Uzun zamandır başkalarının Orta Doğu, benim ise ümmet coğrafyası dediğim topraklarda önemli gelişmeler yaşanmakta.

Bir çok insanın “Arap Baharı” diye tanımladığı, halkların “özgürlük, adalet ve sandık yoluyla yönetimde söz sahibi olma” arzusu ve talebi, darbeci yönetimler ve onları destekleyen batılı efendileri tarafından acımasız bir şekilde bastırılmaktadır.

Tunus, Fas, Cezayir, Mısır, Irak,Libya,  Suriye vb ülkelerde yaşananlar bu coğrafyanın değişim talebinden başka bir şey değildir.

Ümmetten gelen bu değişim talebi, mevcut yönetimleri ve bu yönetimlerle işbirliği içinde olan “Batılı ülkeleri” tedirgin etmektedir.

Zira bu talepler gerçekleşirse, kurdukları düzen değişerek çıkarları zedelenecektir.

Coğrafyada oluşan değişim talebinin en önemli aktörü, ülkemizde olumlu sonuçlar doğuran AK Parti iktidarı ve ortaya koyduğu başarılardır.

150 yıldır yenilmenin ezikliği içinde yaşayan halklar için, “Türkiye modeli” değişim yanlılarına cesaret ve hareket kaynağı olmaktadır.

Cumhurbaşkanı R.Tayyip ERDOĞAN’nın kişiliğinde ifadesini bulan bu değişim ve oluşturduğu özgüven, doğru değerlendirildiğinde ümmetin üzerine çöken karabulutlar bir bir dağılacaktır.

Yapılması gereken süreci doğru yönetmekdir.

Sürecin doğru yönetilmesinde, Arap yönetimleri değilse bile, toplumlarının üzerinde etkileri olan İslam alimleri ve Arap entellektüellere önemli vazifeler düşmektedir.

Yine, bu coğrafyada kendi devletleri olmasa bile, yaşadığı ülkelerin siyasetinde varlıklarıyla önemli rolleri olan Kürt siyasetçiler ve entellektüelleri de bu süreçte konjoktürel değil, stratejik düşünmeli, coğrafyada yaşayan halklarla birlikte hareket etmeli, kurulacak demokratik ittifakın oluşmasına katkı vermelidirler.

Bilinmelidir ki, bu coğrafyada yaşayan ve “Küresel Düzenin Zulmü” altında inleyen halkların düşmanı birbirleri değildir.

Düşman; bu sömürü düzenini  kuran ve kukla yönetimlere bırakan “Kraliçenin adamlarıdır.”

Şimdi, Kraliçenin politikaları deşifre olmakta ve halklar “Özgürlük ve Adalet” talep etmektedir.

Bu safhada birlik olmamızı engellemek için bazılarımıza “Havuç” teklif edeceklerdir.

Bu teklife itibar edenler, kardeşlerine ve geleceklerine ihanet edecektir.

Bu sebeple, dikkatli olmak ve elimize geçen imkanları hepimiz için kullanmak zorundayız.

Bu coğrafyada yaşayan halkların uyanışı için, Türkiye bu süreçte ciddi riskler alarak, Batılı güçlere karşı adalet ve hukuk kavgası vermekte, ülkesine sığınan mazlum muhacirlere kapılarını ve yüreklerini açmaktadır.

Bu tavrıyla, İnsanlık havarisi batılıları en zayıf yerinden vurmaktadır.

Batılılar; Müslüman ülkelerden gelen “Adalet, Özgürlük ve Demokrasi”  taleplerine, olumlu cevap vermek yerine, güvenlik gerekçesiyle darbecilerle işbirliği yapmakta, utanmadan onlarla aynı sofraya oturmaktadır.

Nihayet bir yiğit çıkıp, yaptıklarının yanlışlığını kendi evlerinde yüzlerine vurmuş “Dünya 5’ten büyüktür” deyip  “Kralın çıplaklığını” deşifre etmiştir.

Bu saatten sonra artık geri adım atılamaz.

Olacaklara hazırlıklı olmalıyız.

Bizi önümüzdeki 10-15 yıl içinde ciddi acılar, sıkıntılar, tuzaklar, fitneler ve temenni etmeyiz ama  belki de katlanılması çok zor ölümler beklemektedir..

Bütün bunları önce bizi birbirimize düşman ederek yapmak isteyeceklerdir.

İşte bu fitneye karşı uyanık olmalıyız.

Kendi başarımız ve mutluluğumuz için, asırlardır birlikte yaşadığımız kardeşlerimize ihanet edip karşımıza almamalıyız.

Kardeşlerimizle oluşturacağımız “Demokratik İttifak geleceğimizin anahtarıdır”.

Huzurlu, özgür ve güçlü bir gelecek, bu ittifakın gücünde saklıdır.

Bunu bilen “Küresel Düzenin efendileri” bizim birleşmememiz için ellerinden geleni yapacaktır.

Dün, bu topraklarda bizi birbirimize bağlayan “siyasi, dini ve kültürel” ortaklıklarımızı “Medenileşme ve Modernleşme”  yalanlarıyla dinamitlediler.

Aynısını veya benzerlerini bugün de yapmaktan çekinmeyeceklerdir.

Mümin hassasiyetimizi ortaya koyarak “Batı yılanının” bizi aynı delikten bir daha sokmasına izin vermemeli, “Kraliçenin Adamlarını” topraklarımızdan kovmalıyız.

Bunun için bize lazım olan “feraset, basiret, güven ve stratejik akla sahip olmak,”

Terk etmemiz gereken ise “aç gözlülük, hırs, acelecilik, en önemlisi ayrıştırıcı milliyetçilik, asabiye hastalığına yakalanmaktır.”

Bu coğrafyada; “Türkler, Araplar, Kürtler hatta Ermeniler ve Rumlar ortak hareket etmez, başlarına gelenler için birbirini suçlamaya devam ederlerse, sadece kendilerine kötülük etmekle kalmaz, sebep oldukları kötülüğün bedelini hep birlikte öderiz.

Kurtuluşumuz, kaybettiklerimizi hatırlamaktadır.

Kaybettiğimiz ise imanımız, kardeşliğimiz ve ortak kaderimizdir.”

 

Sosyal medyada bu konuyla ilgili düşüncelerinizi #aydınbunukonuşuyor etiketiyle paylaşın, yayınlayalım! 

 

facebook.png twitter.png

habericiuygulamalar.jpg