Güneşli bir gün Aydın’ın meşhur Gençlik Caddesi’nde yürüyorum. Bu yolun bir ucu sizi şehir merkezine, bir ucu da okullara çıkarır. Bir yanımda Aydın Lisesi diğer yanımda ise Cumhuriyet Lisesi ve eski Sağlık Meslek Lisesi… Askerlik Şubesi’nden yukarı Gazi Bulvarı’na çıkıyorum. Sol tarafımda eski cezaevi… Şimdi kültür merkezi olmuş. Kafamı oraya çeviriyorum, sanki 1931 yılında yatan yazar Sabahattin Ali bana demir parmaklıklar arasından el sallıyor. O da Aydın Ortaokulu’nda (Eylül 1930- Ekim 1931) Almanca öğretmenliği yapmıştı. Burada bir Albayın kızına aşık olmuştu… Komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklanmış ve demir parmaklıklar arasında gün sayıyordu. Onu Kırklareli’ne ölüme götürecek olan yolun başlangıcı burası oldu. Meşhur “Kuyucaklı Yusuf” romanının konusunu da burada dinlediği olaylardan yarattı. Romanın devamı ise Edremit’te geçer…

Bana Sabahattin Ali’nin bu şehirde öğretmenlik yaptığını, Ses Gazetesi kurucusu Hilmi Tükel (1907-1995) 30 yıl önce anlatmıştı. 1991-95 yılları arasında onun kurduğu gazeteyi yönetiyordum. Hep merak içindeydim. Acaba hayatının ayrıntısını bulabilir miyim diye… İstanbul’a gittiğimde onun kaçırılma hikayesini arkadaşı Rasih Nuri İleri’den dinleyecektim. Hüsnü Baki’den de Markopaşa günlerini…

Hilmi Tükel’in bana anlattığı önemli bir bilgi de Şehit Kubilay’ın Aydın’da öğretmenlik yaptığıydı. Oysa biz onu Yedek Subay olarak biliyorduk. Öğretmen olduğu pek bilinmez. Bugün Aydın’da bile öyle… Onun da ayrıntısını daha sonraki yıllarda bulacak ve etkilenecektim. Kubilay hakkında çok yazı yazdım. Ancak onun burada görev yaptığı okulu bir türlü bulup ziyaret etmek nasip olmadı. Onu da bu sefer gerçekleştirdim. İşte girdiğim yol beni Batı Gazi Bulvarına çıkardı ve karşımda Gazipaşa İlkokulu yazan tabelanın önündeki binaya vardım. Çocuklar bahçede oynuyor… Her taraf cıvıl cıvıl… Görevli memura müdürle görüşmek istediğimi söyledim. Beni onun yanına götürdü. Okul pek de eski değil. Onun da öyküsünü yeni atanan Müdür Nuri Yardım’dan dinledim. Müdür Bey, beni güleç yüzle karşıladı. Durumu anlattım ve bildiklerini söyledi: “Okulumuz 1926 yılında kurulmuş. 1954 yılında depremde yıkılmış ve yeniden yapılmış. 1970’lerde ise tadilattan geçmiş. Kubilay’ın eşinin burada öğretmenlik yaptığını duymuştuk. Onun burada görev yaptığını ise bilmiyordum. Doğrusu sevindim. Elimizde geçmişe ait kayıtlar yok. Keşke olsaydı da onun da kayıtlarını bulsaydık. Çok iyi olurdu.”

35 yıllık eğitimci Yardım’a bendeki bilgileri aktardım. Çok sevindi. Kubilay’ın anısına okullarında bir köşe yapabileceklerini de belirtti. Kubilay’ın okulunda şimdi 17 öğretmen, 260 öğrenciye hizmet veriyor. Okuldan ayrılıyorum ve bir kez daha binaya bakıyorum. Sanki Kubilay ve eşi beni camdan selamlıyor…

Ne zaman Aydın sokaklarında yürüsem -hele hava yağmurluysa- Kubilay’ın “Yağmurlu bir gün Aydın sokaklarında yürümeyi çok severim.” sözleri gelir. Cumhuriyet’in o yürekli öğretmenini ve subayını şehit edilişinin 93. yıl dönümünde selamlıyorum.

