Aydın’ın bölge hastanesi yoktur… Standarda uygun bir stadı yoktur… Hızlı treni yoktur…

Ovasının can damarı Menderes’ten su yerine lağım akmaktadır… İşsizlik tavan yapmıştır… Eğitimde 28. sıradadır… Beyin göçü vermektedir… Yıl yıldan beter gelmektedir.

Öyle de, niye siyaset kurumu bunları çözemiyor?

Cevabı Aydın siyasetinin karakteristik yapısında aramak gerekir diye düşünüyorum.

Cevap ararken bir şeyin altını çizmek gerek… Amaç birilerini ya da bir partiyi suçlamak, karalamak değil… Kayırmak hiç değil… Sadece tespit yapmaktır.

AYDIN SİYASETİ VE SİYASETÇİSİNİN KARAKTERİSTİK  ÖZELLİĞİ

Aydın siyaseti çorak tarlaya benzer… Verimsizdir… Hizipçilikten beslenir… Enerjisini içine akıtır… Birliği olmayınca dirliği de yoktur.

 Milletvekilleri zamanlarını yatırım, proje gibi işler yerine tayin, terfi, iş bulma, öğrenci kaydı gibi incir çekirdeğini doldurmayacak işlere harcar.

 Liberalizmin sembolü “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” Aydın siyasetçisinin ana ilkesidir… Etliye, sütlüye dokunmadan vaziyeti idare eder.

Rakip partilerle ilişkilerde egemen düşünce rekabet değil uyumdur.

Bazıları rekabetçi olmakla kavgacı olmayı birbirine karıştırabilir… Rekabet hakaretsiz, küfürsüz, belden aşağı vurmadan, kuralına uygun yarışmaktır.

Uyum konusunda ise Aydın siyasetinin ucu açıktır… İş şikeye kadar uzanabilir.

Bu özelliklere sahip siyasetçi ya da iktidar milletvekilleri yumruğu bir araya vurabilir mi?

Ankara lobisi oluşturabilir mi? Birliğin olmadığı yerde gücün olduğu nerede görülmüş?

Başka yerlerde milletvekillerinden bir tanesinden habersiz müdür atanmaz… Bizim iktidar milletvekillerinin tekmil imzalı dilekçelerine itibar edilmez.

O nedenle yolunu bulan, işini yapan Aydın’a gelir ve burası bütün vekillerin, bütün illerin referans yeridir.

Atamalar böyle de diğerleri farklı mı?

Aydın milletvekillerinin işi tedarikçilikten ibarettir… O nedenle lobisizlikten diğer illerin aldığı ekstra yatırımı almaz Aydın… Verilenle yetinir.

İyisi mi, boşuna ümitlenmeyin… Bu devran 15 Temmuz sonrası, yeni dönemde de böyle dönerse stat, hastane, hızlı tren, işsizlik, beyin göçü, eğitime çözüm üretme Aydın için yine hayaldir.

AK PARTİ DÖNEMİNDE BÜROKRATA GÜN DOĞDU

Siyasetçi devlet üzerindeki denetim görevini hizipçilikle zayıflatınca onlardan kalan boş alanı doldurmada hem bürokrata hem de cemaate gün doğdu

Kendilerinin tamamen özgür kaldığını düşünen müdürler görev tanımının dışına çıktı ve makamı koruma adına icraat yerine algıya önem verir hale geldi.  

Bu iş siyasetçinin de işine gelmiş olacak ki, “icraatçı müdür” yerine “… mış gibi yapan müdür” onlar nazarında da kıymete bindi.

Böylece İngiliz Tarihçi Lord Acton’un “güç (iktidar) yozlaştırır… Mutlak güç mutlaka yozlaştırır,” sözü bir kez daha doğrulanmış oldu.

Yozlaşma ve çürüme olmasaydı:

İki buçuk yıldır bir tenis kortunun mührünü çözdüremeyen müdüre birileri çıkıp bunun nedenini sormaz mıydı?

Bir diğer müdür milletvekillerinden birine sırtını dayayarak partili görünümü altında beraber sorun çözeceği personelin ensesinde boza pişirir miydi?

Bir başkası demokrasi nöbetlerinde milletvekillerine, il başkanına makamı kurtarma adına “buradayım” diyerek küçülür müydü?

Cemaat temsilcilerini kapıda karşılar, asansöre kadar uğurlar, sohbet toplantılarında “iyi ki varsınız” türü methiyeler düzebilir miydi?

28 Şubatta başörtülü ve irticacı avcılarına kılavuzluk yapan, devir değişince cemaate muhbirlik hizmeti veren kamu görevlisini özel onayla “eş müdür” gibi çalıştırabilir miydi?

Sendikacı siyasetçiden daha fazla siyaset yapabilir miydi?

Araştırmadan, incelemeden yaptığı üyelerle, referans olduğu müdürlerle sendikayı yolgeçen hanına çevirebilir miydi?

Bu denli çürümenin olduğu bir yerde kim neyler yatırım programını… Menderes’in kirliği, stat yapımı, eğitimdeki kalite gibi kadim sorunlara el atmayı… Eserlere eser katmayı?

Makamı korusun… Mış gibi yaparak günü kurtarsın… Tekmili eksiksiz versin… Göz boyamaya devam etsin… Yeter de artar bile…

Aydın’da acı ama gerçek bu…

Şimdi:

BİR: Görevini Vali, sendika, kamu görevlisi ve cemaatler üzerinden yapmaya alışık siyasetçi bundan sonra dümene kendisi geçecek mi?

İKİ:15 Temmuz’un nedenlerinden biri raydan çıkan kamu kurumlarını devlet ehliyet, liyakat ve sadakat esasına göre yeniden yapılandıracak mı?

ÜÇ: Bürokratın azami ölçüde görev tanımı içinde kalmasına yönelik gerekli düzenlemeyi yapacak mı?

DÖRT: Yoksa eski hamam eski tas düzen devam mı edecek?

Bekleyip göreceğiz…