Seçimlerde;

Bir işte çalışanı… Ya da ev hanımı olanı… Tezgâh başında seyyar satıcılık yapanı...

Öğretmeni... Öğrencisi... Hemşiresi… Kenar mahallede oturanı… Garibanı yoksulu… Tarlada çalışanı… Rezidanslarda lüks hayat süreni...

Velhasıl her kesimden evlisi, dulu, yaşlısı, genci, tahsillisi, tahsilsizi, entelektüel olanı olmayanı, sosyetesi, avamı…

Kadınlar onda kendilerinden bir şeyler bulmuş olacak ki, verdikleri rekor denebilecek bir oyla Özlem Çerçioğlu BŞB Başkanı oldu.

Nedeni de belli…

İş yerindeki şef ya da müdürün kendine tepeden bakmasına… Toplumda yerleşik erkek egemenliğine…

Siyaset kadın işi değildir evde otursun, çocuğuna baksın diyenlere…

Velhasıl kadının özgür olmasını istemeyen zihniyete bir başkaldırıydı.

Peki, Özlem Hanım onların yaralarına merhem olabildi mi?

Olduğu pek söylenemez…

Mesela bu gün BŞB Meclisi’nde CHP rozetli kaç kadın meclis üyesi var?

Hâlbuki Hanımefendi isteseydi ilçe belediye başkanı adaylarını belirleme aşamasındaki direncini ilçelerden seçilecek birinci, ikinci sıra meclis üyelerinden birinin kadın olması konusunda da gösterebilirdi.

Öyle bir tavır sergilemedi...

Kadınlar için neler yapılabilir?”

Konusu ile görevli Saadet KavasgilNilüfer Ünüvar, Ferda Erkut ÇağlarDenizhan Sandıklılı gibi iş bilir, ağzı laf eder dirayetli kadınlardan bir çalışma grubu oluşturabilirdi.

O komitelerin çalışmaları doğrultusunda:

Her ilçeye meslek edinme kursları açabilirdi… Böylece işsiz kadınlara çalışma alanları açabilirdi… O atölyelerde üretilenleri satın almakla destek olabilirdi.

Bunu da yapmadı.

Aile bütçesine katkı yapma… Çocuğunun okul masrafını karşılama… Çeyizini tamamlama…

Hiç olmadı harçlığını çıkarma derdindeki kadın ve kızların el emeği, göz nuru ürünlerini pazarlayabilecekleri sıcaktan ve soğuktan korunaklı yerler yapabilirdi.

Bunu da kendine dert etmedi.

Peki, Hanımefendi’nin neden bu konulara el atmadığını hiç düşündünüz mü?

Ya da sebebini araştırdınız mı?

Yanıt olarak “demek ki onun kadınlar ve sorunlarını giderme gibi bir hikâyesi yokmuş” der, işin içinden çıkabilirsiniz…

Görüşünüzde haklı da olabilirsiniz.

Zira bu işin bir boyutu…

Ancak başka bir neden daha var…

Kıskançlık…

Kadınlar sadece eşlerini… Çocuklarını… Başkalarının konforlarını… Güzelliklerini… Giydiklerini... Alımlı, çalımlı olmalarını… Nereleri gezip, tozduklarını… İşlerini kıskanmazlar.

Asıl bir birini kıskanırlar.

Elif Şafak “Firarperest’te” (s.107) “Öyle kadınlar var ki,”dünyaya bir daha gelseniz ne olarak gelmek istersiniz?”

Sorusuna “tabii ki kadın olmak isterdim” diyecek kadar cinsiyetleriyle barışık görünürler ama gene de bir türlü hemcinslerini sevemezler,” der.

O kadınların bu durumunu eleştirir ama eserlerinde mesela “Baba ve Piç’te” aynı yanılgıya kendi de düşer.

Kadın yazarların çoğunda vardır bu hastalık…

Ne var ki Elif Şafak hatasını gizlemez “gribe yakalanır gibi bir bakarsınız biz de yakalanmışız” diye açık eder karakter yapısını…

Sandıktan çıkan kadınlar yakalanmaya daha fazla müsaittir bu sendroma… Egosuna düşkünse küçümser karşısındakini…

Herkesin huzurunda el pençe durmasını.. ceket düğmelemesini..saygı ile eğilmesini gördükçe.. egosu şişer.

Hamsa, pişmemişse ve de yanmamışsa erkek başkanlarda da sıkça görülen bir illettir bu…

O hastalık onu yer bitirir ama farkına varamaz… Ta ki sandıkta kaybedinceye kadar.

Günümüzün modası da değildir bu tür kıskançlıklar…

Edebiyata bile konu olan bir şöhrete ve geçmişe sahiptir.

Örnek mi?

Halide Edip Adıvar’ın Mor Salkımlı Ev’i…

Bir diğeri yine ona ait Handan…

Elif Şafak’a göre Mor Salkımlı Ev’de Halide Edip hep erkek entelektüellerden söz ettiği halde mesela o döneminin başarılı kadınları Fatma Aliye Hanım ya da Emine Semiye Hanım’ı görmezden gelir.

Ondaki bu anlayış Özlem Hanım’ın kalburüstü gördüğü kadınları günümüzde ötekileştirmesi ile nasıl da örtüşüyor?

Keza Handan’daki Neriman karakteri de siyaset ve toplum hayatına katılmayan, evcimen, tatlı huylu, iddiasız edilgen Anadolu kadınını temsil eder.

Handan karakteri de felsefi kültür derinliği, entelektüel birikimi hesaba katılmazsa atılganlıkta, kurnazlıkta, girişkenlikte ve hemcinsini kıskanmada Özlem Hanım’ın aynısıdır.

Margaret Atwood’un “Kadınları Sevmeyen Kadınlık Hikâyeleri” adlı eserinde anlattıkları da Halide Edib’in karakterlerinden ve günümüz kadınları arasındaki kıskançlık olgusundan pek farklı değildir.

Demem o ki, Özlem Hanım’dan pozitif ayrımcılık bekleyen hemcinsleri boşuna ümitlenmesinler.

Zira kadınların bir birini pek sevmedikleri istisnaları olmakla birlikte varsayım değil bir gerçektir de ondan…