YÜREKLİ VATANPERVER

Kubilay’ı her yıl 23 Aralık günleri anarız da nasıl bir insan olduğunu pek bilmeyiz. Kubilay sıradan bir eğitimci değil; vatanperver, cumhuriyetçi, inkılâpçı ve aydın fikirli bir gençti. Bunu Kubilay’ın yakınları anlatıyor. Onun bir de Aydınlı yönü var: Kubilay Aydın’da ilkokulu okumuş (1913-19), ilk kez Aydın’da öğretmenlik yapmış (1926) ve burada kendisi gibi öğretmen Vedide Hanım ile evlenmiş (1928)... Ertesi yıl da biricik evlatları Vedat Aktuğ dünyaya gelmiş... Vedat ve ailesi Nazilli’de yaşar. 2002 yılında o da hayata belediye çalışanı emeklisi olarak veda etti.

VEDİDE HANIM EŞİNİ ANLATIYOR

Fatma Vedide Hanım’ı gazeteci yazar Hikmet Çetinkaya 1983 yılında 75 yaşında iken bulur ve konuşur. Onun anlatımına göre Vedide Hanım, Balıkesir Gönen’in Tuzakçı Köyü’nde görevliyken eşinin ölümünü gazeteden öğrenir. Kısa süren evlilikleri hakkında konuşurken Kubilay’ın çocukluğu hakkında kendisiyle konuşmadıklarını, aksine arkadaşlarından bilgi edindiğini belirtir. Kubilay’ın sinirli ve atak olduğunu ancak kendisini asla kırmadığını da ekler. Onun hakkında şu bilgileri verir:

“İzmir’de Kubilay, Millet Mektebi’ni bitirmiş… Aydın’da Millet Mektebi açıldığında öğretmen olarak onu atadılar. Biz Kubilay’la vatan meselelerini çok konuşurduk. Bilhassa ben ve Kubilay, ulusumuzu çok severdik. Koyu milliyetçiydik. Milli duygularımız vardı. Yani biz o yılların Atatürk devrimlerine bağlı öğretmenleriydik. İçkisi, kumarı, sigarası yoktu. Kahveye gitmezdi. Sadece spor yapardı. Spor yapar ve öğrencilerine Atatürk devrimlerini öğretirdi.”

Son söz olarak da evliliğini şöyle özetler: “Pek az geçti ömrümüz onunla, doğru dürüst birbirimizi anlayamadık bile. Ufak bir çocukla bir buçuk yaşında ortada kaldık. Öyle ayrıldık...”

Aslen İzmirli olan Vedide Hanım, Kubilay’dan sonra iki evlilik daha yapar. Bunlardan 2 ve 3; toplam 5 çocuğu daha olur. 11 Temmuz 1984 tarihinde Erdek’te vefat eder.

ÇOK OKURDU

Kubilay’ın yakın arkadaşı ve meslektaşı Kemal Üstün onu kitabında şöyle anlatır: “Kubilay okumayı sever, mesleki olsun olmasın yeni bir kitabı bulup okumak ister; kitap azlığından yakınırdı. Çevresindekilerden yeni yayınlar olup olmadığını araştırır, kendisinde bulunan kitapları arkadaşlarına tanıtıp okutmaktan hoşlanırdı. Toplum hayatıyla ilgili sohbetlerde, milli konularda duygulu ve titizdi. İnandığı ve bağlandığı fikirleri ısrarla ve heyecanla savunur; konuşmaları hep o yöne çevirir ve tartışma havasını daima canlı tutmasını bilirdi. O güvenilen bir dost, sevilen ve aranılan bir arkadaştı…”  (Kemal Üstün, Devrim Şehidi Öğretmen Kubilay, 4. Baskı, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1990, s.16- 17.)

