Sorular; “Kendinizi nasıl ifade ediyorsunuz?”
Diye soruluyor… Seçenekler ise ırksal…
İnsanlarımızın bu sosyolojik ve ırksal farklılıkları
“Tek Doğru” olarak işaretlendiğinde,
“Aklın ve Yurttaşlığın Ölümü” hali yaşanıyor.
Herkes kendini “bir seçeneğe” kilitleyip, diğerlerini
“Ötekiler” ilan ediyor. Çünkü ortadaki basit, sıradan bir test!
Bilgi Yok! Yorum yok! Seçenekler ise sınırlı.
Oysa bir kimse, kendini Türk ya da Kürt yerine,
Bilim İnsanı, Sanatçı, Sporcu, İşçi, Memur, Çiftçi vs
Olarak da tanımlayabilir! Tanımlayabilmelidir de…
Seçmeci yerine açıklamalı bir soru ile değerlendirelim.
“Türkiye’de yaşayan herkes, Yurttaş’tır.
Yurttaşlık, sadece aynı Yurt’ta yaşayanları değil,
Ortak Değerleri de tanımlar. Devlet herkesi Eşit ve Özgür Birey
Olarak görür. Türkiye Cumhuriyeti bir bütündür.
Herkes, bu Bütünün parçasıdır. Bağımsızlığının sembolü,
Bayrağımızdır! Yurttaşlık, Bayrağa Saygı ile başlar.
Bu çerçeve, tüm yurttaşların Ana Kimliğini tanımlar.
Alt Kimlikler, Irksal tanımlara sığdırılamaz.
Alt Kimlik yerine “Irksal Kimlik” demek, uzlaştırıcı ve bilimsel
Bir tanım olabilir. Tüm Sosyolojik ve Irksal özelliklerin
Özgürce ifade edilebilmesini sağlamak Devletin görevidir.
Kimse, bütünü temsil eden Ana Kimliği yok sayarak,
Irksal özellikleri ile sınırlı bir ifadeyi tercih etmemelidir.
Bu genel çerçevede, kendinizi nasıl ifade edersiniz?”
İşte burada, herkes dilediği seçeneği işaretleyebilir.
O vakit, hiçbir olumsuzluk da doğmaz.
Zira “Ortak Payda” belirlenmiştir.
Bu ortak paydadan sonrası “Bireysel Alan”dır.
Bu Ortak Payda (çatı) ya da Ana Kimlik altında,
Her birey kendini ifade etmekte özgürdür.
Burada korkulacak hiçbir “Sorun” da yoktur.
Bunun Ana Kanalları; Demokrasi ve Hukuk’tur.
Besleyici Kanalları ise;
Her türlü Kültürel, Irksal ve Sosyolojik çeşitliliktir.
Mardin, Adıyaman, Urfa Folklor’unu isteyip de
Bu folkloru doğuran bir ırka “Hayır!” demek,
Bitlis, Diyarbakır, Şırnak Türkülerini dinleyip de bu Türkülerin
Kendi “Öz Diliyle” söylenmesini engellemek olur mu?
Aydın Zeybeği, Erzurum Barı, Karadeniz Horonu,
Siirt, Bingöl, Ağrı Halayı, Kafkas ve Rumeli Dansları da
Bizimdir! Hepimizindir!
Bunlara saygı duyanların, bu kültürel çeşitliliği ve
Zenginliği doğuran ırksal özelliklere de saygı duyması
Gerekmez mi? Bunların coşkusu, hepimizi heyecanlandırıyor,
Hüznü hepimizi mahzunlaştırıyorsa, “Bir ve Bütünüz” demektir.
Hepsi, hepimizin “Ortak Değerleridir!”
Herkes herkese, Kürt veya Türk diye değil,
“Yurttaş” gözüyle bakarsa “Sorunu” aşabiliriz!
Nazım ve Behramoğlu’nun, ya da
Ahmet Arif ve Dağlarca’nın Şiirlerinden,
Neşet Ertaş ve Kazancı Bedih’in Türkülerinden
Aynı hazzı alıyorsak “Bir ve Bütünüz” demektir.
Aslında sorun “Irksal Kimlikler” değil,
Bu kimlikleri ifade ediş biçimlerindedir.
Bizi bağlayan ana unsur; Yurttaşlığımızdır.
Bu ırksal topluluklardan hiçbirinin, hiçbir zaman,
Hiçbir alanda, diğerine karşı bir ayrıcalığı veya
Üstünlüğü yoktur! Buna aykırı tutum ya da
Yasal eksiklikler varsa ve bu durum,
“Eşit Yurttaşların” kendilerini ifade edişlerinde bir
“Farklılık Algılaması” yaratıyorsa,
Devletin ve Yurttaşların görevi bunu düzeltmektir.
Kimsenin kimseye, kendini nasıl görmesi gerektiğine
Müdahale hakkı da yoktur. Zira bu alan
“Yurtsever ve Özgür Birey” alanıdır.
Bu alan, bir anlamda “Dokunulmaz Alan’dır”
Gözyaşlarını dindirecek, acıları yok edecek, korkuları silecek,
Ortak kaynaklarımızın israfını da önleyecek yegâne güç;
Bu “Anlayış Birliği” olacaktır.
Her gözyaşı, korku, kan “Çağdaş ve Mutlu bir Türkiye”
İdealimizden çalınan İnsani ve Sosyal kaynak demektir.
Çalmak “Hırsızlıktır!”
Hep birlikte, her türlü hırsızlığa son vermek
En Doğru ve Akılcı yol değil midir?