Ali Sepici Demokrat Parti’den 1959 seçimlerinde Adana Belediye Başkanı seçilir. 1960 İhtilalında yaka paça içeri atılır.

1963 de Adalet Partisinden tekrar seçilir. Belediyeye gitmek üzere evden çıktığında iki taraflı yola dizilen vatandaş  “milli irade geliyor!” diye bağırmaya başlar.

Belediye yaklaştıkça sayısı daha da artan vatandaş “milli irade geliyor!” nidaları ile adeta yeri göğü inletir.

Ali Sepici öyle omuzlara alınmaktan pek hazzetmeyen birisidir ancak belediye binasının önüne geldiğinde birkaç kişi onu sırtlanır ve makam odasına omuzlarda girer.

Tabi olay karşısında duygulanan Başkan halkın kendiliğinden yaptığı bu tören ve teveccüh karşısında gözyaşlarını tutamaz.

Daha sonra bu olay kendisine her hatırlatışta  “O gün omuzlarda taşınan ben değildim milli iradeydi,” cevabını verir.(Yavuz Donat, 26 Şubat 2014, Sabah)

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in hem Ankara Kocatepe Camii’ndeki(19 Haziran 2015) hem bir gün sonraki İslamköy’deki cenaze törenindeki izdiham bana Ali Sepici olayını hatırlattı.

Ali Sepici'yi omuzlarında makamına taşıyan o günkü irade aynı gaye ile aradan yarım asır geçtikten sonra bu defa omuzlarda Demirel'i edebiyete uğurlamak için İslam Köy'de kendini gösterdi.

O irade 14 Mayıs 1950 de tecelli etti ve vatandaş ancak o tarihten sonra devlet nazarında  “kul” gibi görülmekten kurtuldu ve güven duyulan “özgür birey” haline geldi. Böylece   “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ifadesi gerçek anlamı ile buluşmuş oldu.

Ancak o beyaz devrimle Haso’lar, Memo’lar, kasketliler diye horlanan Anadolu insanı Büyük Millet Meclisinde “seçkinler” karşısında temsil hakkı kazandı.

Bunu da başlatan ve mücadelesini veren de Çakırbeyli Köyünden Adnan Menderes takipçisi de İslamköy’lü Çoban Sülü lakablı Süleyman Demirel’dir.

Menderes’in idam edilmesinin, Demirel’in demokrasi dışı müdahalelerle görevden uzaklaştırılmasının temelinde milli iradeyi egemen kılmak istemeleri vardır. Buradan hareketle birine milli iradenin şehidi diğerine de gazisidir dense yeridir.

İşte “kan dökerken kahraman, yük taşırken fedakâr” olarak vasıflandırılan vatandaşın gönlünde gömülü bulunan Menderes aşkı ve onları Haziran sıcağında İslamköy’e çeken Demirel sevgisinin kaynağı sadece parti lideri olması değildir milletin önünü açan milli irade önderleri olmasıdır.

O nedenle Demirel’in cenaze töreninin başka bir özelliği de milli iradeye saygı mitingi anlamı taşımasıydı.

Ve Ali Sepici için “milli irade geliyor” diye bağıran, İslamköy’de cenaze aracının ardında “tekbir” getiren insanlardan bütün siyasetçilerin veya heveslilerinin siyaseti kimin için ve nasıl yapmaları gerektiği konusunda ders çıkarmaları gerekir.

Her zaman olduğu gibi bu fırsatı en iyi değerlendiren de BŞB Başkanı Özlem Hanım oldu ve sağ seçmenin ağırlıklı olduğu ilçelere astırdığı taziye pankartları ile vatandaşın sempatisini kazandı.

DP eski İl Başkanı Engin Polat’ın dışında ne o misyonun geçmişte temsilciliğini yapmış şahısların ne de Demirel’in bağlı bulunduğu ekolden kimsenin sesi sedası çıkmadı. 

AK Parti ve MHP nin üzerine serpilmiş ölü toprağı gereği AK Parti İl Başkanı Ömer Özmen ile MHP İl Başkanı Cem Akbudak henüz derin uykudan uyanmış değillerdi.

Her halde uyanık olsalardı hiç olmadı daha ucuz bir maliyetle İl Binalarına Özlem Hanım’ın yaptığı gibi milli irade adına bir taziye pankartı asmayı düşünebilirlerdi.

Burada söz konusu Demirel’in siyasi kimliği değil “milli irade lideri” olmasıdır. O iradeyi temsil iddiasında olan her siyasetçinin en azından bir taziye mesajı yayınlaması gerekirdi, diye düşünüyorum.

Onlar “Biz gerek Ankara’daki, gerek İslamköy’deki törenlere Genel Başkan düzeyinde iştirak ettik. O nedenle Aydın’da söylenen türden bir etkinliğe gerek duymadık” diyebilirler.

O zaman da adama sorarlar…”Sizin varlık nedeniniz nedir?” diye…

Ha diyorlarsa “Biz milli iradenin temsilcisi değiliz, şahsi iradenin temsilcileriyiz” o zaman da Özlem Hanım’la girdikleri her seçim yarışında oy toplama yerine arkadan nal toplamaya devam ederler.