiniz?” şeklinde, ucu açık bir soruyla halkın karşısına çıkmak, heybenin boş olduğunu göstermesi yanında popülist bir davranıştır. Popülizm halka kurulan bir tuzaktır. Bir devletin, bir kentin zenginleştiği, halkın yaşam kalitesinin yükseldiği, milli gelirin dolayısıyla refahın popülist yöntemlerle arttığına dair bir örnek dünyada yoktur.
Belediyelerin ilk işi çöpleri toplamaktır, kaliteli su temin etmektir, yeşil alan üretmektir, çocuklar için spor alanları ve parklar yapmaktır, sosyal tesisler açmaktır, güvenlikli piknik yerleri tesis etmektir, imar planına uygun bir kent oluşmasına özen göstermektir. Bunları daha rahat oluşturmak için ilave para kazanacak şirket ve işletmeler kurmaktır. Elde edilen ilave gelirle gerçek ihtiyaç sahiplerine sosyal yardımlarda bulunmaktır.
Bu konuda sosyal hizmetlerle vatandaşın yaşam ve kentin yaşanabilirlik kalitesini yükseltmek arasındaki dengeyi belirleyen ince çizgiye dikkat etmek gerekir. Yoksa ipin ucu kaçırılırsa, kazanan daima politikacılar, kaybeden ise her zaman millet olur. Çünkü devletten gelen paylar, vatandaştan toplanan vergiler sosyal yardım adı altında seçmen tavlamak adına çarçur edilir. Yapılacak hizmetlere, örneğin arıtma tesisi yapımına, su teminine gelince devlete, özel şirketlere ve finans kuruluşlarına borçlanarak yaptırılır. Bu yöntem neredeyse belediyelerin tamamında gelenek haline gelmiştir.
Borçlar da gerek pahalı, üstelik kalitesiz hizmetlerle, gerek kurum borçlardan batma noktasına gelince yapılan zamlarla fatura vatandaşa ödetilir.
Bu popülist eylem her şeyden önce ahlaksızlıktır, utanmazlıktır.
Geçelim.
Kaldığımız yerden devam edelim:
Bu tür ne yapılacağını halka sormak, bir belediye başkanı hakkında kitlelerde neyin yapılacağına dair bilgisinin olmadığına yorumlanacağı gibi, “Halk benden bunları istedi ben de onları yaptım” diyerek olası başarısızlığa işin başında kılıf hazırlama kurnazlığı da denebilir.
Şayet bir de gündemde olan SGK borçları belediyelerden tahsil edilmeye başlanırsa, üzerinden üretilecek siyasetle “Yapacaktık, önümüzü kestiler” denilerek başarısızlık başarıya dönüştürülebilir.
Kaldı ki, Efeler hakkında halka soracak pek bir şey de yok. Gerek yaşam standardı, gerek kent estetiği yönüyle bir kasabadan pek farkı bulunmuyor. Mahalle aralarında, cadde ve sokaklarda kurulan pazaryerleri deseniz, kasabalarda bile açık alanda kurulan örneği pek yok. Kaldı ki, 01.01.2017 tarihi itibariyle büyükşehirlerde bu tür pazaryerlerinin kurulması yönetmeliğe göre suçtur.
Yazları sıcak geçen Efeler’de mesire alanları ve parklar oldukça önemlidir. Efeler Belediyesi’nin sorumluluğundaki tarihi Pınarbaşı’nın eski halinden eser yok. Ortasından geçen Tabakhane Deresi çakıl dolu, içinde ağaçlar yükselmekte ve rutubet kokusundan gönül rahatlığı ile yakınlarında oturmak neredeyse imkânsız.
Yaz sıcaklarını fırsat bulduklarında Kuşadası ve Didim’de geçiren ve bayrağındaki altı oktan biri halkçılık olan CHP’li Efeler Belediyesi yetkilileri bir saatlerini Pınarbaşı’na ayırsınlar, bakalım durabilecekler mi?
Eski Minibüs Garajı yıkıldı, yerine altına otopark üstüne AVM yapılacak dendi, sözde kaldı. Anıl Yetişkin, gazetecilerle olan toplantıda eski otobüs terminali alanı ile eski minibüs garajı arsasının otopark olacağını söyledi. Demek ki bu dönemde de her iki yerle ilgili bir proje bulunmuyor. Fakat vatandaş, buraların ranta kurban edilmesi endişesi taşıyor. Zira CHP’liler de inşaatı seviyorlar.
La Perla gibi bir zamanlar Özlem Çerçioğlu da o alana ne olduğu belirsiz Dünya Ticaret Merkezi (DİM) yapmaya niyetlenmişti, bereket ki arkası gelmemişti.
Cadde ve sokak temizliği ve estetiği, belediyelerin en başta gelen görevlerindendir. Ama gelin görün ki, Efeler’de sokakların büyük çoğunluğu temizlenmiyor. Parke taşlarının sökülüp tekrar döşenmesinden sokak ve kaldırımların estetiği bozuk. Çöp bidonları deseniz, kokusundan yanından geçilmiyor, yakınındaki evleri bile rahatsız ediyor. Mahalleler ilaçlanmadığı için çöp bidonlarında ve rögar kapaklarında üreyen sinekler günden güne artıyor.
Efeler’i dolaşarak Anıl Yetişkin, bunları yerinde görüp hallettikten sonra proje konusunda reklam panolarında vatandaşa ilana çıksın. Bu iş öyle bayat popülizm taktikleriyle olmuyor.
Son bir öneri:
Eğer CHP iktidara gelmek istiyor, belediyelerden de bu konuda katkı bekliyorsa Eskişehir eski BŞB Başkanı Yılmaz Büyükerşen’e Aydın’daki belediye başkanlarına bir ay kurs verdirsin. Çünkü seçim kazanmakla iş bitmiyor, asıl mesele sonrası...