Yaklaşık 15 yıl önce, Aydın’da bir Balo…

Erkekler siyah takım elbiseli, kadınlar uzun ve şık tuvaletli,

Masa ve sandalyeler beyaz örtülüydü.

Daha henüz gecenin başlangıcında yan masadaki

Bir kişiye takıldı gözlerim. Bir ara göz göze geldik.

Nazikçe başıyla selam verdi. Masadan kalkıp,

Ona doğru yürüdüm. “Merhaba Sayın A.B.* dedim.

“Tanışıyor muyuz?” der gibi baktı yüzüme.

Çok yakinen tanışıyoruz!” dedim. Kartımı verdim.

“Siz düşünün! 20 dakika sonra gelip ipucu vereceğim”

Diyerek ayrıldım yanından. O yirmi dakika boyunca

Kartımı elinde tuttu. Sıkça bizim masamıza dönüp beni izledi.

Tekrar gittim yanına. Hatırlayabildiniz mi?” diye sordum.

Maalesef” diye yanıt verdi. Benim bu ısrarlı tutumum,

“Nasıl hatırlayamazsınız?” diyen bakışlarımla mahcup oldu.

“Tamam! Size ipucu vereceğim.

Ayakkabılarınızı gösterir misiniz?” dedim.

Niçin?”dedi. Ama ayaklarını örtünün altından kenara getirdi.

“Yine sivri burunlu ayakkabı giyiyorsunuz!”

Dediğimde yüzü kırmızılaştı. Daha da meraklandı.

“Sayın Müdürüm, sizin ayakkabılarınızın o sivri ucuyla,

Benim kaval kemiklerim çok sık görüştüler!

Birbirlerini de çok iyi tanırlar!” dediğimde anlayamadı.

Tekrar etmemi istedi. Tekrar ettim.

Şaşırdı, ama yine tam olarak anlayamadı.

“Yarın büroma gelin. Hem nereden tanıştığımızı,

Hem de uzuvlarımızın nasıl tanıştıklarını size hatırlatayım!”

Dedim.“Tamam!” dedi ve ayrıldık. Ertesi gün erkenden

Ziyaretime geldi. Oturduk. Kahve içip, sohbet ettik.

1976-1979 yıllarıydı. Ben, İzmir’de Mimarlık okuyan,

Sosyal ve Politik olarak da aktif bir öğrenciydim.

Öyle ki, Fakülteden mezun olduktan birkaç ay sonra

 İzmir Mimarlar Odası Yönetim Kurulu Üyesi seçilmiştim.

Hiçbir şiddet olayında yer almadığım halde,

Polisler her defasında beni arayıp bulurlar ve

Bornova Polis Karakoluna götürürlerdi.

Topladıkları herkesi tekme-tokat ve copla döverlerdi.

“Ekipler Amiri A.B.” mutlaka benim önüme geldiğinde durur,

O sivri burunlu ayakkabısının ucu ile kuvvetlice

Kaval Kemiklerime vururdu. Her darbe, müthiş acı verirdi.

Çoğunuzun kaval kemiği, masaya ya da sehpaya çarpmıştır.

O acıyı en az 10 kat ile çarpın. Verdiği acıyı o vakit hayal edin. 

Bu sahneleri anlattım kendisine.

Hem biraz utandı, hem de bastı kahkahayı.

Hepsini hatırladı. Ben o dönemde 11 ayrı günde,

Bornova Karakolunda sabahlamış ve şiddete maruz kalmıştım.

Her defasında en az 3 gün yürüyemezdim.

Acısı, sızısı günlerce sürerdi.

O sohbetten sonra, geçmişteki öfkelerimizi unutarak

“A.B.*” ile arkadaş olduk. Şimdi beni ne zaman görse,

Uzaktan da olsa seslenir.

“Hey Cem Cemil! Senin Kaval Kemiklerin

En çok kimi tanır? En çok muhabbeti kiminle yaptı?

 

(*) A.B. Gerçek adı bende saklı emekli bir Emniyet Müdürüdür.

 

Sosyal medyada bu konuyla ilgili düşüncelerinizi #aydınkonuşuyor etiketiyle paylaşın, yayınlayalım! 

 

facebook.png twitter.png

habericiuygulamalar.jpg