İstismar kötüye kullanmak, sömürmektir. Fiziksel, cinsel, duygusal, psikolojik etkileri olan ve bireyin ruh ve beden sağlığını olumsuz etkileyen yaşantılardır. Dünyada istismarın giderek artmasına paralel olarak suç işleme oranın artması nedeniyle bu iki kavram çalışmalarda birlikte ele alınmaya başlamıştır. Peki suçun istismar ile nasıl bir bağlantısı var? Bu oranın yüksek olması, tesadüf olmasını imkansız kılmaktadır. İstismarın çeşitli ruhsal problemlere (travma sonrası stres bozukluğu, major depresif bozukluk, mental retardasyon ve dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu) neden olabildiği1, ayrıca istismarın suça yönelme açısından önemli bir risk faktörü olduğu2 gösterilmiştir.

0-3 yaş arası dönemde annenin çocukla birlikte olması, anneyle kararlı, güvenli bir ilişkinin kurulması çocuğun ruhsal ve bedensel gelişiminde çok önemli bir yere sahiptir. Onu annesiz bırakmak duygusal zedelenmeler yaratabilir. Duygusal istismar ve ihmalin (çocuğu yok saymak, adam yerine koymamak, değer vermemek, tebessümü esirgemek,…) fiziksel istismardan daha derin, duygusal izler bıraktığı bilinmektedir. Kendisini güvende hissetmeyen, istenmediği ve sevilmediği duygularını taşıyan bu tür çocuklarda sağlıklı bir kişilik gelişimi olmadığı gibi psikiyatrik sorunlar yaşama ve suça yönelme riski artmaktadır. çünkü birey sorun yaşadığında bunu uygun çözüm yollarıyla çözmek yerine sonucu düşünmeden hareket ederek veya kendisine, başkasına zarar verici yönde hareket ederek kendini çıkmaza sokan çözüm yolları geliştirebilmektedir. “Suç işleyen çocuk yok, suça itilmiş çocuk vardır” ifadesinin haklılık payının olduğu aşikardır. Suç işlemek bizim genlerimizde yoktur. Karakter ve kişilik gelişiminin yaklaşık %70'nin doğduktan sonra oluştuğu bilindiğinden bireyin doğduğu ilk çevre olan ailenin etkisi oldukça fazladır. Her ne kadar toplumsal düzenin, sosyal bağların suç davranışını azaltmada etkisi olsa da eğer birey kendine bakım veren kişilerden istismar gördüyse bireyi suçtan ya da şiddetten uzak tutacak mekanizmaların etkisi azalmakta ve bu da istismara uğrayan çocuğun suça karışması ve suçla ilişkili davranışlar gösterme riskini arttırmaktadır.

Suçla yaşamın iç içe olduğu bir ortamda yetişen birey, suçun normal olduğunu öğrenirse bu davranışını pekiştirecek uyaranlarla (diğerlerini kontrol etmek, bir şeyler kazanmak ve bazı sosyal kazançlar elde edebilmek) karşılaşabilir. Bu birey hem istismara uğrar hem de ortamın gereğini yani hem istismar etmeyi hem de suç işlemeyi yerine getirir ve bu döngü şekilde devam eder, aynı eylemlerin tekrarına neden olabilir. Ayrıca bireyin gelişiminde aksaklıklara (davranış sorunları, gelişimsel gecikme ve beyin işlevlerinde değişiklikler) neden olarak bireyi riskli ve saldırgan davranışlara yatkın hale getirebilmektedir. Özellikle sonucunda ortaya çıkan madde bağımlılığı, depresyon, saldırganlık ve diğer davranış sorunları çocukların suça karışma riskini arttırmaktadır.

İstismara uğrayan herkes suç işler mi? İstismara uğramak suça yönelmede, suç işlemede bir risk faktörüdür. İstismara uğrayan herkesin suç işlemesi beklenmez, suçun ortaya çıkmasında etkili olan diğer risk faktörlerinin de olması olasılığı arttırır ancak. Suça yönelmedeki diğer faktörler; ekonomik sorunlar, eğitim düzeyindeki yetersizlikler, olumsuz aile ve arkadaş ilişkileri, ebeveynin eğitim düzeyinin düşük olması, sosyal desteğin yetersizliği, vb. bireyin istismar edilmesinde veya istismara uğrayan bireyin suça itilmesi ve riskli davranışlar sergilemesinde oldukça etkilidir. Risk faktörleri arttıkça bireyin suça yönelme olasılığı da artmaktadır.

Özellikle cezaevlerinde bulunan mahkumların çoğunluğunun çocukluklarında herhangi bir istismara ya da birden fazlasına maruz kaldığı, yaşamlarında travmatik yaşantıların olduğu, sorunlarla baş etme becerilerinin düşük olduğu gözlenmektedir. Anne-babanın ihmali nedeniyle suç işledikleri görülmektedir. Bu bağlamda sorulması gereken soru, bu durumda suçlu çocuk mudur yoksa istismarı yapan anne-babalar mı?

İstismar ve ihmali önlemeye yönelik çalışmaların yapılmasının, suç oranlarını azaltmada katkı sağlayabileceği düşünülmüştür. Ayrıca en büyük çocuk hakkı ihlallerinden birinin, ihmal ve istismar olduğu vurgulanmalı, istismarın yasal olarak yaptırımlarının bulunmasının bunu uygulayanlar açısından caydırıcı olabileceği unutulmamalıdır. İstismarın çocuk üzerinde nasıl olumsuz etkilerinin olacağı konusunda aileler bilgilendirilmeli, çocukları eleştiren, değersizleştiren ebeveyn modelinin çocuğun gelişimine zarar verdiği anlatılıp çocukla ebeveynin özdeşim kurması teşvik edilmelidir ki bu davranışların azalmasına yardımcı olsun. Gerekli görüldüğünde kendini kontrol etmede sorun yaşayan ebeveyn için psikolojik destek sağlanmalıdır. İstismara uğramış olmak, istismarcı olunacağı anlamına gelmez. Bireyin öncelikle kendisinin istismar uygulama riskinin olup olmadığını fark edip sonra bunu engellemeye çalışması, bunun için çekinmeden uzmanlardan yardım alınması gereklidir. Ailenin bilinçlendirilmesiyle birlikte diğer risk faktörlerini de aza indirerek daha başarılı sonuç elde edilebileceği kanaatindeyim. Sevgilerimle...

1. (Ayaz ve ark. 2012)

2. (Akyüz ve ark. 2000)