ANNESİ ANLATIYOR

Kubilay’ın geçmişi hakkında en iyi bilgiyi annesi Zeynep Hanım’dan öğreniyoruz. Onunla, oğlunun ölümünden sonra gazeteci Feridun Kandemir görüşür. Aile geçmişini şöyle anlatır: “Ben de merhum babası da Giritli, Kandiyeliyiz. Babasının oradaki lakabı ‘Karavan’ idi. Ona ‘Karavan Hüseyin Efendi’ derlerdi. Girit’i çok severdik, orada doğmuş, büyümüştük, Girit’ten başka yer yok sanırdık. Bir sabah babası gelip de ‘Burada artık yaşayamayacağız, gitmeliyiz’ dediği zaman şaşırmış kalmıştım. Tanıdıklarımızdan, akrabalarımızdan bazılarının Girit’i terk etmemiş olmalarına rağmen oradan ayrılmak aklıma gelmiyordu, zevcemin sözlerini gene şaka sandım.

GİRİT’TEN ANAVATAN’A

Nihayet tam otuz sene evvel bir gün bu şaka hakikat oldu ve derlenip toplandık, bir vapura atladık, yola çıktık. Zevcemin Girit’te emlâki, arazisi vardı. Aynı zamanda rençberlik ederdi. Halimiz vaktimiz yerinde idi. Ayrılırken neyimiz var neyimiz yok düşünmeden satabildiğimizi sattık, satamadıklarımızı öylece bıraktık. Evvelâ İzmir’e geldik. İzmir’de beş ay oturduk. Sonra Adana’ya gittik. Adana’da yerleşmek istedik. Olmadı, 7 ay sonra Kozan’a gittik. Kozan’da bir müddet boş oturduk, sonra zevcem gene rençberliğe başladı. Girit’teki kadar kazanamıyorduk. Fakat rahattık, her gün bin hakaret ve tehlike içinde yaşamaktan kurtulmuş temiz, mesut bir yuva kurmuştuk.

Kozan’a gelişimizin dördüncü senesi ‘O’ dünyaya geldi (1906). (Zeynep Hanım burada hıçkırıklarla sözlerine devam eder) Ali vardı, fakat bir erkek evlat daha istiyordum. O dünyaya gelince ben de babası da çok sevindik. Çok sevindik, çok sevindik… Kim derdi ki bugün ona ağlayacağım…

'MEKTEP MEKTEP' DEDİ

Gürbüz bir yavru idi. Küçüklüğünde hiçbir hastalık çektiğini hatırlamıyorum. Yalnız bir defa hafif sıtma geçirdi. İşte o kadar… Adını Mustafa koymuştuk. Kozan’da onu mektebe vermedik, zaten yaşı da müsait değildi. Altı buçuk yaşında iken Kozan’dan ayrıldık, Aydın’a gittik. Bütün akraba ve taallukatımız (aile yakınları) da Girit’ten gelmiş, Aydın’a yerleşmişlerdi, hâlâ da oradadır. Aydın’da ilk defa onu mektebe verdik. Zaten Aydın’a gittiğimiz günden beri ‘mektep, mektep’ diye kıyameti koparıyordu. Mektebe giden çocukları gördükçe, ‘Beni de mektebe gönderin’ diye ağlardı. Mektebin de en çalışkan çocuklardan biri idi… Geceleri defter ve kitaplarının başında geç vakitlere kadar dersine çalışırdı. Ekseriya biz yattığımız halde o hala çalışırdı. Sokakta arkadaşlarıyla oynamayı sevmezdi.

Aydın’da 4 sene okudu ve diplomasını aldı. O gün sevincinden çıldıracaktı. Hiç unutmam geldi, boyunlarımıza sarıldı, ellerimizi öptü ve köşeye geçerek büyük, yaşlı başlı bir adam hal ve tavrı ile: ‘Amma daha okuyacağım, daha çok, çok okuyacağım’ dedi. Peki sonra ne olacaksın? dedik. Uzun uzun düşünde, birdenbire: ‘Ben de hocam gibi muallim olacağım’ dedi. Daha o vakitten muallim olmayı kafasına koymuştu. Aklının erdiği kadar muallimliğin iyiliklerini, meziyetlerini anlatır dururdu.” (Kandemir, (Feridun), Şehit Kubilay, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul, 1931, s.11- 23.)    

AÇ BIRAKIN FAKAT OKUTUN!’

Zeynep Hanım’ın anlatımına göre Aydın işgal edilince Antalya’ya yerleşirler. Kubilay’ın burada babası vefat eder. Sıkıntı çekerler. Kubilay’ı okutamazlar. Terzi yanına çırak verirler. Kubilay buna çok üzülür ve “Beni aç bırakın fakat okutun” der. Kubilay 2 ay buraya devam eder. Sonra kaçar ve okula yazılır. Düşmanın İzmir’de denize döküldüğü Antalya’da duyulduğunda Kubilay sevincinden bayrak elde eve koşar ve ‘Anne gözün aydın, bugün bayram var, kurtulduk’ der. Sevincinden gece uyuyamaz. Ondan sonraki hali de değişir ve daha neşeli olur.

Artık İzmir’e gitmeye karar verirler. Bir hafta sonra da yola düşerler. Büyük oğulları iş bulamaz, sıkıntı çekerler ama Kubilay’ı okuldan mahrum etmezler. Onu yatılı okula verirler. Ali’leri de bir sürü sonra iş bulur ve durumları düzelir. Bu arada Kubilay da bir süre sonra bir hadise sonucu Bursa’ya gönderilir. Burada okulunu bitirir ve Aydın’ın Sultanhisar kasabasına öğretmen olarak atanır. Daha sonra Aydın Gazipaşa Mektebi’ne tayin olur. Kendisi gibi öğretmen olan Vedide Hanım’la evlenir. Bir yıl sonra Vedat Aktuğ (Ö: 2002, 73 yaşında.) dünyaya gelir. Annesini de yanına aldırır. Annesi yanlarında 14 ay kalır. Kubilay eşiyle anlaşamaz ve ayrılır. Bu olay hem annesini hem de kendisini üzer.

DEVRİME SAHİP ÇIKMAYAN

Bir süre sonra da askere alınır. Yedek subay olarak önce İstanbul Harbiye’de eğitim görür ve daha sonra Menemen’e gönderilir. Burada çiçeği burnunda yedek subayken o talihsiz olay olur. 23 Aralık 1930 günü sabah erkenden 29 kişilik birliğiyle -belinde tabancası bile yokken- olaya müdahale eder. Gericiler Kubilay’ı önce kurşunla yaralar, sonra da başını alkışlar arasında keser… Bu alkışlar Atatürk’ü derinden etkiler. Çünkü Menemen Yunan işgalinin acılarını yaşamıştır. Menemen’deki yönetici ve subayların olay anında ortada olmaması ise Mahkeme Reisi Mustafa Muğlalı Paşa’yı kızdırır. “Korkakça gizlendiler.” der.

Onun ölümü Türkiye’yi ayağa kaldırır. Atatürk çok kızar. “Menemen’i dağıtın” der. Yurt gezisine çıkar. Olayın derinliğini anlamaya çalışır. Ekonomik krizin muhalefeti yeraltında büyüttüğünü görür. Menemen olayı bunun bir yansımasıdır… Sanayi devrimi hamlesiyle bunu bastırır…

Kubilay’ın bize bıraktığı miras: Devrime, Cumhuriyete sahip çıkmazsan kör testerelerle kesilirsin!

Bu duygularla devrim şehitlerimizi anıyorum…

Mustafa Kemal’in kitap sevgisi Makale: Mustafa Kemal’in kitap sevgisi

Mustafa_Fehmi_Kubilay-1Mustafa_Fehmi_Kubilay-4Kubilay Yedek Subay Okulunda sağda ayaktakubilay'ın esi Vedide Hanım ve oğlu VedatKubilay esi Vedide Hanım Aydın'da ogrencileriyleb88740e7-e620-419e-84f2-664764f366dfEski Cezaevi yeri şimdi kültür merkeziAydın Gazipaşa İlkokulu-2aydın Gazpasa İlkokulu19416643-d255-44e1-8612-568a5b1455c9