Eğitimde Aydın, yakın zamana kadar ilk onlarda iken TÜİK 2015 verilerine göre 28. sıraya kadar geriledi. Bu çark böyle dönerse bundan iyi olmayacağı kesindir.

Bu tür başarı ya da başarısızlık söz konusu olduğunda sorgulama diğer etkenler  göz ardı edilerek öğretmen ve yöneticiler üzerinden yapılır.

Yönetici belirlemede kültürel geleneğin dışına çıkma ve siyasi iradeye paralel  sendikacılık o göz ardı edilen etkenlerdendir.

YÖNETİCİ ATAMADA HATA NE?

Uygulamadaki sistem öğretmenin ve öğrencinin reel başarısını objektif kriterlerle ölçen bir sistem değildir.

Bu öğretmende de böyledir öğrencide de… Öğretmen sınıftaki performansı ölçü alınarak terfi ettirilmez. Ders saatinin her saniyesini değerlendirenle sırt üstü yatan bir kefede tartılır, aynı parayı alır.

Öğrenci konusunda ise asıl olan sınıf geçirmektir.

Bu düzende okuma, yazmayı doğru dürüst öğrenmeyen, matematikte dört işlemi kavramayan bir öğrenci pekâlâ liseden mezun olabilir… Hatta üniversiteden de…

Dün böyleydi… Bu gün de böyle…

Ancak dün bu sistemin kusurlarını minimize eden birileri vardı… İdareciler… Özenle seçilen bu zümre öğretmen üzerindeki ağırlığı ve sıkı iş birliği ve iç denetimle öğretmen ve öğrenci başarısını en üst seviyeye çıkarırdı.

Seçiminde “idarecilik istenmez, verilir” kuralı geçerli olur, her isteyene bu görev verilmez, bilgi kadar tecrübe, liyakat ve temsil yeteneğini de aranırdı.

Mesela hem devlet hem de şahıs yararı düşünülerek yumuşak huylulara zorda kalınmadıkça bu sorumluluk verilmezdi.

Hz. Peygamber Sahabeye yumuşak huylulukta örnek gösterdiği Ebu Zer el Gifari’yi bu özelliği nedeniyle vali yapmamıştır. Zaten kendini bilen bu göreve talip de olmamıştır.

Mesela Orhan Gazi’nin İmparatorluğu yönetme tekfini kardeşi Alâeddin derviş ortamında yetiştiği, o nedenle devletin dost ve düşmanını seçmede zorlanacağı endişesiyle geri çevirmiştir.

Eğitimde bu geleneğe ilk darbeyi sınav sistemini getirenler vurmuştur. İkinciyi de sendikalar… Özelde yaklaşık on beş yıllık AK Parti iktidarında koalisyon ortağı gibi davranan Eğitim Bir Sen…

SENDİKANIN VEBALİ

Eğitim Bir Sen” özellikle yönetici atamalarındaki etkisi nedeniyle eğitimdeki son on beş yıllık süredeki olumlu ya da olumsuzluklardan doğrudan olmasa da ikinci derecede sorumludur.

Hem onun vebali eğitimdeki başarısızlığa ortak olmakla de sınırlı değildir… İktidarın koalisyon ortağı olduğu izlenimi karşı mahalle ile arasındaki zihni bölünmüşlüğü daha da  derinleştirmiş, nefrete dönüştürmüştür.

Son zamanlarda gündemde olan ancak tasvip edilmesi güç “Liseliler hareketine” biraz da bu noktadan bakmak gerekir.

Aynı değerlendirmede M.Akif İnan’ın rahle-i tedrisinden geçen bir kanaat önderi de bulunmuştu.

Onun anlattığına göre M.Akif İnan’ın bu sendikayı kurmaktaki amacı atamalara müdahil olmak değil sistemin ötekileştirmek istediği memur ve öğretmenlerin hak, hukuk arayışında sesi ve nefesi olmaktı.

Bunu yaparken de devletle sendika arasına ince bir sınır çizmişti… O bu günkü havuzlar, göller dolusu müdürü görseydi buna ayaklanan ilk kendi olurdu.

Mesela sendika devletin kimi müdür yapacağına karışmaz ancak seçilirken kural hatası yapılır, hak yenirse onun adına sendika hak mücadelesi verirdi.

Akif İnan nicelikten çok niteliğe önem verirdi. Ona göre sendika aynı zamanda bir “irfan hareketiydi”.

AK Parti ile birlikte sendika kısa sürede iktidar nimetlerinden yararlanmak isteyen niteliksiz “ müsait” güruhun akınına uğradı. At izi ile it izi bir birine karıştı… Anlayacağınız siyasallaştı.

Nitelik yok oldu… Vasatlık tavan yaptı… M.Akif İnan’ın kurduğu sendika bırakın fikirlerini, düşünce derinliğini bilenlerin yuvası olmayı onun en ünlü şiiri Mescid-i Aksa’nın adını dahi duymayan güruhun mekânı oldu.

İş bununla da kalmadı… Onun üzerinde titrediği kul hakkı ve adalet ilkesi rafa kaldırıldı…

Asaleten olmadıysa geçici yolla “adam çakılmadık” ne mekân ne makam kaldı.

Yetmedi… Sen kalk biraz da bu koltuğa “ben çakılayım” dendi... Böylece Eğitim Bir Sen Aydın’da kendine olan güveni yitirmekle kalmadı işin cılkını da çıkardı.