Pervin Töre’nin yerine atanan yeni Milli Eğitim Müdürü Bilal Yılmaz Çandıroğlu  “175 bin öğrenci ile özel ilgilenilecek.” demiş.

Sayın müdür bu sözüyle öğrenciyi tanımada bu güne kadar yapılandan farklı bir çalışmanın içine girileceği, öğrenci ile bire bir ilgilenileceğinin işaretini vermiş oldu.

Onun söylediğine bakılırsa, bundan böyle rehberlik servislerinin çalışmasıyla yetinilmeyip öğretmenin öğrenciyi gerektiğinde evinde ziyaretle sorunlarını tespit ve okul aile iş birliği ile çözmek hedefleniyor.

En azından ben öyle anladım…

Eğer öyleyse çocukların eğitimi ile ilgili birçok sorunu kökten çözecek olan bu çalışmanın amacına ulaşması bir ön şarta bağlı…

O da eğitim kadrosunun seferberlik ruhuyla topyekûn harekete geçmesi…

Çünkü bütün öğrencileri kapsayan bu çalışma ciddiye alan için kolay değil…

Ders saatlerine sığmayacağı için herkesin paydaş mantığı ile hareket etmesi, zamanından fedakârlığı gerektirir.

Ancak burada asıl sorun ne zamandır ne de koordinasyondur... Arabanın çekicisi kurum yöneticilerinin öğretmeni herhangi bir kanuni zorlamaya başvurmaksızın bu kervana katacak güç ve iradeye sahip olup olmadığıdır.

Zira son zamanlarda koltuk kapma ya da koruma adına verilen tavizler, döndürülen entrikalarla yapılan atamaların öğretmen açısından yöneticiye olan saygı ve güveni büyük ölçüde zedelediğini düşünüyorum.

Öğretmen ve öğrenci gözünde bilgi, tecrübe ve duruşuyla bir lider olan müdür okulda davranışlarıyla saygınlık kazanamamışsa o kurumdan başarı beklemek beyhudedir.

At sahibine göre kişner” sözü bu gerçeğin en veciz ifadesidir.

Şef bilgi ve tecrübesiyle orkestrayı iyi yönetebilirse en olumsuz fiziki şartların olduğu yerde umulmadık başarıların gerçekleştiği herkesin malumudur.

Onun içindir ki, önceleri eğitim yöneticiliği müdür yardımcılığından başlar idareci belli basamaklarda gereken bilgi ve tecrübeyi edindikten ve olgunlaştıktan sonra özellikli kurumların başına getirilirdi.

Son zamanlarda kırk yıllık bu gelenek yıkıldı ve idareciliğin ne olduğunu bilmeyenler sendikaları basamak yaparak eskiden yirmi yılda gelinen yerlere uçarak geldiler.

Buna çanak tutanlar da makam kapma ve koruma derdindeki “muhteris yetersizler” oldu.

Bilindiği gibi 2014 eğitim öğretim yılı sonunda kurumunda dört yılını dolduran müdürlerin okuldaki bir komisyonca ve ilçe milli eğitim müdürlüklerince demokratik bir usulle performans değerlendirmeleri yapıldı.

Ancak o ana kadar yarım yamalak da olsa işleyen kurallar ve ölçüler tepe yöneticisinin alt kademe yöneticilerine yaptığı tehdit ve zorlamalarla makam kapma ve koruma pahasına feda edildi.

Sonuçta sendikası dışında yöneticilik özelliği taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın gerçekleştirilen atamalar kurumlara olan güveni sarsmakla kalmadı, Aydın’da eğitim, öğretimi bitme noktasına getirdi.

Geçen yıllarda bir ortaokulda öğrencisi tarafından dövülen bir öğretmenin ve görev yaptığı okul müdürünün sürgün edilmesi öğretmenin müdür tarafından öğrenci ve veliye hedef gösterildiği algısına yol açtı ve sonrasında yönetici de öğretmen de işi oluruna bıraktı.

Bu da işin tuzu, biberi oldu.

Aydın eğitiminin yönetici boyutundaki sıkıntısı böyle de meselenin öğretmen boyutu farklı mı?

Aydın için söylüyorum, bu gün öğretmenlerin neredeyse üçte ikisi kendi teşkilatı tarafından dışlanmışlık, ötekileştirilmişlik duygusu içersindedir.

Nedeni de Pervin Töre’nin görevi süresince Aydın’da görevli 11 bin öğretmenden sadece iktidar sendikasına kayıtlı yaklaşık 3 bin 500 öğretmene öz evlat, geri kalan sendikasız ya da başka sendikalı olanlara üvey evlat muamelesi yapmasıdır.

Onun bu hareketi son derece kırılgan bir yapıdaki öğretmenin idarecisine karşı olan saygı ve güvenini yitirmekle kalmadı, en idealist olanlarını bile sistemden kopardı.

Buna birilerine yaranmak için yerli yersiz soruşturmalar da eklenince öğretmen eğitimden kendini dışladı ve “sallabaşı, al maaşı” noktasına geldi.

O bakımdan on yıl önceki başarısı ilk onlarda olan Aydın’ın 28.sıralamaya gerilemesi sebepsiz değildir.

Bu çöküşü gözlerden ırak tutmak için devrin yöneticileri her ortamda işin görsel yönü yani fiziki yatırımları ön plana çıkardı.

Gerçek göz boyamakla, nabza göre şerbet vermekle, yağlama, yıkama ile örtülmeye çalışıldı.

Acı tablo buyken Müdür Bilal Yılmaz Çandıroğlu ayağının tozuyla işin künhüne varmadan 175 bin öğrenciye özel ilgiden söz ediyor.

Çoğu kurumun müdürünün temsil dışında personel üzerinde bir ağırlığı kalmamışsa, öğretmen kendini sistemden dışlamışsa Sayın Müdür hedefe kiminle, nasıl ulaşacak? 

Bana kalırsa o öğrenciden başlamak yerine:

BİR: Selefinin Aydın eğitimine hediyesi müdürlere idareciliğin ne olduğunu, nasıl yapılması gerektiğini anlatmakla…

İKİ: Sendikalı, sendikasız bütün öğretmenlere eğitimin bir paydaşı olduğu güvencesini vermekle…

ÜÇ: Bütün teşkilata iktidar yanında devletin de müdürü olacağını, adalet ve hakkaniyete bağlı kalacağı teminatını vermekle işe başlamalıdır.

Bu enkaz ancak öyle ayağa kalkar.

Sayın Müdüre görevinde başarılar dilerim.

 

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA