Türkiye geçen hafta menfur bir olayla sarsıldı ve bu olay herkesi derinden üzdü. Özgecan...

Konunun üzücü olması ve zaten tüm Türkiye'nin gündeminde olması nedeniyle olayı anlatmaya gerek olmadığı kanaatinde olup bu üzücü olayın taraflarını ve tüm özelliklerini bir kenara bırakıp olaydan sonraki tartışmaları ve gelişmeleri '' Hukuk Masası '' gözünden bakılması kanaatindeyim.  

Bu olaydan sonraki tartışmalara ve beyanlara bakıldığında tecavüz ve/veya cinayet zanlıları hakkında;  ''Hadım veya İdam Cezası''  verilsin denildiği, Mersin Barosu'nun ise: '' Faillere Avukat verilmeyecek ve/veya Avukatlar bu caniyi savunmak istemiyor '' şeklinde beyanların basına yansıdığı görülmüştür.

****

Öncelikle belirtmek gerekir ki; bu tip olayların faillerine hangi ceza verilirse verilsin maalesef diğer mağdurlar gibi Özgecan'ımız da geri gelmeyecektir.

****

Bu tip olayların failleri hakkında yükselen yukarıdaki beyanlara ve tartışmalara  ''Hukuk Masası'' gözünden bakmak gerekirse;

1-Hadım yani Kastrasyon; kişinin cinsel salgı bezlerinin alınarak veya çalışmasını kimyasal bileşenlerle (ilaçla) engelleyerek, kişinin cinsel faaliyette bulunma ve üreme yeteneğinin sonlandırılması demektir.

Peki, cinsel saldırı sadece hadım edilen ''organla'' yani cinsel organla mı olur? Hayır...

İncelendiğinde; Cinsel saldırı kenar başlığı ile düzenlenen Türk Ceza Kanun'un 102/2.maddesinde: ''Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda... '' denildiği görülecektir.

Demek ki Kanun organı; sadece cinsel organ olarak değil sair organ veya cisim olarak değerlendirmiştir.

O halde hadım edilen fail cinsel organıyla değil de sair bir organ veya bir cisimle cinsel saldırı gerçekleştirirse verdiğimiz ''hadım cezası'' o zaman ne olacaktır?

2-Yine Mersin Barosu:' 'Faillere Avukat verilmeyecek ve/veya Avukatlar bu caniyi savunmak istemiyor '' şeklinde beyanda bulunmuştur.

Avukatlık Kanunu'nda: ''Avukat; Yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder.''  denilmiştir.  Burada geçen ''bağımsızlık ve serbestçe''  ifadeleri önemli olup bu ifadelerin ne anlama geldiğine bakılmalıdır.

Avukatlar öncelikle Baro organına karşı bağımsızdır. Yani Avukatların bağlı olduğu Baro herhangi bir Avukat adına beyanda bulunması yasal olarak mümkün olmayıp aksi takdirde bu şekildeki beyanlar Avukatların bağımsızlığına gölge düşürür.

Yine Avukatlar; Yargı'nın diğer kurucu unsurları olan Savcı ve Hakime olduğu gibi , belli sınırlar içinde, müvekkillerine karşı da bağımsızdırlar. Yani Avukatlar; yargılama faaliyeti sonucunda bu hükümden yararlanarak failin yani müvekkilinin cezalandırılıp cezalandırılmaması konusunda  ''takdir hakkını'' gayet rahat bir şekilde Mahkeme'ye de bırakabilirler.

Bu nedenlerle; Baro Organları toplumsal tepkilerden uzak ve sağduyulu bir şekilde açıklama yapması gerekmektedir. Kısaca; Hâkim veya Savcı'nın bu caniyi görmek istemiyorum, dinlemek istemiyorum diyerek yargılama faaliyetinden kaçınması nasıl mümkün değilse Yasal şartları oluştuğunda Baroların ve Avukatların da bu görevden kaçınması öyle mümkün değildir. Zira Hukuk Devletleri'nde ve özellikle Ceza Yargılamasında Avukat, Savcı ve Hâkim kolektifinden kurulu Yargılama organı;  olayın gerçek failinin tespiti gibi olaydaki her türlü ihtimali ve şüpheyi iyi hesaplamak ve ortadan kaldırmak zorundadır.

3-İdama cezasına gelinecek olunursa;

Bu konuda Özgecan’ın babasına kulak verelim. Baba Mehmet Aslan, caydırıcı olması için idam cezasının gelmesini istediğini belirttikten sonra esasen bunun da çözüm olmayacağını da ifadelerine eklemiştir.

Gerçektende; Fransa'da bir zamanlar hırsızlık yapanlara idam cezası verilirmiş. Gelin görün ki; en fazla hırsızlık olayları ise idam cezasının verildiği alanlarda olurmuş.

O halde; sorumluların tüm bu konularla ilgili olarak bundan sonra neler yapılması gerektiği konusu üzerinde ciddi bir şekilde ve bir demet sağduyulu olarak düşünmesi gerekmektedir.