Aslında bir şiirin mısralarıydı ama ben bunu Aydın'ın diye değiştirdim. Tabi sadece Aydın'ın değil Türkiye'nin de felahı yeryüzünde olmayacak anlaşılan.

2001 yılında Purdue Üniversitesi Siyasal Strateji ve Toplum Psikolojisi hocası Paul Macroft "Bin yıllar boyunca Padişahım çok yaşa diye yaşamış bir millete 80 yılda demokrasiyi öğretemezsiniz" demişti. İşte son dönemlerde yaşadığımız olaylar, seçimler bize bu tespitin ne kadar doğru olduğunu göstermiştir. Mesele seçimi kim kazandı kim kaybetti meselesi değil onlara hiç girmeyeceğim. Herkes konuşuyor analiz yapıyor. Faklı bir konuya değinmek istiyorum ve beni bu noktaya getiren zinciri paylaşmak istiyorum. Katılırsınız ya da katılmazsınız onu bilemem.

Düğünler, cemiyetler, cenazeler mesaj nedir Yanınızdayım

Tokalaşmalar, sarılmalar, gülen yüzler havada uçan kartvizitler verilen telefonlar mesaj nedir ben sizdenim, buradayım, senin gibiyim

Lokmalar, hayırlar, bedavalar, hediyeler, mesaj nedir gerisi gelecek bak neler yapıyorum

En can alıcı noktası da ulvi değerlerdi bence ne kadar maksimum anlamı taşıyan kutsal değerler varsa kullanıldı bu seçimde... Mesaj nedir benden gayrısı yok daha ne olsun beni seçin seçmezseniz bu değerlerin hepsini karşına alırsın.

Algı yönetimi uzmanlarının son iki seçimdir çok iş sahibi olduğunu daha öncede yazmıştım fakat halkın algısı siyasilerce o hale getirildi ki algı uzmanlarının yöneteceği bir tarafı kalmadı.

Son seçimlerde birçok siyasi çektiği selfilerde, paylaşımlarda "Efendim halk bizden yana tercihini gösterdi" diye paylaşımlar yaptı, hepimiz de gördük. Ama perde arkasında kendi aralarında konuştukları bir gerçek vardı. Kimse rengini belli etmiyor. Halk siyaset organlarından ve temsilcilerinde yorulmuş durumda. İşte ben tam da bununlar ilgileniyorum.

Korkan ve tedirgin seçmen tavrından.

Oysa hep üstünde durduğumuz şey neydi demokrasilerde güç halktadır. Ama bunu göremedik neden acaba. Burada kastettiğim şey iktidarın değişmesi falan değil. Laf aramızda konuşulanların yansımamış olması. İşte bu korkunun göstergesidir.

Bizzat defalarca şahit olduğum ve dinlediğim tek bir detayı anlatmak istiyorum. Kararı siz verin; Vatandaş en kutsal bildiği değerlerin üstüne yemin ederek diyor ki " şöyle haksızlığa uğradım, böyle eziyet çektim. Ve gücümün son anına kadar bunu dillendireceğim her yerde anlatacağım feryat figan aleyhte çalışacağım.

En doğal hakkın diyorum. Bir haksızlık varsa karşı dur ve tepkini göster.

Aynı kişi tam da seçim gecesi bu eziyeti yapanla fotoğraf karesine girmek için uğraşır görününce bende film koptu.

Ooooooooooooo demişim hem de bu kadar çok o ile.

Psikolojik yansıması açısından bu tablo o kadar çok var ki toplumun kendisinde. Bu yüce milletin kendini hatırlamaya ihtiyacı var diye düşünürken birden hocanın sözü aklıma geldi.  Daha erken belki de demokrasiyi öğrenmek ve demokratik tepkilerimizi göstermek ve gösterebilmek fikriyatına ulaşmak için zaman gerekli işte tamda bundan dolayı;  Çünkü politik süreç tam anlamıyla işlemeye başlamıştır bu saatten sonra siyasiden liyakat ve adalet beklenmeyeceği gibi seçmenden de farkındalık ve cesaret beklemek sadece hayal olur.

Söylediği ile yaptığı,

Düşündüğü ile söylediği,

Aslında söylemek istediği,

Bildiği ve bildiğini zannettiği konusunda her şey açık ve net olmasına rağmen hangi akla hizmet diye bir soru geliyor insanın aklına sonuçları görünce. Yada diyorsunuz ki bunların görüp de benim göremediğim  nedir? Aydın'a şöyle bir bakıp bunu sormayan ve ümitsizlikle bahsetmeyen kaç kişi var.

İşte bu çelişki noktası son noktayı koymuştur. Geçen seçimde insanlara sormuştuk ;

-Seçiminizi yaptınız peki hayatınızda ne değişti?

Cevap gelmemesi çok olduğu gibi gelenlerde tatmin edici değildi. Bu seçimde yine sorduk aynı.

İkinci soru ise şuydu;

-Değişim yaşamadıysanız bu ısrarınız niye?

 

Bu soruların cevabını alamadığım kişiler benimle aynı yönde hareket etmiyorsa ben hayal ettiğim Aydın ve Türkiye'ye nasıl kavuşacağım. Benim günahım ne dedi bir seçmen ve bende bunun üzerine bu yazıyı yazdım.

Çünkü hayal ettiğimiz refah ve felah düzeyini nerede yakalayacağımızı merak ediyoruz.

Toplumların kalitesi yollarla, köprülerle, araçlarla ölçülmez. Toplumların kalitesi halkın fikri ve ilmi farkındalığı, bilinç seviyesi ile ölçülür. Yani yollar köprüler bu fikir ve bilinç seviyesinin sonucudur nedeni değil.

O zaman ne yapacağız... Artık bu konularda konuşmayacağız.

Dolayısıyla fikri ve ilmi bazda bu konuları incelemeyi (en azından o niyetle yazdığımı düşünüyorum ) burada bırakıyorum. Umarım bir musibet bin nasihatten evladır sözüne ermeyiz.

Dolayısı ile Amerikalı hocanın dediğini Türkçe ifade edersek  " Süt Çocuğuna et yedirilmez" sözleri ifade ediyor sanırım.

Demokrasi ve bunu oluşturan seçmen, siyasi ve iz bırakan Liderler faslına o zaman devam ederiz. Ümidimiz çok beklemeyiz.

Dolayısı ile bu saatten sonra kendi çapımızda kaldığımız yerden devam edeceğiz. 

***

Bundan sonra döndük tekrar eski yazdıklarımızın farkındalığını farklı yönde geliştirmeye. Zihin oyun oynamaya devam ediyor.  Şöyle bir durursanız aslında bu filmi daha önce gördüğünüzü fark edeceksiniz hayatınızda. Bugüne geçirdiğiniz hayat filminin de gördükleriniz ya da kişiler farklı olsa bile aslında senaryonun aynı olduğunu göreceksiniz.

Bir daha ki yazımda zihnin oyunları üzerine bir yazı dizisine başlıyoruz.  Bu arada sizde bakın bakalım devam hangi kaybediş senaryolarını, çalışma senaryolarını, sevgi senaryolarını tekrar tekrar yaşadınız.