Yeri geldiğinde yüzde 99’u Müslüman bir Ülke olduğumuzla övünürüz… Yeri gelir dindarlığı kimseye bırakmayız…

Kimimiz dini İslam’ın beş, imanın altı şartından ibaret biliriz… Kimimiz dini sadece kalp temizliği sanırız.

Çoğumuz dinin muamelat (hukuk) ve ukubat (ceza) boyutunu hesaba katmaz sadece ibadet ve inanç meselesi sanırız.

Yeri gelir dindarlıkta üstümüze insan tanımayız… Eleştirmedik, küçümsemedik insan bırakmayız…

Yeri gelir Avrupalıya “elin gâvuru” der tepeden bakarız.

Yeri gelir yüzümüzü İslam Dünyasına çevirir “İslam’ın bayraktarlığını yapıyoruz” diye kendimizi onlardan üstün görür, övünürüz.

Namaz kılmasak, oruç tutmasak da bu görevleri eksiksiz yerine getirenin samimiyetini sorgulamaktan geri durmayız.

Sahi biz ne kadar Müslüman’ız?

Türkiye olarak ne kadar İslami’yiz?

Bu konuda hayli ilginç bulduğum İslam’ın ortaya koyduğu prensiplerin sadece İslam toplumlarında değil dini ve milliyeti farklı toplumlarda ne derece uygulandığını konu alan bizim için ibretlik bir o kadar da düşündürücü bir araştırmadan söz etmek istiyorum.

George Washington Üniversitesi’nden iki öğretim üyesi Şeherezade Rahman ile Hüseyin Askari yaptıkları bilimsel bir araştırmanın sonuçlarını 2010’da “Global Ecomony Journal” dergisi aracılığıyla Dünya kamuoyu ile paylaşmışlar.

Çalışma “İslam Ülkeleri Ne Kadar İslami” başlığını taşıyor.

Konu üzerine zaman içersinde bizde Soner Polat(Ulusal Kanal) Murat Yülek (Dünya Gaz.) ve Ömer Dinçer (Haber Türk) tarafından makaleler yazılmış.

Baştan belirtelim…

Araştırma İslam’ın beş, imanın altı şartını Müslümanların ne derece yerine getirdikleri ya da inançlarına ne derece bağlı olduklarını içermiyor.

Yönetimlerin İslam’ın emri adaleti tesis ve uygulama, aykırı hareket edenleri cezalandırma ve bunların hukuki ve ahlaki boyutlarını korumada ne derece özen gösterdiklerini inceliyor.

İslam Dini’nin ekonomik gelişmeler, üretim faaliyeti ve çalışma hayatı için koyduğu prensipleri ve bunun çeşitli ülkelerde ne oranda gerçekleştiğini sorguluyor.

Karaborsaya yol açacak mal istifleme, israfın, gösterişin yasaklanması, kazancın meşru olması kadar elde ediş yollarının da ahlaki zorunluluk olmasından hareketle “İslam eşitliğe dayalı liberal bir sistem” olarak tanımlanıyor.

Ekonomik faaliyetleri ve kişi haklarını içeren bu sistemin temeli hakça bir bölüşüme, çalışanın hakkını teri kurumadan vermeye, fakirin ve yoksulun zekât ve infak yoluyla desteklenmesi sonucu refahın tabandan tavana yayılmasına ve risk içermeyen, alın terine dayanmayan kazancın yasaklanmasına dayanıyor.

Kişisel haklar korunuyor ancak toplum yararı ile çatıştığında toplum hakları bireysel hakların önüne geçiyor.

Araştırmayı ilginç kılansa ayet ve hadisler süzgeçten geçirilerek ortaya konan 12 prensip ölçü alınarak ülkelerin ekonomi, yönetim, siyasal haklar ve insan haklarına yaklaşımları mercek altına alınmasıdır.

Nedir o ilkeler?

BİR: Toplumun tüm üyelerine açık eşit iktisadi fırsatlar,

İKİ: İktisadi adalet,

ÜÇ: Sözleşme ve mülkiyet haklarının korunması,

DÖRT: Çalışmak isteyen herkese istihdam imkânlarının oluşturulması,

BEŞ: Eğitim eşitliğinin sağlanması,

ALTI: Yoksulluğun önlenmesi için temel ihtiyaç maddelerinin sağlanması,

YEDİ: Vergilerin toplum menfaatine kullanılması,

SEKİZ: Kaynakların toplumun bu günkü ve gelecekteki üyeleri düşünülerek yönetilmesi,

DOKUZ: Yolsuzluğun önlenmesi,

ON: Destekleyici bir finansal sistemin oluşturulması,

ONBİR: Faizin kaldırılması da dâhil finansal teamüller,

ONİKİ: Devlet yapısının bu ihtiyaçları karşılayacak verimlilik ve etkinlikte kullanılması.

Bu maddelerden hareketle din ayrımı yapılmadan 208 ülkedeki gerek hukuk gerekse yönetim alanındaki uygulamalar istatistiklerin de yardımıyla mercek altına alınmış aldıkları puana göre de ülkeler derecelendirilmiştir.

Buna göre ilk beş ülke 1-Yeni Zelanda 2-Lüksemburg 3-İrlanda 4-İzlanda 5-Finlandiya

Müslüman Ülkelerden Malezya 38.sırada Türkiye ise 103.sırada kendilerine yer bulabilmişler.

Hayli ilginç değil mi?

Peki, ne halkı ne devlet yapısı İslam olmadığı halde bu devletlerin İslam prensiplerini uygulamada İslam Ülkelerinden üstün kılan özellikler neler?

BİR: Demokrasi, şeffaf yönetim, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve doğruluk yani gerek devletin gerekse insanların karşılıklı ilişkilerinde insana verdikleri değer…

Bunun açılımını Ömer Dinçer’in şu sözlerinde görmek mümkün…

“İnsan haklarının olduğu yerde barış, huzur ve sosyal istikrar.. demokrasinin olduğu yerde ekonomik özgürlük ve refah.. yönetişimin olduğu yerde kamu kaynaklarında yüksek verimlilik ve düşük yoksulluk.. hukukun olduğu yerde adalet ve güven kendini açıkça belli eder.” (Haber Türk 24.04.2017))

İKİ: İnsanı Kur’an-ı Kerim’deki tarife uygun “eşrefi mahlûkat”olarak kabul edip mutlu etmeyi amaç edinmeleri…

M.Akif’in dediği gibi ne yazık ki, bu ilkelerin aslı bizde uygulaması Batılılarda…

İslam Dünyası’nın geriliğinin asıl nedeni de bu değil mi?