Yapı sanatı, sanat etkinliklerinin tümünü kendinde toplar. Bir zamanlar güzel sanatlar, büyük yapı sanatından ayrılamayacak olan öğelerdi ve başlıca görevleri yapıyı süslemekti. Bugün bu sanatlardan her biri başına buyruk kendi hayatını yaşıyor. Bu dağılma sanat işçilerinin birlikte çalışma yolundaki bilinçli çabalarıyla önlenebilir. Mimarlar, eski kalfalar ve yontucular, yapıyı bütünlüğü içinde ve çeşitli işlevleriyle görmeyi ve kavramayı öğrenirlerse o zaman salon sanatçısının yitirmiş olduğu işçilik bilinci kendiliğinden yeniden ağırlık kazanacaktır.

aydinavci2408.jpg

            Eskimiş sanat okulları ve bilinci uyandıramıyorlar. Bunu yapmazlar da. Çünkü mimarlık bir oluşturma işidir. Okulda öğrenilecek bir daldır. Bu eski okullar yeniden atölyelere dönüştürülmeli. Grafikçilerin ve uygulamalı sanatçıların salt renk ve çizim dünyalarına oluşturma ruhu girmeli. Mimar olmayı isteyen bir adam bir zamanlar olduğu gibi zanaat öğrenmekle işe başlarsa, yaratıcı olmasa bile, iyi bir usta olacak ve yeteneksiz olduğu bir alanda ustalık göstermeye kalkışmayacak.

            Mimarlar, eski usta kalfalar, yontucular hepimiz zanaata geri dönmeliyiz. Çünkü sanat meslek değildir. Ama mimarlık meslektir. Sanatçıyla zanaatçı arasında öz ayrılığı yoktur. Zanaatçının güçlüsüne sanatçı denir. Sanatçının elinden pek seyrek hallerde gerçek sanat yapıtı niteliği taşır. Sanat bir tanrı vergisidir. Bilim ve iradenin ötesindeki (yaratıcı) güçler onu oluşturur. Buna karşılık sanatın temelinde yatan işçiliği her mimarın öğrenmesi gerekir. Çünkü yaratıcı oluşturmanın ana kaynağı bundadır. O halde zanaatçıyla sanatçı arasında sınıf farkı gözetmeyen yeni bir zanaatçılar loncası kuralım. Eski ve yeni nazım, plan ve projeleri gözden geçirelim. Yontu, resim ve mimarinin bütünleşeceği geleceğin yapısını birlikte düşünelim ve oluşturalım. Milyonlarca işçinin elinden çıkarak göklere yükselecek olan bu yapılar gelecekteki yeni bir inancın sembolü olacak inancındayım.

TOPLUM VE MİMARİ

            Bütün toplumsal fonksiyonlar direkt ilişkileri olan mimarlık gibi bir eylem alanında biçimleme yöntemi ve biçimin toplumla organik bir ilişki içinde olması gerekir. Fakat bugünkü hızlı değişmeler ortamında mimari olayın meydana gelişi tarihi çağlarda olduğu kadar akıcı değildir. Bugün yapı ile sosyo-ekonomik ve kültürel koşullar arasındaki ilişkiler Türkiye’de tanımlanması güç bir karışıklık içindedir. Bu iyi tanımlanmış ilişkiler mimarın toplum içindeki rolünü değerlendirmekten zorluklar çıkarmaktadır. Bugün ilkel bir ekonomik ve teknolojik düzeyin verileri ile meydana getirilen büyük şehir yapıları arasında büyük niteliksel farklar vardır. Bu farklılık sadece ekonomik dengesizliklerin değil, aynı zamanda kültür farklılığının da ifadesidir. Oysa mimar bunları topuna birden bir şekilde cevap bulmak zorunda olan adamdır. Bu bakımdan mimarlık ortamının koşullarını tanımlamak ve bunların ne oranda ülkenin kültürel, sosyal ve ekonomik verileri ile bağdaştığını ortaya koymak ve bütün diğer eylem alanlarında olması gerektiği gibi bu alanda da ideal toplam kültürünü yaratacak bir entekrasyona ulaşmak için çaba harcamak zorundayız. Bu bir bakıma büyük üreten toplumla onun ürünü olması gereken mimari yapıt arasındaki organik bağı yeniden kurma çabasıdır. Bugün batılı örneklere göre yetişen mimar, halkın dile getirdiği istekleri kendi öğrenimini veriler içinde değerlendirmekten acizdir. Ekonomik ve kültürel koşulları toplumun büyük bir çoğunluğundan farklı bir küçük tabaka yada devlete hizmet edebilmektedir. Buna sanatını uygulama açısında bir çeşit kapı kulluğu diyebiliriz. Artık mimar sadece sorulan sorulara cevap yetiştiren değil, yeni gelişmeleri yönlendiren sorular ortaya koyan bir uzman olmak zorundadır. Bu aktif rol geleneksel mimarın yapamayacağı bir iştir. Bu rol belki de artık sadece mimarın işi de değildir…

            Ben Aydın AVCI’dan bu haftalıkta bu kadar. Siz değerli okuyucularıma hayırlı işler ve hayırlı haftalar diliyorum. Umarım yazımı beğenmişsinizdir. Değerli yorumlarınızı bekliyorum. Hoşça kalın.