Yıllar önce yolum, İzmir’in Bayındır İlçesinin bir

Alevi Köyüne düştü. Köydeki bir evin bahçesinde

Müthiş bir ziyafet sofrası hazırlanmıştı. Tüm köylüler

Oradaydı. Onlarca çeşit yemek, odun ateşleriyle yanan

Ocaklarda ve kocaman kazanlarla pişiriliyordu. Herkes

Sırayla kazanların başına geçiyor, herkes çalışıyordu.

Yaşlılar hariç iş yapmadan oturan yoktu. İş sırası biten tüm

Kadınlar ve erkekler bu kez oyun oynamak için etrafını

Sofraların çevirdiği meydana atıyordu kendini! Çalışmak da

Eğlenmek de hep birlikteydi. İçtenlik, candanlık vardı

Herkesin cemalinde. Köyde yaşayan herkes temiz ve güzel

Kıyafetlerini giyip te gelmişti. Herkes herkese sevgi ve

Şefkatle bakıyordu. Sazın biri susuyor, diğeri başlıyordu.

Saz çalanlar da hep aynı köyün insanlarıydı! Herkes aşçı,

Herkes yemek dağıtıcı, herkes misafir, herkes saz ustasıydı!

Düğün mü var?” diye sordum.

Bu bir Asker Uğurlaması dedi arkadaşım.

Bu eğlencelerin kökeninde; Gidip de dönmemek var!”

Askere gidecek delikanlı için “Belki bu hayatta görebileceği

Son güzel günüdür!” diye yapılırmış. O vakit, bizdeki asker

Uğurlamalarında yakılan ağıtlar düştü aklıma.

Sizce hangisi daha anlamlı?

 

Tüm Alevi Köyleri mutlaka bir dağın eteğine kurulmuştur!

Bu tercihin nedeni “Ovanın manzarasını seyretmek” değildir

Elbette! Yüz yıllardır ötelendikleri, hor görüldükleri,

Kıyıma uğradıkları için “Korunmak ve savunmak

Amaçlıdır bu! Aleviler, Cumhuriyetimizin de yürekli

Savunucularıdır! Kurtuluşta da, Kuruluşta da ön saftaydılar!

Yakın Tarihimizde toplu katliamlarla hep mağdur oldular.

Daima sabrettiler! Kalplerindeki “İnsan ve Allah Sevgisinin”

Hiçbir insan tarafından yok edilmesine izin vermediler!

Eline-beline-diline hâkim olmayı” ve sabretmeyi de

Hünkâr Hacı Bektaş-i Veli’den öğrendiler! Kendim için

Hayatımda “Keşke” dediğim tek şey; Alevi olamamamdır!

Bana “Alevi misin?” diye sorulduğunda verdiğim standart

Yanıt “Maalesef değilim!” şeklinde olmuştur. Onlara olan

Sevgim o kadar büyüktür! Onlar hiçbir zaman korkmadığım,

Kendimi daima güvende hissettiğim tek topluluktur.

Onları hep Ulusumuzun “Temel Taşı” olarak görmüşümdür.

 

Alevilik; Gerçek İslam’dır! Allah’a tam bir iman,

Peygamberimiz Hz. Muhammed’e tam bağlılık,

Peygamberimizin Ehli Beytine de (Ailesine) koşulsuz bir

Sevgi ve sadakattir! Peygamberimizin bir hadislerinde;

“Ben size, iki değerli emaneti miras bırakıyorum.

Bunlardan birincisi Kuran, ikincisi benim Ehlibeytimi”

Diye buyurmuşlardır.

İnkâr; Asla var olan gerçeği ve inancı ortadan kaldıramaz!

Türban savunucuları, “Herkes kendi İnançlarına göre

Yaşayabilmelidir!”  diyorlardı haklı olarak. O halde

“Kimse, kimsenin kendini nasıl tanımlayacağına, nasıl ve

Nerede ibadet edeceğine de karışamaz!”

Herkes neyse odur! Özgürlükler herkes için geçerlidir.

Aksi tutum Demokrasi olmaz! Olamıyor da…

Aleviliğin “Allah Korkusu” yerine “Allah Sevgisini”

Öne çıkarmasını çok değerli buluyorum. İnsan Sevgisinin

Kaynağında; İnsanın Allah’ın zerresinden oluştuğuna inanç

Vardır. “Yaratılanı Sev! Yaratandan ötürü” özdeyişinin

Esası da budur! Alevilerin ibadet yerleri Cem Evi’dir.

Bu kutsallarına saygı duymak ve savunmak her Yurttaşın

Görevidir! Ne mutlu bana ki adım Cem, hem de Cemil’dir!

Hacı Bektaş-ı Veli’yi de,

Mevlana’yı da Dedem olarak bilirim!

İkisinden de vaz geçmem!

 

 

- - - - - - -