Parasız kalan son Padişah Vahdettin'e, Atatürk'ün cevabı:

'Milletin parasını veremem ki!'

Bu yıl Osmanlı İmparatorluğu'nun son Padişahı Vahdettin (65)'in 90. ölüm yıldönümü. Sultan Vahdettin, sürgünde iken 16 Mayıs 1926 günü İtalya'nın San Remo şehrinde hayatını kaybetti. Şam'da toprağa verildi. Vahdettin, yakın tarihimizin en tartışmalı simalarından biridir. Kimileri onun için 'Vatansever biriydi. Atatürk'ü, memleketi kurtarsın diye Samsun'a gönderdi" dese de, Atatürk onun için çok ağır sözlerle "Hain" der. Son günlerde, Osmanlı hanedan üyelerine maaş bağlanma konusu gündeme getirildi. Böyle giderse Vahdettin'in 'itibarı'nın da geri verilmesi gündeme gelirse şaşmayalım!

Soyak'ın anılarındaki gerçek

Eski rejimin kalıntıları olan Saltanat, 1 Kasım 1922 günü, onun parçası olan Halifelik de 3 Mart 1924 günü kaldırıldı. Milli hâkimiyet kuvvetlendirildi. Vahdettin, 17 Kasım 1922 günü İngiliz Malaya zırhlısıyla kaçarken, son Halife Abdülmecid ve ailesi de Meclis kararıyla yurt dışına sürüldü. Vahdettin, gittiği İtalya'nın kuzeyindeki San Remo şehrinde bir ara parasız kalır ve bir dostunun aracılığıyla Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa'ya başvurarak yardım ister. Bu ilginç hikâyenin devamını, Atatürk'ün Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak anılarında şöyle anlatır:

Bir general aracılığıyla para istedi

"Mısır'a yerleşmiş bulunan bir Osmanlı generalinden (Hatırladığıma göre Keçecizade İzzet Fuat Paşa) gelmiş bir de mektup vardı; Atatürk'le ordudan tanışan bu eski Paşa mektubunda; özet olarak, San Remo'ya gidip son Osmanlı Padişahı Vahdettin'i ziyaret ettiğini, konuşmaları sırasında Vahdettin'in kendisinden sitayişle ve hürmetle bahsettiğini hikâye ettikten sonra: 'Bu altı, yedi asırlık hanedan üyesinin hal ve tavrından maddi sıkıntı içinde olduğunu, yardıma muhtaç bulunduğunu sezdim' diyordu ve kendisine yardımda bulunmasını rica ediyordu.

Ben mektubu okurken Atatürk, başını solundaki pencereye çevirmiş, dikkatle dinliyordu. Ben sağda oturduğum için yüzünü göremiyordum, amma birkaç defa derin derin göğüs geçirdiğini görmüştüm. Mektubun okunması bitip de başını bana doğru çevirdiği zaman gözleri yaşarmış bulunuyordu. Bir an durdu, gözlerimin içine baktı; sonra başını sallayarak: 'Gördün mü dünyanın halini çocuk?.. Nerede o haşmet, nerede o azamet, nerede o saltanat... Şimdi hepsinin yerlerinde yeller esiyor; bu alemde hiç bir şeye güvenilmez... Bundan dolayı insanın hayatta daima çok ölçülü olması lazımdır' dedi...

Yine düşüneceye daldı; pek müteessir olduğu her halinden belliydi. Nihayet merhamet ve zaaf hislerini yenmişti. Konuşmaya devam etti: 'Nasıl yardım edilebilir? Benim şahsi servetim yok ki Devlet hazinesi ise fakir... Hem zengin bile olsa, oradan yardıma hiç hakkımız yok... Memleketin en mamur yerleri, bilhassa son ölüm kalım mücadelemizde harap oldu... Bahis konusu olan zatın da hataları yüzünden vatan hak ve müdafaası için boğuşmak mecburiyetinde kalarak, şehit olan, memleket evladı arkalarında yüz binlerce yetim ve kimsesiz insan bırakmış bulunuyor. Devlet gelirini, ancak memleketin imarına ve bu zavallıları yaşatmaya sarfedebiliriz. Binaenaleyh bu bahsi bırakalım çocuk. Yalnız bu mektubu bir vesika olarak özel şekilde saklayınız' dedi." (Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten Hatıralar, C.1, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1973, s.31-32)

