Biz Türklerde "Devlet" kavramı yüceleştirilip "Baba" seviyesine yükseltilmiştir. Mazlumun yanında, garibanın arkasında, koruyucusu hep devlet olmuştur.

Kemal Tahir, Necmi Onur, Tülin Erbaş, Mehmet Doğan, Kemal Atik, Kemal Baytaş, Yankı Yazgan gibi yazarlar "Devlet Baba" konulu kitaplar yazmıştır.

2015 seçimlerinde "Ankaranın Bağları" uyarlama ile " şarkısına dönüştürülerek MHP'nin tek başına iktidar isteğini ortaya koymuştur.

Bugün ülkenin neresine giderseniz gidin insanların “Devlet baba” tabirini kullandığını, olumsuz her olay karşısında aklına ilk devlet kavramının geldiğini görürsünüz.

Biz devleti öyle yüce görüyor, öyle biliyor, o nedenle devlete sonsuz saygı duyuyor, devletin her dediğini yapıyor, ona toz kondurmuyoruz.

Asıl hatayı burda yapıyoruz zaten. İnsanlar devleti onlara hizmet etsin, toplu yaşamın kurallarını düzenlesin, böylece halkın mutluluk düzeyi artsın diye icat etmiştir, halk devlete hizmet etsin diye değil.

Ancak uzun yıllardır gelen ve uzun yıllardan beri uygulandığı için birçok kişinin bilinç altında önemli ölçüde kök salmış bu düşünce, devletin eleştirilmesine, hatalarının düzeltilmesine, kendine çeki düzen vermesine engel olan en önemli konudur. Ayrıca erk gücünü elinde bulunduranların eleştiriye kapalı olması bu kalıbın oluşmasına neden olmaktadır.

Bu yanlış düşünce sonucu vatandaş devlete hizmet etmekle kalmıyor, bir de onu “Baba” yerine koyuyor, yüceleştiriyor ve varlığını onun varlığına feda ediyor.

Hiçbir millet kendisini yöneten devletinin kötü olmasını istemez. Ancak gelişmiş ülkelerde bilinçli olan halklar devleti bizdeki kadar yüceltmez, baba gibi görmez, yücelten bir davranışta bulunmaz.

Ancak gelişmiş ülkelerde bizim aksimize demokrasi, millet, özgürlük, hukuk ve evrensel değerler daha fazla yüceltilir.

Devlet bizim hayatımızda çok önemli yer kaplıyor. Dolayısıyla ne yapılacaksa devletten bekliyoruz, onun her olaya el atmasını istiyoruz. Sivil toplum kuruluşları, odalar, borsalar, vakıflar bile illa ki devletle bir şekilde bağ kurmak, ortak iş yapmak için çaba harcıyor. Her şeyi babadan bekleyen çocuklar gibi.

Bu karmaşık ilişki içinde her şey devletle özdeşleştirilir. Bu nedenle devleti eleştirmek, devlete kafa tutmak, isyan etmek olarak anlaşılıyor.

Günümüzde “Devletin bekası” vurgusu, bireyin, vatandaşın bekasını gölgede bırakıyor. Evde babanın olduğu bir ortamda çocukların hak ve özgürlüklerine çok dikkat edilmemesi gibi.

İşin ilginç yanı, "AKP göreve geldiği ilk yıllarda millete hizmet eden devlet" vurgusunu her fırsatta yaparken, bugün bunu daha az yapmakta, hatta devleti ön plana çıkarmakta. Burada yapılan yanlış, devleti güçlendirmekle birey haklarını, özgürlük alanını ve refahını güçlendirme yanlışıdır.

Tarih bize ülkemizin birinci derecede deprem bölgesi olduğunu sıkça hatırlatsa da bizler bunu aklımızda tutmuyoruz. 1999 depreminden sonra her şey düzelecekti, ama o günden bu güne bşr arpa boyu yol alınmadığını çok acı bir şekilde gördük. Yedi bölgeli ülkemizin dört bölgesinde çok büyük yıkım yapan ve on binlerce kişinin ölümüne neden olan Maraş depremleri ne kadar aciz olduğumuzu gösterdi. Aynı zamanda bu deprem Anadolu coğrafyasında şimdiye kadar görülmüş en komplike ve en ölümcül deprem olarak tarihteki yerini aldı. Üstelik deprem sonrası yaşanan koordinasyon bozukluğu can kayıplarının fazlalaşmasına ve "Devlet baba" kavramının içinin boşaltılmış olduğunu gösterdi. Halk devletten beklediği babalığı göremedi.

Bizde devletin şefkatli olması esastır. Devletin şefkati yardıma muhtaç olan herkese uzanmalı, kimsenin boynu bükük kalmamalıdır. Devlet kimseye kin duymamalı, herkese eşit davranmalı, sadece dezavantajlı kişilere pozitif ayrımcılık yapmalıdır. İşte o zaman devlet gerçekten baba şefkati göstererek herkesin gözünde "Baba" seviyesine çıkacaktır.

Umarım bu son depremden gerekli dersleri çıkarır, halkın hizmet edilecek asıl unsur olduğunu anlarız. Yoksa bundan sonra meydana gelecek her doğal afette ağlamaya devam ederiz.

"Yobazlığa karşıyım, ırkçılığa karşıyım, gericiliğe karşıyım. İnsanların sömürülmesine ve savaşa karşıyım." (Mina Urgan)