“Mezarda nasıl yalnız yatacaksam kendi içimde de öyle yalnız yaşıyorum”, demiş kısa öykünün ustası Anton  Pavloviç Çehov. Son nefesini verirken de “Ölüyorum, şampanya getirin !” diye seslenmiş. Sessizce şampanyasını dibine kadar içip mırıldanmış :  “Çoktandır şampanya içmemiştim !” Sonra da sol yanına uzanmış ve bu dünyadan ayrılmış.

Ada’da öykü yazmaya Orhan Abimizle başladık. Orhan Abimiz, yerel Sonnokta gazetesinin sahibi… Baktım uzun uzun öyküler yazsam bana :

-Halil Abi ne yaptın, ben bu kadar uzun yazıyı gazetemde nasıl basarım, bir sahife tutuyor bu! diyecek. İyisi mi dedim kısa yazayım ki gazetede yayınlayabilsin.

Aradan aylar geçti… Dünyanın en önemli kısa öykü yazarlarını okumaya bayılırım, hem kısa hikayeleri sevdiğim için, hem de meslekdaş olduğumuzdan… Mesela, Erksine Caldwell Amerikalı kısa öykü yazarı, öyküleri çok hoşuma gider. Ya da  Maupassant  Fransız hikaye yazarı, Efraim  Kishon  İsrailli mizah öykücüsü, Zoşçenko kaliteli bir öykücü, Çehov ünlü Rus hikayeci...Bizden de Abasıyanık ve Sabahattin Ali…

Sadece öyküleri okumakla kalmam, bu yazarların hayatlarını anlatan kitapları da çok severim.

Yine böyle araştırmalar içersindeyken bir dergide Çehov’un yaşamı ile ilgili bir yazıya rastladım.

Çehov, benim tarzımda kısa hikayeler yazmış, ya da ben bilmeden Çehov tarzında yazmışım. Meğerse kısa öyküler yazmamızın nedeni ortak bir nedenmiş.

Çehov çeşitli dergilere hikayeler gönderiyor fakat yazılar uzun olunca dergi sahipleri yazıları basmıyor, çünkü öyküler biraz uzun ve sahifeleri çok doldurmuş oluyor. Mesela, “Oskolki” dergisinin müdürü Leykin, Çehov’dan daha kısa öyküler istiyor, o da uzun öyküler yazmaktan vazgeçip kısa hikayelere yöneliyor.

Tabii, kısa öyküler yazarı sınırlıyor, kısıtlıyor ve hikayeci çok zorlanıyor. Ancak bu da önemli bir sanat. Yazdıkça kısa öyküde daha tecrübeli oluyor, bu tekniği daha da ilerletiyor.

Nasıl ki Çehov kısa öykücülük özelliğini, sade yazı yazma sanatını “Oskolki” okulunda öğrendiyse biz de Orhan Baba’nın  Sonnokta gazetesinde bunu öğrendik ve pekiştirdik.

Çehov’la başka ortak yönlerimiz de var. Mesela, Çehov hem doktormuş hem de öykücü. Bir ara kendisine bir dostu “ Sen doktorluktan vazgeç” dediğinde şöyle cevap vermiş “İki iş sahibi olduğum zaman kendimi daha cesur hissediyorum, doktorluk benim karım, edebiyat ise metresim, birisinden bıktığımda ötekinde geceliyorum”.

Ben de hem mali müşavirlik yapıyorum, hem de kısa öyküler yazıyorum. Bu tür benzerlikleri öykü yazmaya başladıktan sonra öğrendim.

Çehov öykülerini yazarken doktorluk mesleğinden çok yararlanmış. Ben de bazen muhasebecilik mesleğinden yararlanarak öyküler çıkarıyorum. Son yazdığım “Tırlatan Muhasebeci” hikayesi buna bir örnek.

Ayrıca, Çehov öykülerini gereksiz tasvirlerle doldurmuyor, her şeyi sade, duru, apaçık yazıyor, kafa şişirmiyor, kısaca anlatıyor.

Biz de Aydınlı olduğumuzdan kısa kesiyoruz ve Aydın havası oluyor.  

Anton…Öbür taraftan bizi gözlüyor ve öykülerimizi okuyorsan….Kulakların çınlasın! İyi mi ?