O bir İnsan! Düşünüyor, Konuşuyor!

O halde "Vurun, Öldürün!"

O bir Yurttaş! Yazıyor, Üretiyor!

Öyleyse “Yok Edin!" Fişleyin! İtibarsızlaştırmak için

Dedikodular üretin! Mahremine girin! Özel Hayatını

Deşifre edin! Telefonlarını dinleyin! Elinize geçen

Her şey ile saldırın! Yaralayın! Öldürün!

Bu saptamaları uzatmak mümkün. Bu garip ikilemler

Yaşamakta olduğumuz hayatın ne yazık ki gerçekleri.

Bir seyyahın yolu, yüzyıllar önce Hazar kıyısında Yaşayan bir kavime-obaya düşmüş. Bu Oba’ya konuk

Olmuş. Aylarca incelemiş. Gözlemler yapıp notlar Tutmuş. Bir gece yarısı, davul sesleri ile uyanmış.

Görmüş ki; Tüm Oba halkı, beyaz urbalar giymiş.

Oba’nın hemen yakınındaki, bir tarafı uçurum olan Tepeye doğru iki sıra olarak dizilmişler. Aralarında bir

Koridor boşluğu. Bu koridor boşluğunda iki beyaz Urbalının kollarından tutup iteklediği iri yarı, heybetli Bir adam. Herkesin ellerinde meşale. Hemen giyinip Takılmış peşlerine seyyah. Tepenin üstünde, Oba’nın Beyi ve yaşlıları. O iki beyaz urbalının kollarından Tuttuğu o adama takılmış gözleri.

"Ne oluyor burada?" diye sormuş.

"Bu Adamı Kurban Edeceğiz Tanrı’ya !"

Diye yanıtlamış en yaşlı olanı. "Nasıl olur?" diye Hayretini ve şaşkınlığını dile getirmiş seyyah.

Kurban seçilen adama bakmış. Tanımış onu.

Obanın en iyi ata binen, en iyi güreş tutan, en iyi kılıç Kullanan, en iyi mızrak ve ok atan, üstün meziyetleri Olan yiğit bir Adam kurban olarak seçilen!

Şaşkınlığı daha da artmış.

"Bunun pek çok iyi ve üstün özellikleri var!

Niçin bunu kurban olarak seçtiniz?" diye sormuş.

"Evet! O kadar iyi ve üstün özellikleri var ki, bize Değil, Tanrı’nın yanına yakışır ve yaraşır diye Kurban olarak onu seçtik!" Diye yanıtlamış, Oba’nın Beyi. Ve uçurumdan atmışlar o kurban olarak seçileni!

İyi insanlar, namuslu ve çalışkan insanlarımız,

Hayat içinde kendini ispatlamış insanlarımız

Pek çok değerlerimiz de hep  aynı mantıkla

"Kurban edilmediler mi?" Önlerine çukurlar açılıp Taşlanmadılar mı? Bu yüzden, siyaset gibi gerçekte Çok onurlu ve soylu bir toplumsal alanda az sayıda

“İyi İnsan”kalmadı mı? Gömleklerini yırtmadık mı? Kemerlerinden tutup çekmedik mi? Kafalarını Kaldırdıkları anda kalın sopalarla vurmadık mı Başlarına! Kanatmadık mı yüreklerini? Onurlu bir Yaşam için hapsetmedik mi onları? Sindirmedik mi? Ülkemiz için, Bölgemiz için, İnsanlarımız için Çalışmak ve üretmek için yola çıkanları, benzer Yöntemlerle taşlayıp, yıpratıp sonra da;

Ne olacak bu Memleketin hali?” diye

“Timsah Gözyaşı” dökmedik mi? Avını hem yiyip

Hem gözyaşı  döken timsah gibi yakınmaktan Yorulmadınız mı? Yetmedi mi gari?

Geçmişte "Öküz’ün altında Buzağı aramaktan"

Söz edilirdi. Zaman değişti. Geliştik artık.

"Öküz’ün altına buzağı koymak" devrine geçtik. Hepimize kutlu olsun!.. "Yaşasın kötülük" diye

El çırpan "Kel Behzat’lar“ ne yazık ki çoğaldı! Engizisyon huzurunda bazı sözcükleri, Galile’ye de söyletebilirsiniz. Ama değiştirilemez gerçek odur ki;

"Dünya dönüyor!" Üstelik Galile’ye rağmen.

“Engizisyon Cübbesi” giymişlere ve onların

Müritlerine rağmen.

 

*Kel Behzat: Ana adlı eski bir dizide kötü adam karakteri