Bu gün müdür değişimini zorunlu hale getiren eğitimdeki başıboşluğun bir benzerini Aydın milli eğitim camiası ve kamuoyu 1990’lı yıllarda da yaşadı.

1985’lerde zamanın müdürleri Sami Koç ve Ömer Özcan dönemindeki öğretmen dağılım dengesi sonraki dönemde bozulunca taşrada eğitim öğretim durma noktasına gelmişti.

Öyle ki, norm kadro uygulamasının olmadığı o dönemde Bozdoğan, Koçarlı, Karpuzlu gibi ilçelerin dağ köylerinde öğretmen yokken ova köylerinde sınıfa girenden fazla oturarak maaş alan öğretmen vardı.

Vatandaşın yoğun şikâyeti üzerine zamanın iktidarı sırf bu sebepten kendi getirdiği müdürü değiştirmek zorunda kalmış göreve Aziz Ersoy gelmişti.

Aziz Ersoy bu işin üstesinden gelebilecek hem tecrübeye hem yeteneğe sahip bir müdürdü.

Yönetim becerisi yeni olduğundan Aydınlı tarafından henüz sınanmayan Bilal Yılmaz Çandıroğlu da hizmet cetveline bakıldığında Aziz Ersoy gibi deneyimli bir müdür.

Yalnız Aziz Ersoy hariçten müdür yardımcısı ya da şube müdürü getirme ihtiyacı duymamıştı..mevcut personelle çalışmayı tercih etmişti.

Bunda o günkü idari yapının bu günkünün tersine fazla bozulmamış olması da etkili olmuştu. Ayrıca o bir insan sarrafıydı. Kimin ne yapabileceğini bilirdi.

Bir de o dönemde yönetici takdir, teşekkür, maaşla ödül, yöneticilikteki kıdemi gibi belli kurala göre seçilir.. disiplin suçu hariç görevden alınmaz aksi halde atama yargıdan dönerdi.

Öyle olduğu için o devirde iktidar değişikliği hallerinde tayinler il müdürü ve ekibiyle sınırlı kalır, okul müdürü seviyesine inmezdi.

O alanda pek at oynatamayan siyasetçi gücünü öğretmen tayininde göstermek isterdi. Öğretmen dağılım dengesini de bozan işte buydu.

O nedenle Aziz Ersoy iş başı yaptığında Aydın’da berbat bir öğretmen dağılımı yanında işinin ehli bir idari kadro vardı.

O bu kadroyla birlikte sorunu:

1- Ortaya koyduğu kararlı tutumla,

2- Siyasetçiyi ve öğretmeni ikna yeteneğiyle,

3- Çevresine ve personele verdiği güvenle,

4- Haklının, dürüstün arkasında durmakla,

5- Sıkışıklık hallerinde rızaya dayalı görev yeri değişikliğiyle,

6- Kimsenin kimseyi ezmesine izin vermemekle, çözdü.

Öyle olunca merkezden en ücra yerleşim yerine kadarki okullarda görev yapan öğretmen ve yöneticilerin karşılıklı güvene dayalı fedakârlığı, siyasetçilerin de kararlı tutuma saygısıyla öğretmensiz okul kalmadı eğitim, öğretim rayına oturdu.

Şimdi yeni müdür Bilal Yılmaz Çandıroğlu rahat… Atamalar bilgisayarla yapıldığı için öğretmen dağılımında sorun yok.

Sorun yönetici kesimde…

Milli Eğitim’in “eş müdürlük” yöntemiyle yönetildiği bundan önceki dönemde bütün müdürler il müdürünün ‘makam aşkının’ kurbanı oldu.. adeta hallaç pamuğu gibi atıldı.

Bu temizlik hareketi müdürlüğün topluma sıradan, değersiz bir makam olduğu algısını yerleştirmekle kalmadı aynı zamanda müdürün hem öğretmen, öğrenci ve velinin gözündeki saygı ve güvenini yitirmesi sonucunu doğurdu hem de bu itibar kaybı eğitimi yozlaştırdı.

Sonuçta ilk onlardaki eğitim başarısı 28.sıralara kadar geriledi.

Şimdi Bilal Yılmaz Çandıroğlu’nun önünde üstesinden gelmek zorunda olduğu bir yığın sorunla birlikte idareciliğin nasıl yapılacağını, öğreteceği çoğunluğu yeteneksiz muhterislerden oluşan bir müdür kadrosu var.

Onun için işi Aziz Ersoy kadar kolay değil.

Ayrıca özel ekip kurma tercihinde bulunmakla o kendi açısından işi hem daha da iddialı hale getirdi hem de bundan sonrası için dikkatle takip edilmesinin yolunu açtı.

İşi zor demem ondan…

Çözmesi gereken ilk sorun ise bu yıl kısmen de olsa geçilecek olan tekli öğretime gelecek yıl eksikleri tamamlamış olarak bütünüyle geçme mecburiyeti.

Bunun için de mesela sadece Efeler’e her biri 32 derslikli üç tane okul gerekli.

Kolay mı?

Değil.

Diğer bir sorun ise onun sözlü sınavlarda ölçü tanımayan kayırmacılıkla ve müdür atamalarında kural ve hak tanımazlıkla güven kaybına uğramış bir kurumu yönetiyor olması.

Zurnanın zırt dediği yer işte burası.

Malum, bir kurumda güven kaybı varsa telafisi kolay değildir.

Zaman ister… Duruş ister… En önemlisi sabır, samimiyet ve şeffaflık ister.

Mesela o yönetici atamalarındaki sözlü sınavları kamera kaydı gibi tedbirlerle şeffaf hale getirebilecek mi?

Mesela şartları uyan ancak referansı olmayan bir yetenekliyi müdür yapabilecek mi?

Göreceğiz.

Ya kendini icra yerine koyan sendika?

Mesela önceki dönemdeki gibi sendikanın o makama bu makama “çaktıkları” isimlerde değişikliğe gitmeden onaylamaya devam mı edecek?

Yoksa “bir dakika beyler! O kadar da uzun değil” mi diyecek?

Yeri gelmişken soralım… Diğer sendikalarla aradaki buzları eritecek girişimde bulunacak mı?

Herkesin baş olduğu, at izinin it izine karıştığı bir dönemde bunların üstesinden gelmek pek kolay değildir.

Savaş için cesaret ister… Karalılık ister… Yeri geldiğinde koltuktan feragat ister.

Ancak Bilal Yılmaz Çandıroğlu’nun hem Aydın’daki hem bürokrasideki ömrü bu başarısına bağlıdır. Aksi halde yaşama süresi, Aydın için söylüyorum, bir yılla sınırlı kalır.

Eğer 2018-19 öğretim yılı başına kadar beklentilere cevapta göze görünür, dişe dokunur bir yol alamazsa elinde balta bütün “istemezükçüler” taarruza başlar.

Benden hatırlatması…

 

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA