Seçim ufukta görününce alttan alta aday adayları arasındaki iç mücadele de hızlanmaya başladı. Geliştirdiği sıtratejilerle herkes güçlü rakibini alt etme peşinde. 

Şayet gözüne kestirdiği aday birkaç dönemdir milletvekili ise önünü kesmek için uygulanacak en etkili yöntem onun yüzünün eskidiği yerini yenilere bırakmasıdır.

Aydın siyaseti konuya yabancı değildir. Sonuç da alan olmamıştır. Mesela Eski bakan ve milletvekili İsmet Sezgin ve Nahit Menteşe girdiği her önseçimde seçmenden vize almışlardır.

Aynı yöntem bakan olarak değil ama milletvekilliğinde kıdemi bu iki eski parlamentere yakın Ali Uzunırmak üzerinde deneniyor.

Seçim hazırlıklarının başladığı şu günlerde aynı konu tekrar gündemde… Kadim karşıtları da eklenince oda orkestrası koroya dönüşecek gibi görünüyor.

Yalnız bunlardan bazıları iyi niyet çerçevesinde şunu da söylemiyor değiller…

“Sezar’ın hakkını Sezar’a İsa’nın hakkı İsa’ya vermek gerekirse camianın Aydın’da hem maddeten hem de siyaseten taşıyıcısı Ali Uzunırmaktır. Büyükşehre parti ondan başka aday mı bulabildi?

O entelektüel kişiliği, geniş çevresi ile sadece Aydın’da değil Ülke genelinde ülkücü camianın sorun çözme yeteneğine sahip nadir milletvekillerindendir.”

Ama şunu da söyleyen aynı insanlar“Her alandaki hızlı değişim siyaset kurumundan isteklerin de çeşitlenmesine yol açmakta bu durum siyasi aktörlerin yenilenmesini zorunlu kılmaktadır.

O nedenle artık Ali Uzunırmak:

-Yerini gençlere bırakmalı,

-Bir büyük olarak tecrübesiyle yeni kuşak ülkücülere ağabeylik yapmalı,

-Artık zamanını gençlerin, ülkücü camianın ve partinin geleceğini inşa etmeye tahsis etmeli.”

İyi hoş da… İyi niyetli olsun müzmin Ali Uzunırmak karşıtı olsun herkesin göz ardı ettiği bir siyaset realitemiz var… Buna sandığın gizemi demenin daha uygun düşeceğini düşünüyorum.

Öyle bir yerdir ki sandık, bazılarına hayat, bazılarına da mezar olur. Bir bakarsın diri giren ölü, bir de bakarsın ölü giren de diri çıkmış.

Onun dağıttığı üğnvan ve makamlara erişmek hem azmi hem iradeyi hem de hırsı gerektirir. Bir gram altın elde etmek için tonlarca toprağın beden gücü alt üst edilmesi gibi azim ve iradeyi gerektirir.

Haliyle kıymetli olan böyle yerler başkasına ne bağışlanır ne de ikram edilir. Bunun beklentisi içinde olmak ise safdillikten başka bir şey değildir.

Meğer ola ki, AK Parti’deki gibi dönem sınırlaması ola, ya da şahıs hırsını yene de kendiliğinden feragat ede… O da, şartlar mecbur etmediği sürece neredeyse imkânsızdır.

Boşuna dememişler, memur kocayı süslü avrat, zengin babayı hayırsız evlat, fakiri kuru inat bitirdiği gibi siyasetçiyi de hırs bitirir, diye.

Siyaset alanı her türlü krize açıktır. Krizi ağrısız, sancısız aşmanın yolunun sandıktan geçtiği de herkesin malumudur. Kişileri hakkına razı edecek, teskin edecek ancak odur.

Mesela 1991 seçimlerinde biraz önce adlarından söz ettiğim eski bakanlar Nahit Menteşe ve İsmet Sezgin(DYP) eksenli bir eski-yeni kavgası başlaması üzerine Genel Başkan Süleyman Demirel bu ikiliye “gidin Aydın’dan sandıktan çıkın, gelin” demişti.

Hatta her iki milletvekilinin dostlarından bazıları Demirel’i ziyaretle “ bari birini başka bir yerden kontenjan adayı yapınız da işimizi kolaylaştırın” ricasına Demirel “şeriatın kestiği parmak acımaz” diye cevap vermişti.

Tabi sonrasındaki önseçimde sandıktan birinci Nahit Menteşe ikinci İsmet Sezgin üçüncü de A.Rıza Gönül çıkmıştı.

DYP biri kontenjandan Tunç Bilget olmak üzere o seçimde dört milletvekili çıkarmış ve kavganın baş aktörü devrin DYP İl Başkanı Deniz Atay önseçimde ilk üçe bile girememişti.

Sandığın içine girenlerin kilosunu eksiksiz tartması, boyunu ölçmesi gibi bir görevi daha vardır.

2009 yerel seçimlerinde Söke DP Belediye başkanı adayı olan ancak kazanması da mucizeye bağlı rahmetli Mızrap Nazlıben siyasette hep sandığa girmeden devre dışı bırakıldım.

Dostlarım yüzüme söylemeseler de “kazanman mucizeye bağlı, boşuna masraf etme” diyorlar. Ancak ben sandıkta elenmek istiyorum. Her türlü sonuca saygılıyım, yeter ki kararı millet versin,” demişti.

Ancak herkesin takkesinin düşüp kelinin görüleceği hâkim teminatlı bu gelenek CHP dışında, hiçbir partide yok.

Bu durumda adaylık düşünen bir MHP liye dört seçenek kalıyor.

BİR: Milli iradeyi şahsi iradesinde toplayan Genel Başkan’ın kararına “başımın üstünde yeri var” diyecek, yerine oturacak.

İKİ: Ali Uzunırmak’ın kendiliğinden feragat edeceği zamanı bekleyecek, sesini çıkarmayacak.

ÜÇ: Genel seçimden seçime ortalıkta görünmekle sadece milletvekilliğine değil yeri geldiğinde belediye başkanlığı, il başkanlığı gibi görevlere de talip olmak suretiyle kendi alt yapısını hazırlayacak, hazıra konmayı aklından çıkaracak.

DÖRT: Ya da bu tür işlerden elini, eteğini çekecek, işine gücüne bakacak, ayakaltında fazla dolaşmayacak.

Başka yol bilen varsa bize de söylesin…

Sosyal medyada bu konuyla ilgili düşüncelerinizi #aydınpost etiketiyle paylaşın, yayınlayalım! 

facebook.png twitter.png

appstoreee.jpg     googleplay.jpg