Değerli okuyucularım.

Bu hafta size bir dosttan dostlarına yazdığı mektubu aktaracağım.

Biz Müslümanlar suçsuz olduğuna inandığımız kişiler için hapishaneler için “Medresey-i Yusufiye” deriz.

Öyle olduğuna inandığım bir Yusufiyelinin mektubunu paylaşıyorum.

***

Sevgili Dostlarım;

Allah’ın selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Güzel insanlar iyi olmanızı temenni ediyorum.

Mektup yazmayalı yıllar oldu.

Hiç aklımın ucuna da gelmezdi mektup yazmak, dostlarımla mektup yazarak haberleşeceğim.

Evvela kendimden bahsedeyim.

Elhamdülillah hapse girdiğim zamanki ne sağlamlıkta ise aynı şekilde devam ediyor.

Kendimle hesaplaşmam ile günler hızlı bir şekilde akıp gidiyor.

Rabbime şükrediyorum ki, bir şekilde bu ortamı oluşturup kendimle hesaplaşma fırsatını bana verdi. İş işten geçmeden, toprağın altına girmeden, buraya giriş neden ve sebeplerini düşünmeden ziyade, kendi eksiklerimi tamamlamak için çalışıyorum.

Ahirette herkes kendi hesabını kendi verecek diyen Ali İhsan abim ve reisimden sıkça duyduğum prensiple bakıyorum hayata ve dışarıya. Devletime küsmedim, küsmeyeceğim de.

Çıktığımda hayata kaldığım yerden başlamanın gayreti içinde olacağım. Devletime ve adalete güveniyorum. Ben masumum. Bana düşen sabırla başıma gelenlere katlanmak.

Ama kırgınım siyasi dostlarıma.

Diyemediler “Bu kardeşimiz bizimledir” diye, kefil olamadılar bana, arkamda duramadılar, akıbetlerinin benim gibi olmasından kaygı duydular, endişeye düştüler, korktular.

Vicdanlarının onları rahat bırakmadığına inanıyorum. Keşke bedel ödemeyi göze alarak bu makam sahipleri dostlarını savunup arkasında durabilselerdi. İşte o zaman bu kadar mağduriyet yaşanmazdı ülkemde.

İş mutlak adaletin tecellisine kaldı ne yapalım.

Dostlarım! Sanmayın ki bunlarla yatıp kalkıyorum.

Mektup yazarken aklıma geldi, bu sebeple yazdım.

Vaktimin çoğunluğu kendimle yaptığım muhasebeyle geçiyor.

Babam bilir, Mehmet Aksoy hocam sıkça söylerdi. “Hapiste Müslümanlıktan başka ne yapar insan” diye.

Uzun lafın kısası ben iyiyim işte, gelelim sizlere.

Benim yüküm sizlere düştü anladığım kadarıyla.

Herhalde bu da benimle kardeş olmanın ödülü sizlere.

Gürkan’la görüşmemden önce babam “Arkadaşların yapılması gerekenleri aralarında istişare ile karar verip öyle hareket ediyorlar” dedi.

Gürkan’la görüşünce işin şeklini ve şemailini daha iyi kavradım. Allah razı olsun sizlerden.

Ben de sizler için sadece dua edebiliyorum.

Erol ustam, seni çok özledim. Senin pazarlıksız insan olman hayran olmam için yetiyor.

Seni bu hayatta hep imrenerek bakan kardeşinim ben. Sen candan bir dost, güzel bir insansın ve her şeyin güzeline ve iyisine layıksın. Seninle birlikte iş yapmaya başladığımız andan bu yana attığım her adımda güvencemsin. Hep “Nasıl olsa Erol ustam halleder” inancında oldum.”

İnşallah bu günler geçecek, bu karanlık gecenin sabahında kavuşacağız dostlarla.

Murat kardeşim! Gürkan’a sordum “Matbaa ne durumda?” diye. “Merak etme Muro var işin başında” dedi. “O zaman tamam dedim. Gerisi teferruat Muro ne yapar eder işi halleder” dedim.

Kendine iyi bak! Özledim sizleri bunu bilin.

Kenan reisle görüşmek beni çok duygulandırdı. Duygularımı kontrol edemedim. Gözlerimden yaşlar kendiliğinden boşalıverdi. Kenan reisim hasretle kucaklıyorum seni. Yanımda yerin bir başka bilmeni isterim.

İlk reisim Ali İhsan abim!

Kara gün dostu. Hayat yolunda dostunu yolda bırakmayan adam gibi adamsın sen. Senden hayata dair çok şeyler öğrendim.

Ruhi kardeşim!

Düşünüyorum da “Senin gibi bir ikincisi var mı?” diye. Bir insan Allah’tan başka ne isteyebilir ki?

Senin gibi bir dostun, kardeşinin olması dışında. Tevazu, samimiyet, sadakat ve güven her değer sende zirve yapmış.

Sizler o kadar özel ve değerlisiniz ki; içine düştüğümüz ayrılık ateşinin yakıcılığı içinde kavrulurken yazınca insanın dostlarına bakış açısı da değişiyor. Dostluk ete kemiğe bürünüyor.

Maruf kardeşimi unutmadım tabi.

Maruf gibi bir dost unutulur mu hiç? Sevgili kardeşim Maruf seni seviyorum.

Her birinizin değeri bir birinden üstün.

Kardeş olduğumuzu bu zor günde daha bir idrak ettim.

Bunu bilmenizi isterim.

Dostlarım! Efendimiz Muhammed Mustafa öyle demiyor mu?

“Sevdiğinizi sevdiklerinizin yüzüne söyleyin” diye. Hepinizi Allah için çok seviyorum.

Rabbime dua ederken şükrediyor ve soruyorum.

“Nasıl bir iyilik yaptım da bana böyle dostlar nasip ettin” diye.

Bir hikâyeyle mektubu bitireyim.

Âlim bir zatın oğlunun morali çok bozukmuş. Babası yerde serili ayı postunu alıp oğlunun üzerine örtmüş ve oğlunu korkutmak istemiş. Oğlu gülerek “Yapma baba!”  demiş. Baba “Evlad bu posttan korkmamanın sebebi arkasındaki babanı görüyor oluşun, ayının sana zarar veremeyeceğini bilmendir. İşte başımıza gelen bela ve musibetlerin arkasında da Allah var. Üzülme!” demiş.

İnanıyorum ki, bizimde başımıza gelenlerin ardında bir sebep var.

Önemli olan onu görebilmek ve buna sabretmektir.

Rabbim buyurmuyor mu? “O sabredenleri müjdele” müjdeli bir sabahın aydınlığında kavuşmak dualarımla….

Ahmet Şamil Kavlak.

F Tipi Ceza Evi- Kütahya.