İnsan olarak hepimiz irademiz dışında dünyaya gönderilir, bir çevrenin içine doğarız.

İlk çevremiz doğal olarak kendi ailemizdir.

Yaratılıştan getirdiğimiz fıtri yetilerle bilgi toplamaya başlarız.

Topladığımız bilgiler ve edindiğimiz davranışlar çoğunlukla aileden, yakın çevremizden aldıklarımızla oluşur.

Hayatımıza daha sonra okul girer ve tabi öğretmenlerimiz, aynı okulu paylaştığımız arkadaşlarımız.

Daha küçük yaşlardan itibaren okul dediğimiz yerde devletin doğrularıyla karşılaşırız.

Devlet doğrularını öğretmenleriyle bize vermeyi amaçlar.

Okulda verilen bilgi, bizi hayata dair  rol yüklemeye dayalıdır.

Burada devletin doğru dedikleri doğru, yanlış dedikleri yanlıştır.

Devlet, doğrularının sorgulanmasını istemediği için, sorgulayan ve düşünen insanlar istemez.

Daha doğrusu kendi doğruları sorgulansın istemez.

Hayatın çeşitliliğine ve renklerine tahammül gösterilmez.

Burası eğitim yuvasıdır ve her isteyen istediği gibi doğrular icat edemez.

Mesela; size okulda fizik veya biyoloji dersi öğretilirken, kainatı yaratanın tabiata ve canlılara koyduğu kurallardan, değişmez yasalardan (Allah bu yasalara sünnetullah der) yaratılış kanunlarından, ilahi yaratıcının kudretinden bahsedilmez.

Ama bu ilahi yasaları kim bulmuş, keşfetmişse ondan bahsedilir.

Okullarda sizi yaratan ve rızıklandıran Yaratıcının sizden ne istediği hakkında bilgi öğrenemezsiniz.

Ana baba sizden iyi evlat (!) olmanızı, devlet  iyi yurttaş (!) olmanızı ister.

Bunun için ellerinde hazır reçeteleri vardır.

Size, hazırlanan reçeteleri uygulama sorumluluğu yüklenir.

Nasıl bir insan olmak istediğiniz sorulmaz da, hangi meslek sahibi olacağınız sorulur.

Size öğretilenlerin çoğu, bu dünyaya aittir.

İyi bir meslek sahibi olursanız iyi bir geliriniz olur.

İyi bir geliriniz olursa, eşiniz, çocuklarınız, eviniz, arabanız velhasıl iyi hayatınız olur.

Çevrenizdekiler size hep gıptayla bakar, imrenirler.

Ya da, bunları sağlayacak bir mesleğiniz olmaz, beceriksizliğinizin bedelini ömür boyu ödersiniz.

Oysa; ister başarılı olun, ister başarısız fark etmez.

Zaman zaman bütün bu yaşadıklarınızı sorgularsınız.

Her gün bir koşuşturmanın içindeyim, ben bu dünyaya bunlar için mi geldim.?

Bana az bir bilgi öğreten bile, benden bir şey istiyorken, acaba beni yaratanın benden istediği nedir?

Benim dünyada daha çok çalışmak ve kazanmanın dışında bir yükümlülüğüm yok mu?

Neden ve niçin bu telaş?

Her canlı gibi benimde ömrüm bir gün bitecek, acaba ben öldükten sonra ne olacak?

Yeryüzündeki  hayatımdan sonra başka hayat var mı?

Varsa nerede, orası nasıl bir yer?

Beni yaratan kudret, yaratmanın bedelini benden nasıl alacak?

Öyle ya, bana hiç bir işi bedelsiz yapmamam öğütlenmişti.

Her yaptığım işe bir bedel koydum ve insanlardan onu talep ettim.

Biliyorum ben kendimi var etmedim, öyleyse beni var eden benden ne istiyor?

Beni yaratan beni amaçsız bir şekilde yaratmış olabilir mi?

Ben saçma bir varlık mıyım?

Böyle bir şey mümkün mü?

Şu ahiret denilen şey neresi? Cennet ne? Cehennem ne? Hesap ne? Ceza ne, mükafat ne?

Bütün bunlar benden sorulacaksa, benim bu dünyada görevim ne?

Hayatımın anlamı ne?

Niye bana okullarda “Hayatın Anlamı” üzerine bilgi verilmez?

Varoluşumu anlamaya yönelik bilgi verilmez de, hayatta geçimimi temin edecek bir meslek sahibi olmam istenir ve  hayatım tasarlanır?

İnsanın varoluşu hakkında bilgi edinmesi, meslek sahibi olmasından daha mı önemsiz?

Bize ve nesillerimize “Hayatın anlamını ve hayattaki rolümüzü kim” öğretecek?

Bizden vergi alan devletin böyle bir görevi yok mu?

Modern zamanların “İlahı” devletin gözünde insanın yeri ne?

Allah’ın istediği insan, nasıl bir insan?

             *****                           *****                             *****

 

Kuran’dan bir ayet: “Ey insan muhakkak ki sen Allah’a doğru çabalamaktasın!

                                                                                                  İnşikak Suresi:Ayet/ 6

 

Sosyal medyada bu konuyla ilgili düşüncelerinizi #aydınpost etiketiyle paylaşın, yayınlayalım! 

facebook.png twitter.png

appstoreee.jpg     googleplay.jpg