Evli veya bekâr, kadına karşı şiddeti önlemek için Dünya’da bu yıl portakal günleri kavramı ortaya atıldı. Parlak ve iyimser duygular uyandıran turuncu renk şiddetten arınmış bir geleceği temsil etmekte. Kadınlara ve kız çocuklarına karşı her türlü şiddeti sona erdirmek için ‘’biz’’ kavramının benimseyip turuncu giyiniyorlar. Birçok ülke bu etkinlikleri desteklemekte. Yapılacak çok şey, alınacak çok yol var. Bizim ülkemizde toplumsal ve dinsel bakış açısından dolayı bu işler daha da zor ilerliyor.

Öncelikle Hükümet nezdinde cinsiyet eşitliği ve kadının güçlendirilmesi için çaba sarf edilmelidir. Şiddete maruz kalmış kadın ve kız çocukları için; sağlık ve kiriz danışmanlığı merkezi, güvenli bir konut ya da barınak, emniyet koruması, hukuki ve sosyal yardım için elverişli ortamlar yaratılmalıdır.

İşimiz eğitim. Konu ile ilgili olarak mücadele edenlerin başarabilmesi için daha neler yapılabileceği konusunda şunları ilave olarak söyleyebilirim;

Okuyun, okutturun, farkındalık için turuncu giyin, paylaşın, kadına ve kızlara karşı şiddeti her daim sosyal medya üzerinden hatırlatın, konferans ve etkinlikler düzenleyin, milletvekillerini davet edin. Ayrıca seçilmiş yöneticiler, atanmış yöneticiler, yerel meclis üyeleri, sendikalar, odalar, STKlar vs. davet edin. Önemli binaları ve yerleri portakala boyayın, konu ile ilgili mümkün olan her yeri heykellerle donatın. Reklam panolarını ve dergileri turuncu reklam için kullanın. Turuncu yürüyüşler düzenleyin. Turuncu bölgeler oluşturun. Çeşitli etkinlikler düzenleyin, bisiklet turları, halk koşuları organize edin. Alışveriş merkezleri, bankalar, istasyonlar, hastaneler, Pazar yerleri ve otobüs duraklarında turuncu hareketi simgeleştirin. Gençlik örgütleri ve siyasi oluşumlar ile STK’ların gençlik kollarını da harekete geçirin. Her türlü oluşumların kadın kollarını aktif hale getirin. Yerel işletmeleri ve güçleri sponsor olmaları için ikna edin.

Yerel gazete, televizyon ve diğer yerel iletişim araçlarını kullanın. Yazılar, radyo ve televizyon şovları, belgeseller ve haberler üretin. Sosyal medya hesaplarını aktive edin. Cep telefonu şebekeleri üzerinden kısa mesaj yolu ile bilgilendirmelere yapın. Periscope gibi online yayın yapan medya organlarını kullanın. Twitter, instagram gibi paylaşım sitelerinde turuncu günler etkinliklerini fark ettirin. Hazırladığınız kısa videoları youtube ve diğer gösterici siteler üzerinden paylaşın. Bazı paylaşımlarınızı İngilizce yaparak global düzeyde ses getirmeye bakın. İnternet ve mobil teknolojileri kullanarak etkili gruplar oluşturun. Bu grupların tanıtımını yaparak katılımcılarını artırın. Gerekirse şiddet haritaları oluşturun. Bilgi merkezleri oluşturun. Suç karşısında kanıtları toplayın ve koruyun. Mahalleleri şiddetten arındırmak için ‘’Bizim Mahallemiz Turuncu’’ kampanyaları başlatın, bu kampanyalara erkek bireylerin de katılımını sağlayın.

Yukarıda yazdığımız çalışmalara daha onlarcasını ekleyebiliriz. Ama bana göre en önemli görev yine kadınlarımıza, daha doğrusu annelerimize düşmektedir. Şimdi diyeceksiniz ki, ne alaka? Bana göre kadına en büyük kötülüğü yine kadınlar yapmakta, yani kadına şiddeti kadınlar körüklemekte. Asıl sorun annelerin çocuk yetiştirme şeklinde.

Lisede okuyan ve farklı cinsiyette ikiz olan kardeşler akşamüzeri eve gelir. Anne koltukta oturmakta, ev işlerinin yorgunluğunu üzerinden atmaya çalışmaktadır. Annenin az önce demlenmesi için bıraktığı çay olmuştur. Kızına seslenir; ‘’kızım bana bir bardak çay dolduruver, yemek kaynadıysa altını kısıver’’. Hemen ardından oğluna seslenir; ‘’ aslanım, gel yanıma otur şöyle. Günün nasıl geçti? Karnın aç mı? Açsa kardeşin yemek ısıtsın. Çay içer misin? Vs’’. Anlatabildim sanırım.

Toplumsal dogmalar gereği anneler erkek çocuklarını daha serbest, daha özgür ve daha bencil yetiştirmekteler. Erkek ve kız çocuklarını yetiştirirlerken eşit davransalar, erkeklere önem ve güç yüklemesi yapmasalar durum daha farklı olurdu. Erkektir yapar, erkektir döver, erkektir gezer, erkeğin elinin kiri, o erkek,  vs. Kız çocuklarına karşı üstünlük taslamaya daha küçüklükten başlayan erkekler elbette kadınlara karşı her zaman üstünlük taslayıp pervasızlaşacaktır. Uzun uzadıya anlatmaya gerek yok, önce çocuk yetiştirme tarzımızı değiştirelim, eşitliğe inanalım, gerisi çok daha kolay olacaktır. Kadınlar eşitliğe önce kendileri inanmalı. Yoksa 365 gün etkinlik yapsan ne olur? Kadın, erkek, eşit şartlarda doğup eşit şartlarda ölüyoruz. O zaman, kadınlar ve erkekler eşit şartlarda yaşayalım.

Dipnot: Bu yazı 23 Kasım 2015 Pazartesi günü için hazırlanmıştı, ama araya başka yazı almak zorunda kaldık.