Gün geçmiyor ki, TV’lerde reyting adına sergilenen en hafif deyimle “sığlıklara” bir yenisi eklenmesin…

“Popstar” yarışmalarını şöyle hafızalarınızda bir an için canlandırın…

Jüri koltuğunda oturan ve yarışmacının sunduğu eser hakkında yorum yapan ve notla değerlendiren Hülya Avşar, Eser Yenenler, Murat Boz…

Sahne gerisinde sanatçıları sunan Alp Kırşan…

Yarışmacının eser seçmesinde ve hazırlanmasında kendine yardımcı olan çalıştırıcılar…

Bir de ellerindeki buton yardımıyla yarışmacının performansını notla değerlendiren izleyiciler…

Ve yarışmacılar…

Yarışmanın yapılmasının ana amacı da eğlence… Reyting… Piyasa yaratarak hem ünlenmek hem de para kazanmak.

Popstar yarışmasının düzenleyicisi Acun Ilıcalı her yarışmanın ardından bir de survivor takımı kurmasıyla gündeme gelirdi.

Bunu bir tarafa not edin…

TRT’de Ramazan münasebetiyle başlayan “Güzel Kur’an-ı Kerim okuma yarışmasına” gelelim…

Yarışmacılar hakkında yorum yapan ve not veren jüri üyeleri,

Dr.Mehmet Ali Sarı,

Osman Eğin,

Halil Necipoğlu…

Sahne gerisi sunucusu 80’ler dizisinin bekçisi tiyatro sanatçısı Hacı Ali Konuk…

Sahne sucusu Mustafa Cihat Kılıç…

Bir de yarışmacılara not veren izleyiciler…

Tıpa tıp popstar formatı… Her şeyiyle aynı.

Yarışma şartnamesindeki jüri üyelerinin görevlendirilmesi maddesinden anlıyoruz ki, yarışma her ne kadar TRT tarafından yapılıyor olsa da Diyanet - TRT ortak yapımı.

Yarışmadan amaç ne?

Görünüşe bakılırsa ”vatandaşa Kur’an ziyafeti çekmek…”

Böyle programlar yapılabilir yapılmaktadır da… Hiçbir sakınca yok.

Ama böyle eğlence için kurgulanmış kopya bir programla değil…

Neden mi?

BİR: Taklidi yapılan popstar programı değişik adlar altında ama muhtevası ve şekli pek değişmeden uzun süre ilgiyle izlendiği için insanların beyninde bir eğlence, magazin programı olarak yer etmiş ve öyle de kalmıştır.

Diyanet merkez teşkilatında görev yapanlar da dâhil kime sorduysam bu programın Kuran’ı daha iyi anlamaya katkı yapacağına dair olumlu bakan kimseye rastlamadım.

Bu da gösteriyor ki, birileri maksadı nedir bilinmez “ben yaptım oldu” mantığı ile hareket etmişler ya da öyle düşünen birilerinin aleti olmuşlar.

Siz bu programı üzerinde hiçbir değişiklik yapmadan aynı formatla Kur’an-ı Kerim yarışması yaparsanız Kur’an-ı Kerim’i magazinleştirmiş olursunuz.

Çünkü yapılan Kur’an yarışması da olsa insanların beyninde yapacağı çağrı eğlence olacaktır.

İKİ: Yapılan Kur’an’ın günümüz insanına verdiği mesajları hatırlatmak, onları üzerinde düşündürmek değil Eski DİB Prof Dr. Ali Bardakoğlu’nun dediği gibi bu güne kadar Müslümanların beslenmiş oldukları acı, gözyaşı ve melankoliye katkıda bulunmaktır.

Kur’an-ı Kerim’i manasını bilmeden okumanın ya da okunanı huşu içinde dinlemenin yeterli olacağı anlayışı sonucu Kur’an ile aralarında mesafe oluşan Müslüman’ın arasını Kur'an ile daha da açacaktır.

ÜÇ: Kuran’ın kıyamete kadar korunmasında yegâne teminat olan hafızların ve hafızlık müessesinin korunması DİB’’ın en başta gelen görevidir.

TV’lerde anlattıklarıyla yeterince kafa karışıklığına neden olan “TV şeyhlerine” hem DİB eliyle yenilerinin eklenmesi ve bunların bilgiç tavırlarla 80 milyonun önünde bir hafızı acımasızca eleştirmesi kabul edilebilir bir şey değildir.

Her biri bu ülkede yaşayan bin beş yüz kişiden biri olan ve Kuran’ı ömürleri boyunca yaşatacak bu insanların eleştirilecek yönleri mutlaka vardır ancak hem şekli bu değildir hem de yeri böyle herkese açık programlar değildir.

DÖRT: İşin diğer bir yanlış yönü de özel bilgi gerektiren bir alanda izleyicilere oy kullandırmak ve bunu sonucu tayinde değerlendirmeye almaktır.

İzleyicilerin hepsinin Kuran’ı Kerim’i bildiğini varsaysak bile bu tek başına yeterli değildir ayrıca Kıraat İlminin de uzmanı olmaları gerekir.

O nedenle bu insanların bir hafızı değerlendirecek ehliyette olduğunu düşünmek mümkün değildir.

Bu durumda oylatılan işin teganni(name) tarafıdır. İşi asıl magazinleştiren de işte budur.

Bundan sonrasında insanlar popstar yarışmalarında görmeye alışık olduğu şekilde TRT’deki yarışmanın ardından survivor takımı kurulacak mı, diye merak ediyor.

ŞİMDİ DE DİYANET İSLAMI MI?

28 Şubata kadar bu memlekette zekâtın, fitrenin kime verileceğini, kurban derisini hangi kurumların toplayacağına, kadınların nerelerde başlarını örtebilecekleri kararını veren devletin bir resmi İslam anlayışı vardı.

Türkiye o prangadan kurtuldu.

Ancak teravih namazı uygulaması şimdi de “Diyanet İslamı mı” sorusunu akıllara getirdi.

Malum teravih namazı Ramazan ayına mahsus, Hz. Peygamber’in bir vakit cemaatle kıldığı ancak farz kılınır o da ümmete ağır gelir düşüncesiyle cemaatle kılmaktan vazgeçtiği Müslümanları kendileri kılmak üzere serbest bıraktığı bir namazdır.

Halife Ömer zamanından bu yana 8 ile20 arası çift rekât olarak cemaatle ya da ferdi olarak da kılınan bu namazda iki rekâtta bir selam verilebileceği gibi dört, sekiz, on veya sonda da verilebilir.

Geçen yıla kadar genelde dört rekâtta bir selam verilen bu namazın maç gibi nedenlerle seri kılınması İftarlık Gazoz filminde olduğu gibi imamla cemaat arasında hoş esprilere neden olduğu da olurdu.

Şimdi bu inisiyatif imamlardan alındı ve Diyanet İşleri Başkanı’nın emri doğrultusunda iki rekâtta bir selam verme uygulamasına geçildi.

Bu da akıllara “Resmi İslam” yerine şimdi de “Diyanet İslamı mı” sorusunu getirdi.

Herkese hayırlı ramazanlar diliyorum.