Erguvanların zamanı geldi.

Kısa süre sonra yeşilliğe bürünecekler.

Güzel olan şeylerin hep ömrü kısa olmak zorundaymış gibi.

Bahar aşkları gibi.

Acaba, bahar aşklarının da kısa olmasının sebebi erguvanlar mıdır?

Yoksa erguvan zamanları aşklar mı kısadır?

Ya da baştan çıkaran, insanın aklını alan erguvanların ihtişamlı rengi midir?

Hikayeye göre, Yahuda'nın  İsa'ya olan ihaneti sonucu kendini asmasıyla, o güne kadar çiçekleri  hep beyaz olan ağaç, bu olayla utanır, çiçekleri kızarır, bugünkü erguvan rengini alır.

Erguvan ağaçları, ihanetlere şahitlik yapmanın utancını taşıyan rengiyle uzanacak yine  İstanbul'un o güzelim boğazının her iki yakasında.

13. havari Yahuda İşkariot İsa'ya ihanet etti de, aşkta ihanet olmadı mı?

Gerçekten aşkta ihanet var mıdır?

Ya da aşklar ihanetle mi noktalanır her zaman?

Yoksa biz mi yaratırız erguvan vakitlerindeki aşkların acımasızlığını?

Geçmişte yaşanılanların güvensizliğini, geride bırakmamak kimin suçu?

Korkularımızı geleceğimize taşımanın sonucu değil midir?

Ondan mıdır erguvanların gözlerini alelacele yumması, kısa sürede yeşilliğe bürünmesi?

Ürkek ve çekingen...

Utangaç...

Aldanmayın baharın kısalığına, gelecek sene yine gelecektir nasılsa...

Siz sahip çıkın aşklarınıza.

İsmini andıkça yanan kalplerin, bırakıp gitmelerine izin vermeyin..

Kalbinizin üşümesini baharın sıcaklığına teslim edin,

Kışa çevirmeyin yalnızlıklarınızı.

Karanlıkları kucaklamayın,

Utandırmayın erguvanları.

Yüreğinizi teslim edebileceğiniz insanı bulduğunuzda korkmayın,

Her ne için gelmişse kapınıza,

Bırakın girsin içeri,

Her ne renkle gelmişse,

Kabul edin.

Mimozalar gibi sarı,

Akasyalar gibi leylak,

Manolyalar gibi beyaz,

Erguvanlar gibi pembe...

Ve aşkınız kadar temiz sevginiz kadar masum…