Halifenin harcamaları rahatsız etti

Vahdettin yurdu terk etti ancak, kalan hanedan üyeleri sıkıntı yaratmaya devam etti. Henüz kaldırılmayan Halifelik de kendi başına Cumhuriyet'in sınırlarına çıkarak şaşalı yaşam peşindeydi. Bu durum Ankara'da rahatsızlık yaratmaya başladı. İşte bunun doruğa çıktığı günlerde Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, Halife Abdülmecid'in son günlerdeki tavır ve hareketleri ile harcamaları hakkında, Başbakan İsmet Paşa'ya gönderdiği 23 Ocak 1924 tarihli telgrafta şunlara dikkat edilmesini ister:  

'Hilafetin hazinesi olamaz'

"Halifenin hayat ve geçiminin temini için Türkiye Reisicumhuru'nun tahsisatından mutlaka aşağı bir tahsisat kâfi gelir. Maksat, debdebe ve gösteriş değil, insanca hayat ve geçim temininden ibarettir. Hilafet hazinesinden maksat ne olduğunu anlayamadım. Hilafetin hazinesi yoktur ve olamaz. Böyle bir hazineyi ecdadından miras edinmişse resmen ve açıkça malumat edinilmesini ve verilmesini rica ederim. Halifenin aldığı tahsisatla temin edilemeyecek olan harcamalar neler imiş ve 15 Nisan 339 [1923] tarihinde hükümet ne gibi vaatlerde ve bildirimlerde bulunmuştur? Bunu da lütfen bildiriniz.

Halifenin ikametgâhını açıklamak ve tespit etmek, hükümetin şimdiye kadar yapmış olması lazım gelen bir vazife idi.

İstanbul'da, milletin boğazından kesilmiş paralarla yapılma birçok saraylar ve bu sarayların içindeki birçok kıymetli eşya ve levazımat, hükümetin vaziyeti tesbit etmemesi yüzünden mahv ve heder oluyor. Halife mensupları, sarayların en kıymetli levazımatını Beyoğlu'nda, şurada burada satıyorlar diye rivayetler vardır. Hükümet bunlara bir an evvel el koymalıdır. Satılmak lazım ise hükümet satmalıdır.

'Cumhuriyet safsata kurbanı edilemez'

"Hilafet kadrosunun ciddi incelenmesi ve düzenlenmesi lazımdır ki, serkarinler, serkatipler mevcudiyeti, halifeyi hâlâ saltanat hülyası içinde uyutmasını Fransızların, kral, hanedan ve mensuplarını Fransa'ya sokmakta, bağımsızlık ve hâkimiyerleri için yüz sene sonra, bugün dahi sakınca görüp dururken, her gün ufuktan saltanat güneşinin doğuşuna duacı bir hanedan ve mensupları hakkındaki muamelemizde, Türkiye Cumhuriyeti'ni nezaket ve safsata kurbanı edemeyiz. Halife, kendinin ve makamının ne olduğunu açık olarak bilmeli ve bununla yetinmelidir. Hükümetçe ciddi, esaslı tedbirler alınarak bildirilmesini rica ederim, Efendim." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C. 15, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, s.199-200.)

Vahdettin'in kaçışı

Atatürk'ün, Vahdettin'in yurt dışına kaçışıyla ilgili olarak da söyledikleri şöyle:  

4 Kasım 1922: Vahdettin'in yabancı memleketlere firar için hazırlıklarda bulunduğu istihbar edilmiştir. Tahakkuku halinde ahali vasıtasıyla engel olunması, mecburiyet görüldüğü takdirde aynı vasıta ile tatbik mevkii daha şiddetli icraatta bulunulması lazımdır. Bu suretle firara hiçbir veçhile meydan verilmemesi." (ATABE, C.14, Kaynak Yayınları, 2004, s.94.)

5 Kasım 1922: Hazine-i Hümayun'da bulunan kıymetli eşya ile mübarek emanetlerin her vakitten ziyade muhafaza altına alınması lazım olduğundan, icap ederse emin bir subay kumandasında askeri bir müfreze ile özel olarak muhafaza ettirilmesini uygun görmekteyim." (age., s.97.)

ata_15-(custom).jpg

halife-abdulmecid-1.jpg

vahdettin3-1-(custom).jpg